Beni bir tek sen anladın amca…

OSMAN ÇAĞRI ŞAHİN

Dünya’daki birçok disiplini alt üst eden salgın vesilesiyle “koronadan sonra…” tabiri dillerimize pelesenk oldu. Koronadan sonra ekonomi, sağlık sistemi, sosyal yaşam hepsi üzerine konuşuluyor. Korondan sonra hiçbir şey aynı olmayacak diyenlerin nasıl bir dünya tasavvur ettiklerini, neyi kastettiklerini ilerleyen günlerde daha iyi anlamış olacağız herhalde. Bu grubun içerisinden çıkan seslerin en yükseği koronadan sonra eğitimin topyekûn değişeceğini iddia edenler tarafından gündeme taşınıyor.

Salgının bize gösterdiği çok şey var elbette fakat söz konusu eğitim olunca “yeni” bir durumdan bahsetmek gerçekçi değil. Bunun yanında salgının loş ışık altında yaşamımızı sürdürdüğümüz odamızı kristal avizeler gibi aydınlattığını söylemek mümkün. Eğitim adına görmek istemediğimiz, görmeyi sürekli ertelediğimiz bir alanı görmek, deneyimlemek zorunda kaldık. Milyonlarca öğretmen ve öğrenci kendisini bir anda televizyon ya da bilgisayar ekranlarının başında bulunca salgının sebep olduğu aydınlık “Buyurun biraz da bu tarafa bakın” dedi.

Kısacası virüs bize yeniyi göstermekten çok var olanı tatbik etmemizi sağladı. Sonra tabi ki kimi görüşler aldı başını yürüdü, yayıldı. Eğitim artık eskisi gibi olmayacak söyleminin altı doldurulmaya başlandı. Bir süre “Arkadaşlar ne demek istiyor?” diye izledim, anlama gayreti gösterdim.

Biz eğitimciler ve anne babalar ne vakit geçmiş eğitim yaşantılarımızda neyi, nasıl yapmamak ya da yapmak üzerine görüş birliğine vardık da şimdiki an ve gelecek üzerine konuşuyoruz bir türlü anlayamadım. Onun için eğitim artık eskisi gibi “olmayacak”çıların yürüttüğü tartışmalar sağlam bir zemine oturmuyor ne yazık ki. Buna ek olarak çoğu eğitimci arkadaşımın ve anne babanın uzaktan ya da online eğitimi görüntülü konuşmadan ibaret sanması, öğretmenlerin online eğitim sürecine geçiş aşamasında yaşadığı tedirginliği, alt yapı, erişim ve gelir dağılımı adaletsizliğinden kaynaklanan sorunları düşündüğümüzde zemin fazlasıyla kayganlaşıyor.

Tamam da bu uzaktan ya da online eğitim neyin nesi? Neden bu kadar çok uzman bu konuda fikir beyan ediyor, neden önemli? Diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Uzaktan ya da online eğitim loş ışık altında yaşadığımız odamızda keşfedilmeyi bekleyen, keşfi geciktikçe de büyüyen bir sorundu. Tepedeki o ışıltılı kristal avizenin yanması gerekiyordu ki dünyayı daha rahat görebilelim. Uzaktan ya da online eğitim bilgisayar ve internet devriminin bize sunduğu bir nimettir. Yer küreyi hatta uzayı ve diğer gezegenleri tüm yönleriyle anlama, yorumlama seçeneğini elimizin altına kadar getirir. Evet, bu bir bilgi devrimidir ve tartışma götürmez. Ama gelin online ya da uzaktan eğitimi anlamak için biraz geçmişe gidelim.

Bugün okul diye adlandırdığımız kurumun tarihi ne yazık ki çok eski değil, iki insan ömrü kadar, yaklaşık iki yüzyıl önce bizler okulun temelini attık. Peki neden? Okul, tarım toplumlarının ırgat, sanayi devrimin işçi, ulus devletlerin ise asker yetiştirme ihtiyacının bir sonucu olarak var olmuştur. Okul yıllarca kendisine gelecek atfedilen çocukları “egemenlik altına almak” için çabalamıştır. Çocuk doğumundan itibaren doğasında olanı yapar ve her dakika, her saat, her gün öğrenir. İçerisine doğduğu dünyayı annesinin memesini ilk tuttuğu andan itibaren anlamlandırmaya uğraş verir. Biz ise okul vesilesiyle hem geçmişte hem de bugün çocukla büyük bir mücadelenin içerisine gireriz. Bir “öğretme” çabası içerisinde gerekli gereksiz bir çok şey yükleriz çocukların omzuna. Ama hiçbir düşünür okulun ve zorunlu kitlesel eğitimin çocuğa bu denli zarar verebileceğini hesap etmemiştir. Gerçi o zamanlar hangi fütürolog tahmin edebilirdi ki kullandığımız araçların bu kadar gelişeceğini?

Zorunlu kitlesel ve geleneksel eğitim veren okul var olduğundan beri koca koca duvarları, geniş koridorları, verilen ödevleri, her sabah hizaya gelmeleri, öğreneceksin ve öğreteceksin baskısını damarlarımıza kadar hissederek yukarıda bahsettiğim o loş odada hep birlikte oturuyorduk. İnternet araçlarının gelişmesi ve okulun kendini yenilemeye müsait olmayan muhafazakâr yanı, bizi biraz zorunluluktan ama daha çok gereklilikten ötürü eğitimi sorgulamaya itti. Okul bir taraftan çocuğun doğasına aykırı davranma biçiminin dozunu arttırırken diğer yandan da artık yeni yüzyılın iş dünyasının ihtiyaçlarına ve çocuk yetiştirme kültürüne cevap vermiyordu.

Göz göre göre her yanıyla dökülen bu eğitim sistemini körü körüne savunacak değiliz herhalde. O zaman adına eğitim dediğimiz bir bilim niye var değil mi? Eğitime bilimsel temelli muhtelif yaklaşımlarımız, hepimizin farklı bir bakış açısı var. Kimilerinin eğitim yaklaşımı ne olursa olsun “başarmalısın” diyor. Başaramazsan eksik hissettiriyor, hatta aşağılıyor. Sınavları kıstas belirliyor. Allah aşkına bu sınav sisteminin kaç tane birinci olabilir, diyelim ki bin tane birinci çıktı otuz bilemedin elli kontenjanlı bilmem ne üniversitesinin bilmem ne bölümüne o bin kişi de girebilir mi? Eee dünya bambaşka bir yöne giderken biz neyi tartışıyoruz o zaman? Neyi beceremiyoruz desek daha iyi olur sanırım.

Beni bir tek sen anladın, sen de yanlış anladın diye bir laf var ya geçen gün tam olarak öyle bir şey başıma geldi. Mesleğinde 35 yılını doldurduktan sonra emekli olup, özel okulda çalışmaya başlamış bir amcam var. Bu online/uzaktan eğitim sürecinde onu aradım. Ne yapıyorsunuz dedim. Sesi iyi geliyordu. “Bu bir devrim yeğenim” dedi. “Online eğitime başladık, bu çok iyiymiş” dedi. O da ilk kez bir şey deniyor, yeni bir öğrenme yaşantısının heyecanı içerisindeydi. Amcam öğrenmeye hep açık birisi olmuştur zaten, bu onu daha mutlu ediyordu. Yaklaşık bir buçuk hafta sonra amcamı bir daha aradım. Nasıl gidiyor diye meraklanmıştım. Amcamın heyecanı biraz azalmış gibiydi, nedenini anlamaya çalıştım. Sonra birkaç öğretmen arkadaşımla görüşünce özel okulların programlarını edindim. O sırada EBA ve TRT üzerinden yapılan yayınların ders programlarını inceledim ve gördüm ki yine büyük çuvallamışız!

Bir kere şunu baştan belirteyim de kavram kargaşası yaşamayalım. Uzaktan eğitimle online eğitim aynı şey değildir. Çoğu eğitimci olmak üzere birçok insan bu yanılgıya düşüyor. Salgın vesilesiyle geleneksel zorunlu kitlesel eğitim anlayışı ölüm döşeğinden son anda yeniden kalktı ve uzaktan ya da online eğitimin var olma gerekçesine tamamen zıt bir şekilde çocukları tekrar egemenliği altına aldı. Online ya da uzaktan eğitim çocuğa kendi öğrenme sorumluluğunu almasının en kolay ve hızlı yoludur. Öğrenme ihtiyacını kendisi tespit eden kişi/çocuk öğrenme motivasyonuyla o ekranın karşısına geçer ve öğreneceği şeyi talep eder. Biz ne yaptık? Her şeyi yine müfredata bağladık. Okul öncesinden üniversiteye kadar neredeyse günde 6 saat zorunlu ders yapıyoruz. İmkanımız olsa çocukları sırayla, törenle derse alacağız, Alelacele, çocukların içerisinde yaşadıkları durumu anlamalarına, üzerine düşünmelerine hatta canların sıkılmasına bile izin vermedik! Büyük bir “öğrenme” deneyimini, fırsatını teptik, tepiyoruz. İşte biz buna eğitimdeki “büyük, kocaman şişman fil” etkisi diyoruz. Şişman Fil orada duruyor ve dünya salgından kırılsa da hiçbir yere gitmiyor.

Değerli anne babalar, eğitimci dostlarım çocuk geleceğe hazırlanmaz, çocuk şimdiki ‘an’a uyandırılır. Bugünü anlamlandıramayan çocuk geleceği tahayyül edemez. Salgın vesilesiyle Şişman Fil’den çocuklarımızı uzak tutma şansımız varken, bunu kullanalım. Size ve çocuğunuza sunulan “zorunlu” online içeriklerden ihtiyacınız ve öğrenme motivasyonu taşıdığınız içerikleri seçiniz, faydalanınız.

“ E hocam benim çocuk hep oynamak istiyor, hiçbir şeye ilgi duymuyor” dediğinizi duyar gibiyim. O zaman geçmiş olsun efendim. Çocuğunuz elinizden aldığınız, kısıtladığınız oyun oynama hakkını talep ediyor. Bırakın oynasın, ihtiyacı o demek ki. Zaman içerisinde muhakkak bir şeye yönelecektir. Bir de “Hocaaammm ama sınavlar var” diyorsunuz gibi geldi. Sınav motivasyonu içsel olan çocuk o sınava ne yapar ne eder hazırlanır ve ona sunulan online ya da uzaktan içerikleri kaçırmaz. Kaçırmamalıdır da. Bu tür yayınlar arttırılmalıdır ayrıca. Mümkünse uzaktan değil online yapılmalıdır. Öğretmeniyle etkileşimi olmalıdır öğrencilerin.

Yabancı bir politikacı ülkemiz için: “ Türkiye geleceği parlak bir ülkedir ve hep öyle kalacaktır.” demişti. Meselelere karşı tavrımız salgın süresince takındığımız tutum gibi olacaksa geleceğimiz hiç parlamayacak, elmamız hiç kızarmayacak gibi görünüyor.

Dönelim amcama. Uzaktan ya da online eğitim süreçleri için devrim yakıştırmasını yapmıştı, hatırladınız mı? O devrim çok önceden zaten oldu amcacım. “Gelecek” sadece bize yeni geldi.

Beni bir tek sen anladın amca, sen de yanlış anladın. Zihniyeti değiştirmez, çocukları özgürleştirmezsek devrim falan olmayacak. Uzaktan da olsa her şey eskisi gibi olacak.

Not: Dünya üzerindeki tüm çocukların bayramı 23 Nisan bu sene umutla dolsun. Kutlu olsun.