Nasıl bir ülke? Ay çok güzel valla. Neredeyse çoğu şey yasak. Sokakta durmak bile gün geliyor yasak oluyor. Hatta sokakta ölmek de yasak olabiliyor. Ölürseniz cesediniz uzun süre orada kalabiliyor. Sizi almak için gelenler de orada kalabiliyor.

Bir sokakta ya da sizi vurabiliyorlar kameraların gözü önünde. Kameralar gözlerini kapatıyor hemen. O sokağa bilirkişilerin gelmesi haftalar sürebiliyor. Artık ortada bilinecek bir şey kalmadığı zaman da sokak bitiyor.

Başka bir sokakta başınıza vurula vurula ölebiliyorsunuz. Kimse sizi kimin öldürdüğünü bir türlü bulamıyor. Öldüğünüzle kalıyorsunuz. Ölüm yanınıza kar kalıyor.

Bir gar önünde patlatıyor birileri kendini. Dönemim başındakileri ise ‘Patlamadan canlı bombayı nasıl bulalım’ gibi deli saçması laflar ediyorlar ölümünüzün üzerine. Cesedinizin üzerine biber gazı yağıyor, daha ambulans gelemedi. Olsun, burası da böyle, ya sev ya terk et.

Sokakta yürürken kafana kursun gelebiliyor, gökten roket düşebiliyor, uyurken duvarından araç girebiliyor, uykunda terk et olabiliyor...

Depremde de ölebiliyorsun toptan. Sonra diyorlar ki ‘Biz bu deprem için toplanma alanları yapacağız’... Sonra o alanların hepsi birileri tarafından alınıyor, birileri tarafından satılıyor. Kimin tarafından satıldığı belli ama kimse kimseden hesap soramıyor. Hesap sormak çünkü bazılarına göre ‘İtibar suikasti’ olarak görülüyor bu ülkede. İtibar öyle bir şey ki bazıları için, yerle bir edilemiyor. Sadece suikaste kurban gidebiliyor. İtibarsızlık bile itibar sayılıyor. Denetleyen yok, soru soran yok, cevap veren zaten yok, utanan yok, sıkılan hiç yok.

Mesela ülkenin dünyaya bağlantısının büyük bir kısmı yasaklı. Dünyada olan bir şeyi burada bazen izlemek bile suç olabiliyor. Yani vatandaşından bu kadar korkup her şeyi yasaklamak kimseye fayda etmiyor ama ne yapacaksın?

Sarayda kaç tane panik odası vardır mesela. Her katta kaçardan kaç kaça kaçıyoruz. Kaç kaç kaçımız kaçamıyoruz? Kaçanla kaçamayan bir oluyor mu? Kandırılan kandırıldığında kandırılmış oluyor mu yoksa bile bile lades de bize çıktı. Küçük ikramiyeler hep halka, büyük ikramiyeler hep başlara çıkıyor nedense. Kısmet bu günleri de görmekmiş.

Ülkede yasak olan şeylerin listesi o kadar uzun oluyor ki, bazen sadece yasak olmayanları hatırlamak yasakları hatırlamak için yeterli olabiliyor.

Diziler yasak, öpüşme yasak, sevişme yasak, sevmek yasak, sevilmek zaten yasak. Tecavüz, taciz, istismar, cinayet, bıçaklama, mafyalık, kafa kesme, kanda yıkanma, kanda boğma, ırkçılık, ayrımcılık, bir grubu aşağılamak, birçok grubu aşağılamak yasak.

Bunu neden yaptın diye sormak yasak? Sen niye böyle şeyler yapıyorsun, neden hırsızlık yapıyorsun demek de yasak. Sen demek bile yasak, düşünmek belli yerlerde yasak. Düşünür gibi bakmak da yasak.

O kadar az düşünülüyor ki artık, düşünmeyi hatırlamak bile yasak olacak pek yakında. Pek yakında hiçbir sinemada, hiçbir tiyatroda, hiçbir internet sitesinde, hiçbir dizide, hiçbir sokakta, hiçbir evde, hiçbir düşüncede hiçbir şey kalmayana kadar yasak olacak... İşin güzeli ise şu olacak, hâlâ yasaklanacak bir şeyler kalacak.

O da bize kadar olacak.