Kendine acındırmayı, sızlamayı hiç sevmem. Kırılganım ama karakter olarak güçlüyüm. Hayatın yükü vardır insanın omuzlarında, ben onu şarkı söyleyerek attım

Benim şarkılarım umuda kapanmaz; umutsuz yaşayamam

ÖZLEM ÖZDEMİR - info@ozlemozdemir.net

Timur Selçuk ile 30 yıl sonra yeniden sahnede olan Nükhet Duru’yu canlı dinlemek başka bir keyifmiş. Sesiyle olduğu kadar güçlü enerjisiyle de büyülüyor. Söyledikleri şarkılar çocukluğumun şarkılarıydı, sahnedeki nezaketleri bugün unutulan değerleri hatırlattı. “Ne güzelmiş” dedim biraz hüzünle, bizim şarkılarımız, bizim hissettiğimiz zamanlarımız… Bu özlemle yaptığım söyleşide Nükhet Duru’yu yakından tanımaya çalışırken dünü ve bugünü de konuştuk.

Timur Selçuk’la 30 yıl sonra yeniden birliktesiniz. Bu fikre ne sebep oldu?
Timur Selçuk benim ilk şarkılarımı düzenleyen ve ilk hocalarımdan biri. Projenin ikinci kez çıkması vefa, sevgi, saygı ve onu yeniden sahnede yanımda bir güç olarak görmek istememdendi. Türkiye’nin en iyi tenoru değil belki ama söylediği zaman etkisi olan bir yorumcu, duruşu, ahlakı beni çok etkilediğinden ve günümüzde popülarite başka noktalardan alındığından gittim ve ‘bir kez daha şahlanabilir mi proje?’ dedim.

‘Bizim Şarkılarımız’ seçkisi nelere göre oluştu?
İlk konserler ilk repertuvarın aynısıydı. Çünkü biz o dönemi yad edenlerin geleceğini zannediyorduk. Yeni kuşağın geldiğini görünce değişiklikler yapmaya başladık. Ama ‘Ayrılanlar İçin’, ‘İspanyol Meyhanesi’, ‘Ben Sana Vurgunum’ gibi kemikleşmiş şarkılar değişmiyor.

O şarkılar sahiden birlikte mutlu ve huzurlu olunan günleri hatırlatıyor. Hatırlatıyor diyorum çünkü o duyguları yitirmiş gibiyiz, ne dersiniz?
“Yok, canım öyle bir şey olmadı” diyemem, ne yazık ki ne aşklar ne arzular ne hayaller uzun sürüyor. Bir şeyin hayalini kurup ona sahip olmak yerine bugün anı yaşayıp yarın unutmak moda oldu. Ben buna hiç adapte olmadım. Kendi dünyamı kendim oluşturdum. Tabii ki değiştim ama göçmedim. İçimde hâlâ yaşama sevinci, insan sevgisi var.

Timur Selçuk sahnede gündeme zülfüyare dokunmadan göndermeler yapıyor. Bir sanatçı eleştirisini sanatıyla mı ifade mi etmeli yoksa sözcü mü olmalıdır?
Benim Jeanne D’arc rolüne girmeme gerek yok; sahnede bir tane var. Bazıları bu yolu seçebilir. Hoca ilk günden beri öyle, ‘1 Mayıs’ bestesini o yaptı. Ben de aynı yoldayım ama söylemim farklı; şarkının içine gizlemeyi severim. Hayatta herkesin cinsini çok iyi taşıması gerektiğine inanıyorum. Çok sert eleştiriler yaptığımda feminenliğimi kaybedeceğimi düşünmüşümdür. İnsan ve yaşam haklarına ve de adaletli davranmaya adanmışım. Bütün şarkılarımın içinde her zaman bu vardı. Benim şarkılarım umuda kapanmaz, umutsuz yaşayamam.

Şimdi umudunuz var mı?
Olmaz mı? Bence çok şanslı bir ülkeyiz. Bütün bu zor dönemin sonunda bize çok rahat kullanabileceğimiz bir tortu kalacağına inanıyorum.

Bir röportajda “Politikaya karışmadan insani değerlerin altını çizmek bizim görevimizdir. Ne kadar çok insan ‘çocuklar artık ölmesin’ haykırışımızı duyarsa o kadar mutlu oluruz.” demiştiniz. Son 1 yılda politika yüzünden kaybettiğimiz çocuklar var, neler düşünüyorsunuz ülkede olanlarla ilgili?
Şartlar çok değişmedi. O zaman da gençler ölüyordu şimdi de. Benim en çok üzüldüğüm erkenden kaybettiğimiz evlatlar, onlar ebediyen bizim evlatlarımız olacak. Her birinin adını hatırlıyoruz. Önce anne olarak içim yanıyor sonra da Nâzım’ın “Sen yanmadan ben yanmadan nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” dediği gibi, “Birileri yanacakmış demek” diyorum. Şimdinin şehitleri de onlar. Çünkü savaşlar artık adil değil. Yakınları ve ailesi için bu iş çok zor ama ben başka ülkelere baktığımda, özellikle Ortadoğu’ya, kendi durumumuzu yine de iyi görüyorum. Ama ben tedavi olmaz bir iyimserim, öbür türlü yaşayamam. Ben hep ışığı görmek ve aramak zorundayım yoksa bizim yaşadığımız terör zamanlarında 19-20 yaşında bir çocukken gece gazinodan çıkışta kurşun sıyırmışsa seni bu nasıl bir travmadır? Ama devam edeceğiz. Benim savaşım orda diyordum. Her dönem geçer çünkü biz bu coğrafyada yaşıyoruz. Bu çalkantı hiç bitmedi…

Bir kadın olarak son gelişmelerin kadına baskıyı artırdığını ve Cumhuriyet’in kazanımlarını yitirdiğimizi düşünüyor musunuz?
Katiyen endişelenmiyorum. O, o kadar sağlam yerleşmiş bir olgu ki, günlük trend söylemlerle sökülecek bir şey değil. Politikanın gerektirdiği bir havadır o. Bu olgu değişemez, değişmemeli de. O kadar da köklü ki Türk gençliği buna izin vermez. Eskiden gençliği böyle sanmıyordum. Meğer çok duyarlılarmış. Ben oğluma ne dil ne din ne başka hiçbir şey konusunda aşırı bilgi yüklemedim. “Herkese saygılı dünyalı bir insan olacaksan benim gözümde makbul bir evlat olursun” dedim.

Erdoğan’ın davetinde adınız niye geçti?
Aynı plak şirketinde olduğumuz için, oradaki kadroyu aldılar. Ayrıca mesele adımın geçmesi değil. 40 yıldır bu mesleğin içindeyim, kaç tane politikacı, kaç tane kültür bakanı, kaç tane cumhur reisi gördüm. Her birinin önünde şarkı da söyledim, devlet erkanının davetlerine de icabet ettim. Tamamen makama hizmet ettim, şahıs olarak hiçbir zaman bakmadım. Yine de öyle. O gün gitmedim. İstem dışı adım zikredildi, ama bunun için eleştirilmek çok ağır geldi bana. Ben bunca sene sonra nereye gidip gitmeyeceğimi bilirim! Önce “Vay nasıl gidersin” dediler, sonra kahraman yaptılar beni. Bir durun, konuştuğunuz insan elli yaşını geçmiş, duruşu da hiç değişmemiş. İstersem giderim istersem gitmem, gider değerlendirebilirdim de. Çünkü yine onlar gider biz kalırız, ben yaşıyorsam yine yetmiş yaşında da şarkı söyleyeceğim. Şimdiki bakanlardan kim olur bilmem.
“Aslında yaptığım makyaj da, giydiğim elbise de kendimi gizlemek adına” demiştiniz bir röportajda. Bu kendinizi korumak adına mı, mesleğinizin gerçeklerden uzak olmasından mı?
Arkasında gezdiğim bir fotoğrafım var. O fotoğrafın değişmemesi seyircimde hayal kırıklığı yaratmamak için. Özellikle gösteri sanatlarında ön planda olduğum için yaptığım işin bir illüzyon olduğuna inanıyorum. Bu çok büyük bir emek.

Kırılgan ve hassas geliyorsunuz bana. Bu meslekte var olmanın güçlükleri nelerdi sizin için ve kendinizi nasıl iyileştirdiniz?
Çok erken başladığımdan incinmelerle baş edemeyince MS oldum. Onu tam tersi duygularla atlatmaya çalıştım. Neşeliymiş gibi yaptığında neşelendiğini gördüm. Yalan yaptığında gerçeğe döndüğünü gördüm. Çünkü kendine acındırmayı, sızlamayı hiç sevmem. Kırılganım ama karakter olarak güçlüyüm. Hayatın yükü vardır insanın omuzlarında, ben onu şarkı söyleyerek attım.

Zor bir çocukluk, ailenizin boşanması, anneniz 13 yaşına kadar sizi öldü biliyor…  O dönemin sizde nasıl izleri kaldı?
Yaralar kabuk bağlar ama tamamen iyileşmez. O izi çizdiğinizde yine kanıyor. Onun dışında baktığım noktayı değiştirdiğimde kendimi şanslı buluyorum. Aynı şartları yaşayan ama hayatını kazanamayan bir kız çocuğu da olabilirdim. Kimse yardım etmeden kazandım üstelik. Öylesine bir kurtlar sofrasından sükunetle çıktım. Bunun şans olduğuna inanıyorum. Temiz bir çocuktum, benim o halimi görenler kıyamadılar bana.

Müberra Nükhet, Nükhet Duru’nun kapısını çalıyor mu ya da geçmişte mi kaldı?
Yok canım ikisi de aynı, kağıt üstünde yaşım büyütüldü sadece. Hem çocuk hem genç kız hepsi bende, çok kalabalığız.

İntihar girişimi ardından yaşanan böbrek ve karaciğer yetmezliği, sonra MS... Yaşanan sağlık sorunları sizi hayata mı bağladı?
Getirdi, çünkü hayatın bize verilen bir değer olduğuna inandım ve panzehirler yarattım. Çünkü çok zehirle karşılaştım. Vakitsiz yemekten, çok çalışmaktan, genç yaşta garip endişelere kapılmaktan... O zaman fark ettim; sağlıklı yaşayacağım, egzersiz yapacağım, vücudumu sağlıklı tutacağım...

Sizin hayatınızda operetlerin olduğu bir dönem de var. O dönemi nasıl anımsıyorsunuz?
Tiyatro terbiyesi alan sanatçıların kendilerine ait bir nezaketi vardır, onu almak istedim. Onu Haldun Dormen, Ali Poyrazoğlu, Korhan Abay, Müjdat Gezen, Başar Sabuncu gibi en iyi hocalardan aldım. Bunlar benim tiyatro aşkımla birlikte birkaç oyunda rol almamı sağladı, olsa yine oynarım. Çünkü seviyorum asıl kendimden başka kişiliğe bürünmeyi, o zaman müthiş dinleniyorum.

Gala Kulüp’te kabare şovda söylediğiniz ‘Harp ve Sulh’ şarkısı yüzünden komünist diye içeri alınmışsınız...
O zamanlar da şimdiki gibi hassas dönemlerdi. Kırmızı giysen “Komünist misin?” derlerdi. Ben de savaşın kötü olduğunu söylerken çektiler içeriye. “Komünist misin” dedi komiser, desem mi demesem mi iyi, bilmiyorum ki o zamanlar. “Yani siz nasıl uygun görürseniz” dedim. Çok toy olduğum belliydi. “Git ama dikkatli ol” dediler.

Nükhet Duru dünyaya bakışını nasıl tarif eder?
Sanatçı politikanın tam ortasındadır. Dünyada yaşayan inşaların hepsinin eşit yaşama hakkına sahip olduğunu bilir Nükhet Duru ve buna saygı duyar. Herkesin eşit yaşama, sevilme, eğitilme hakkı var. Bu elinden alındığı zaman bozuluyorum. Yoksa bu sınırları da insanlar koymuş, kanunları da insanlar yapmış. Sonra onların içine kendilerini hapsetmişler. Ben çok daha global bakıyorum. Onun için huzurlu ve kendimle barışığım. Herkes kendi işini yapsın.

Son söz ne olsun?
Adaletli, koşulsuz sevgiyle yaklaşılan insan ilişkileri diliyorum. Bu hepsini büyütüyor. Kimsenin kimseye hücum etmediği, sırf kendini mutlu etmek adına kimse için kötü konuşmadığı bir dünya istiyorum. Ütopik olabilir ama istiyorum.

***

İlk aşkla ilk şarkı unutulmaz

Her kararda içgüdülerinizi dinlemenin avantajları mı dezavantajları mı fazla oldu?
Avantajları oldu çünkü içgüdülerimin hassas olduğunu ve beni doğru yola götürdüğünü fark ettim.

Pişman olduğunuz bir albüm, proje?
Mutlaka gerekiyordu diye düşünürüm. Dedim ya iyimserim, kaptırmışımdır tüm inancımla yapmışımdır, bir yıl sonra “Bu ne ya” demişimdir.

En sevdiğiniz şarkı/albüm?
İlk aşkla ilk şarkı unutulmaz. Beni ben yapan ilk şarkımdan (Beni Benimle Bırak) vazgeçemem, hatta bütün teknik öğelerden kurtulup söylemeye çalışıyorum.