AYNUR KULAK İnsanın var olma süreciyle başlayan kafa karışıklığı, soracağı soruları, alacağı cevaplara rağmen savaşmaya devam etmesi ve mücadelesi bitmez. Bu bitmek bilmez bir döngüdür. Dünya bu döngü üzerine kuruludur. Tüm bunlar olurken insan özgür müdür, ya da özgürleşebilir mi? Özgürleşebilseydi ilk yapacağı şey mücadeleyi bırakmak olurdu ki; bu dünyamızın asla istemeyeceği bir şey. O […]

Benliğimizdeki sırlar
AYNUR KULAK

İnsanın var olma süreciyle başlayan kafa karışıklığı, soracağı soruları, alacağı cevaplara rağmen savaşmaya devam etmesi ve mücadelesi bitmez. Bu bitmek bilmez bir döngüdür. Dünya bu döngü üzerine kuruludur. Tüm bunlar olurken insan özgür müdür, ya da özgürleşebilir mi? Özgürleşebilseydi ilk yapacağı şey mücadeleyi bırakmak olurdu ki; bu dünyamızın asla istemeyeceği bir şey. O yüzden sorulan sorular ne olursa olsun, cevapları nasıl verilirse verilsin aynadaki sırlarımız hiç çözülmeyecek.

İthaki Yayınları tarafından yayınlanan bir Özge Doğar kitabı olan Aynadaki Sır tam da yukarıda bahsettiklerim üzerine yazılmış olan bir roman. Sorduğu sorular bizleri aynadaki sırrımıza bir adım daha mı yaklaştırıyor yoksa uzaklaştırıyor mu tartışılır fakat romanın ele aldığı konu bitmek bilmez arayışımız ve bulamayışımız üzerine.

Özgürlüğün nerede?

Romanın başlıca sorduğu sorular şunlar: Özgür zannettiğin bilinç kendi seçimlerini kendi mi yapıyor? Seni ve kitleleri yöneten bir güç mü var? Gerçekten de insan kendi kendisini var edebilen tek canlı mıdır? Yoksa sanal bir dünyanın sana uydurduğu bir rolü mü oynuyorsun? Yaşam dediğin alanda kimin esirisin? Başarı dediğin şey yalanlarla uyum sürecin mi? Kimin istediği hayatı yaşıyorsun ya da gerçekten yaşıyor musun? Özgürlüğün nerede, sen neredesin?

Aynadaki Sır katmanlı yapısı ve kadın karakterleri odağına alarak tüm bu sorulara yanıt bulmaya çalışıyor. Zaten çok karmaşık olan insan zihnini bir de kadını odağa alarak yapan Aynadaki Sır’ı çözmek zorlaşıyor. Fakat var oluş sürecini zorlanarak ve türlü badireler atlatmak zorunda kalarak yapabilen kadını odağa almak böyle bir roman için iyi bir tercih. Zira baş kahramanımız Melek ağrılı ve sanrıları bol, rüya mı gerçek mi acaba yaşadıkları sorusuyla sıkça yüz yüze geldiğimiz bir hayat yaşıyor. Bu anlamda romanın ilk paragrafı bize ilk ip uçlarını veriyor.

“Kadın setten çıktı. Kendi yazdığı senaryonun son bölümünü oynamıştı. Ayna dediği ekranda da tekrarı birkaç kez yayınlanacaktı, bu içi boşaltılmış ölüm sahnesinin. Ağır hareketlerle arabasına bindi, kafası da güzeldi aslında, bin bir renkli bulutlar eşliğinde bir ninniyi söylüyordu dudakları. Kızına söylediği son ninniyi beyni milyonlarca kez tekrarladı.”

Ayna ve kimsin sen

Roman bir sonla başlıyor. Bir bitişle. Melek’in hayatına öyle giriyoruz. Bu yalnız kadının arayışlarına aşinayız çünkü toplumda milyonlarca kadın var bu şekilde yalnızlığın uzun koridorlarında yaşamaya çalışan. Melek’in rüya mı gerçek mi olduğunu bilemediğimiz hayatına eşlik etmeye başlıyoruz aslında. Günlük hayatının içinde canlı, hareketli olan Melek’in Ayla Dinç isimli kendi kafasında yarattığı bir karakter var ki bu karakterin gerçek olmadığına eminiz.

Özge Doğar, annesini babasını kaybetmiş, evlenmemiş ve kafasının içinde özgürlüğünü yakalayamamış Melek’i geçmişe sık sık götürmekte bir sakınca görmüyor zira anne babasının Melek’in doğarken ki süreçlerinin anlatıldığı bölümler romanın asıl temelini oluşturuyor. Melek’in şimdiki ruh hallerini Melek’in çocukluğuna giderek çözmeye çalışıyoruz. Her bir yeni bölümle birlikte Aynadaki Sır daha da koyulaşıyor. Melek kendini aynada görmekte zorlanıyor. Tabii ki bir okuyucu olarak bizler de zorlanıyoruz. Bir noktada aynaya bakarak sorulan kimsin sen, sorusu daha da bir önem kazanıyor.

Kimsin sen; sorusu bir var olma mücadelesini de beraberinde getiriyor. Seçimlerimiz, seçimlerimizden sonra gelen umutlarımız, mutluluklarımız veya ekseriyetle mutsuzluklarımız Aynadaki Sır romanını bir farkındalık düzeyine taşıyor. Bu arayışlarda, aynalardaki yansımamıza arada bir baktığımızda yani Melek sık sık doğaya yöneliyor. Özellikle mutsuzken, doğadan ve ağaçlardan aldığı güç bildiği yolda devam etmesi konusunda ona yol gösteriyor.

“Ağaçların arasındaki yolda yürürken gökyüzüne ulaşan dallarına baktı. Hiçbir parçası ötekinden ayrı değildi. Ağaçlar bir bütündü çünkü doğanın kendisi bir bütündü; aynı yaşam gibi, yaşamak gibi. Yaşantılarımız da bir bütündü. Çocukluğumuz yaşlılığımızdan farklı değil, yalnızca bir parçası.(…) Çemberi kırarsak dağılır; doğa da öyle, bir parçasını çıkardığında herkes dağılır, çembere eklenmek istiyorsan bir şeyler katman gerek.”

‘Her şey bir bütündür’

Sırlarımız zannettiğimiz kadar sır değil aslında. Sırlarımız sır kalmaya devam ettikçe bizleri var etmiyor. Tercihlerimiz bir şeye benzemiyor. Adım adım giderek bunu anlamamızı istiyor Özge Doğar. Önce aynalara bakmamızı sağlayarak bize kendimizi gösteriyor. Sonra nasıl var olabileceğimizi. Gözlerimizi doğaya çevirmemizi sağlıyor. Her şey bir bütündür diyor ve bütünün içinde arıyor bizleri.

İthaki Yayınları’ndan ikinci baskısını yapan Aynadaki Sır benlik savaşımızın hiç bitmeden hüküm sürdüğü psikolojik yönleri ağır basan sosyolojik bir roman. Kendi algımızla seçimler yapmadığımız gerçeğini yüzümüze vuran, gerçek benliğimizi ayna yardımıyla bize göstermeye çalışan, katmanlı yapısı, zaman zaman gerçeküstü olarak yorumlayabileceğimiz anlatımıyla okuyucuya farklı bir deneyim yaşatıyor. Okumanız dileğiyle.