Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme turundaki rakibi Benfica 56 yıldır bir lanetle yaşıyor. Bela Guttmann’ın Portekiz temsilcisine ‘hediye’ ettiği lanetin hikâyesi

Benfica’nın ‘Bela’sı

Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi 3. ön elemede rakibi belli oldu: Benfica. Sarı-lacivertlilerin yeni teknik direktörüyle ne yapacağı merak ediledursun, gelin Portekiz tarihinin en başarılı ekibinin üstünde yarım yüzyılı aşkın süredir dolaşan kara bulutu anlatalım...

Aslında her şey 1962’de başlamıştı. Şampiyon Kulüpler Kupası’nı üst üste ikinci defa kazanan takımın hocası yönetimden zam istemiş; isteği geri çevrilince takıma beddua etmiş; “Benfica bir asır Avrupa’da zafer görmeyecek” demişti. O günden bu yana 56 yıl, 8 final geçti; lanet bitmedi!

İşte o “nefesi kuvvetli” hoca Bela Guttmann, tarihin gördüğü en büyük teknik direktörlerinden biri olsa gerek. Macarların Bartok’dan sonra dünyaya armağan ettiği en önemli “Bela”. Devrim olarak kabul edilen 4-2-4 taktiğine şekil veren, Benfica’yı üst üste iki kere Şampiyon Kulüpler Kupası’nda zirveye çıkaran, Eusebio’yu Portekiz’e getirerek ülkenin yeşil sahalardaki yazgısını da değiştiren bir düşünür... Ve düşününce Benfica’nın başına gelmiş en büyük bela!
40 yıl süren antrenörlük kariyerinde 13 ülkede görev yapan yeşil sahaların tatlı “Bela”sı, bunların dördünde de şampiyonluk yaşamıştı. İstikrar abidesi, iki ligde de koltuğuna veda ettikten sonra öğrencilerinden mutlu haber almıştı.

Kim bilir dişler sıkılsa, adı altı ülkede şampiyonluk yaşayan tarihteki tek teknik adam Tomislav Ivic’in yanında yazılacaktı.

Unutulmaz futbol adamının İber Yarımadası’ndaki serüveni aslında Porto’da başlamıştı. Mavi-beyazlıları 1959’da ligin zirvesine çıkardıktan sonra ikâmetini Lizbon’a aldıran Macar hoca, şampiyonluğu da beraberinde taşıyordu. Evet büyük taktik dehası, Benfica ile 1960’da zafere ulaşmış, ertesi sene de unvanını korumuştu. Fakat en önemlisi Kartallar, sayesinde Avrupa’da da yüksek uçmuştu.

1961 yılının Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Barcelona’yı 3-2’lik skorla yenen kırmızı-beyazlılar, organizyonu Real Madrid dışında kazanan ilk takım oluyordu. Ertesi sezon yine finaldeydiler. Hem de bu sefer kupanın abonesi Real Madrid’i karşılarında bulmuşlardı. Fakat Benfica daha da güçlüydü. Tevatüre göre Guttmann, berberde asrın transferini yapmıştı. Tıraş olurken ününü duyduğu Eusebio’nun peşine hemen düşmüş, işi bitirmişti. Mozambik’in incisinin de katkılarıyla İspanyol devini beşleyen Portekiz ekibi mutlu sona ulaşmıştı. Puskas’ın hat-tricki gölgede kalmış, tabelada 5-3 yazmıştı!

Güneş Lizbon’u sımsıcak ısıtıyordu. Acaba camia bir hanedan mı kuruyordu... Derken bir anda kentin üstünü bulutlar kaplıyordu. Ücretinin iyileştirilmesini bekleyen kurt hocanın isteği yerine getirilmemiş, o da Portekiz’e veda ederken şöyle haykırmıştı: Benfica bir asır Avrupa’da zafer göremeyecek!

Macar teknik direktör Uruguay yollarına düşerken, Benfica yoluna dümdüz devam ediyordu. 1963 yılının Şampiyon Kulüpler finalinde Eusebio ile öne geçen kırmızı-beyazlılar, Altafini’nin iki golüne teslim olunca, kupa Milan’a gitmişti.
Kartallar, 1965’te yine finaldeydi. Bu sefer de moda başkenti Milano’nun mavi yakalıları Inter, Şampiyon Kulüpler Kupası’nı müzesine götürüyordu. Kim bilir bu yüzden yönetim yaşlı kurdu tekrar Lizbon’a getiriyordu. Fakat takımın başında o kadar kısa süre kalmıştı ki laneti kaldıracak zaman bulamamıştı.

Guttmann’ın sonraki kariyeri göçmen kuşlar misaliydi, bir sağda, bir soldaydı. Yeşil sahaların “Evliya Çelebesi”ydi adeta... Benfica deseniz, 1968’de yine Şampiyon Kulüpler Kupası’nın finalindeydi. Söylemeye gerek yok, yine rakip gülmüştü. Sevinme sırası Matt Busby’nin çalıştırdığı Manchester United’a gelmişti.

Unutulmaz teknik adam 1981’de son nefesini Viyana’da verdiğinde 82 yaşındaydı.

1983’te bu sefer UEFA Kupası’nda finale yükselen Kartal, makus talihini yenemiyor, Anderlecht zafere ulaşıyordu.

1987’de Macar hocanın aynı zamanda meslek hayatındaki son durağı olan Porto, Kupa 1’i kaldırırken, ertesi sene Benfica yine final görüyordu. PSV Eindhoven seremonide çılgınlar gibi seviniyor, Kartallar yine alçak uçuyordu.

1990’da bu sefer final Guttmann’ın gömüldüğü Viyana’daydı. Bunu fırsat bilen eski öğrencisi Eusebio hocasının mezarına koşuyor, lanete son vermeye kalkışıyordu. Milan, sonradan yolu ülkemize de düşecek Frank Rijkaard’ın golüyle vals yapmış, kırmızı-beyazlılara yine hüzün kalmıştı.

Başkentin devi o duraklama dönemine girerken, Porto kanatlanıyordu. Benfica’da tutunamayıp kovulan Jose Mourinho’yu takımın başına geçiren mavi-beyazlılar, 2003’te UEFA, ertesi sene Devler Ligi’nde zafere ulaşmıştı. Kim bilir belki de “özel adam” Macar teknik direktörün reenkarnasyona uğramış hali gibiydi.

Lizbon’un kırmızı-beyazlıları sonradan yine toparlasa da makus talihini yenemiyordu. 2013’te Chelsea, ertesi sene de Sevilla’ya penaltılarla boyun eğmişlerdi. O günden bu yana düşüşte olan takımın Avrupa’daki bir sonraki finali iple çekiliyor. Guttmann’ın laneti bir gün bitecek mi merak ediliyor.