Hazine Bakanı Berat Albayrak’ın “Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?” sorusundan hareketle döviz kurundaki sıçramanın sade yurttaşın yaşamını nasıl etkilediğini madde maddede irdeledim. Gerçi soru bir mantık hatası içeriyor; maaşını dolarla alan kişilerin (artık kaç tane kalmışsa!) kurun yükselişinden endişelenmek yerine bayram etmesi gerekir o ayrı…

Berat Albayrak Hollanda Maliye Bakanı mı?

Eğer Berat Albayrak Hollanda Maliye Bakanı koltuğunda otursaydı ve ödemeler dengesi 2019’daki gibi 93 milyar dolar cari fazla verseydi, kur düzeyinden gerçekten de fazla tedirginlik duymazdık. Üstelik 17,2 milyon nüfuslu, 2019’da 709 milyar dolar ihracat yapan bir ülkeden söz ediyor olurduk. Ekonomisini dış borç, şirketlerinin döviz borcu sorunu yaşamadığı, vatandaşlarının tasarruflarını ağırlıklı yabancı paralarda değerlendirmediği, enflasyonun yıllık 1,6’da seyrettiği bir memlekette muhtemelen insanlar endişeyle dakika başı kur hareketlerini de izlemek zorunda kalmazlardı.

293 milyar dolar cari fazlası bulunan, 2019’da bin 460 milyar dolar ihracat gerçekleştiren Almanya’yı hiç hesaba katmıyoruz bile…

Ahmet Hakan’ın CNN Türk’te Berat Albayrak’la yaptığı söyleşi, “Çokomel, Eti Puf” muhabbetleri bir yana bırakılırsa daha çok “Önemli olan kurun seviyesi değil, rekabetçi olup olmamasıdır. Türkiye tarihinde ilk defa rekabetçi bir kur düzeyiyle ekonomisini dönüştürebilecek bir yapıya kavuştu” sözleriyle gündeme oturdu. Bir maliye bakanının ağzından çıkan ”Kur iner de çıkar da“ aforizmasını ise hafızamıza not ediyor, bir doktorun “tansiyon bu iner de çıkar da var mı başka şikayetin ?” vurdumduymazlığına benzetmekten kendimizi alamıyoruz.

Hazine ve Maliye Bakanının iddialı söylemleri bir yana bırakılırsa, konuşması aslında iki itirafı içeriyordu. Birincisi, geçen hafta yayımlanan Türkiye raporunda 2020 için ekonomide yüzde 3,8 daralma öngören Dünya Bankası’na göre hâlâ iyimser kalsa da, Albayrak’ın -2 ila 1 arasında bir büyüme tahminiyle ayaklarının bir parça suya ermesiydi. İkincisi, döviz kurunu kontrol altına alma iddiasından vazgeçmesi, Merkez Bankası’nın rezervlerini tükettikten sonra bir anlamda havlu atmasıydı.

İsterseniz bugünkü yazımızda Ahmet Hakan’a yöneltilen malum “Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?” sorusundan hareketle döviz kurundaki sıçramanın sade yurttaşın yaşamını nasıl etkilediğini madde madde irdeleyelim. Gerçi soru bir mantık hatası içeriyor; maaşını dolarla alan kişilerin (artık kaç tane kalmışsa!) kurun yükselişinden endişelenmek yerine bayram etmesi gerekir o ayrı…

20 maddede dövizin ani yükselişi neden sakıncalı?

1- Türkiye’nin dış borçları 431 milyar dolar. Doların her 10 kuruş artışı dış borç yükünü 43 milyar TL yukarı çekiyor.

2- Kamunun dış borçları Merkez Bankası da dahil 177 milyar dolar. Bu borçlar kamu kaynaklarından yani her bir yurttaşın cebinden ödeniyor.

3- Kamunun 2021’deki 5,5 milyar dolar dış borç faiz ödemesi bütçeye doğrudan 40,5 milyar lira yük bindirecek. Bu da büyük olasılıkla yurttaşın yaşamına değen sosyal harcamaların kısılmasına neden olacak.

4- Gerçek kişilerin döviz mevduatları 120 milyar dolar. Doların her yükselişi bu kesimin “servetinin” artmasını getiriyor. Ülkede servet dağılımı döviz istiflemeyenler aleyhine daha da bozulurken, beklentiler kanalı üzerinden “Döviz tutan zenginleşiyor” algısını güçlendiriyor. Dolayısıyla dolara-avroya yöneliş eğilimini besliyor.

5- 1 dolar - 1 avro kur sepetinin 2019 sonu değeri 6,31 lira iken son rakamlarla 8 liraya çıktı. Bu yüzde 26,7’lik bir artışa denk geliyor. Kur geçişkenliği, diğer bir ifadeyle kurdaki değişimin tüketici fiyatlarına etkisi kaba taslak yüzde 20 tahmin ediliyor. Bunun da zamana yayılmış biçimde zaten yüksek seyreden enflasyon düzeyini yüzde 5 daha yukarı çekmesi beklenir.

6- Sade yurttaşın tükettiği hemen hemen her ürün kur artışından etkileniyor. Örneğin pazardan aldığımız domates, patlıcan, kabak; mazot, gübre, tohum, tarım ilacı derken tüm tarım girdileri dövizden etkilendiği için şipşak pahalılaşıyor.

7- Kurun yükselişi ithalat maliyeti artınca, yabancı makine ve teçhizata gereksinim duyan yatırımları zorlaştıracak. Dolayısıyla büyüme ve istihdamı yavaşlatacak.

8- Doğal gaz ve petrol fiyatlarının kura bağlı yükselmesiyle önümüzdeki kış ısınmak da daha pahalı hale gelecek. İthal ilaç kullananların beli iyice bükülecek.

9- Kuru tutabilmek için usul usul başlatıldığı üzere kaçınılmaz biçimde faizler artırılacak. Böylelikle ekonomi hız kesecek, işsizlik sorunu daha da ağırlaşacak.

10- Faizlerdeki sıçrama daha çok dar gelirli yurttaşların kullandığı ihtiyaç kredilerinin ve kredi kartı borçlarının maliyetini yükseltecek, geri ödenmesini zorlaştıracak.

11- Kamu-özel işbirliği projelerinde sözleşmeler döviz üzerinden hazırlanıyor. Uğur Emek’e göre hali hazırda 145.8 milyar dolarlık bir yükümlülük söz konusu. Doların 10 kuruş artışı bütçeye 14,6 milyar lira yük bindiriyor. Örneğin müteahhit Osmangazi köprüsünden araç başına 35 dolar+KDV gelir sağlıyor.

12- Şirketler kesiminin 166 milyar dolar net döviz borçları bulunuyor. Kurun yükselmesi hem nakit akışlarını bozuyor, hem de açık pozisyonlarını bir an önce kapatmak için dövize yönelmelerine neden oluyor. Nitekim 2018 Mart’ından bu yana varlıklarını 10 milyar dolar artırarak, yükümlülüklerini 47 milyar dolar azaltarak 57 milyar dolar döviz talebi yarattılar.

13- Altın fiyatları dolar cinsiden küresel piyasalarda altının ons fiyatı ve döviz kurlarının bileşik etkisi sonucu belirlenir. Dünya konjonktürünün de yardımıyla altın fiyatları yükselirken bir de dövizin sıçraması altına olan rağbeti artırdı. Yurttaşların tasarruflarının üretken alanlar yerine atıl bir yatırıma yönelmesine neden oldu.

14- Kamu giderek iç borçlarda eski bir alışkanlığa yönelerek dövize endeksli enstrümanlar satıyor. Geçtiğimiz hafta yapılan ihaleyle 3 milyar dolar daha borçlanılınca, toplam bakiye Murat Kubilay’ın hesaplamalarına göre 36 milyar dolara yükseldi. Böylece dövizdeki artış, iç borçların geri ödenmesini de zorlaştırmaya başladı.

15- Dövizdeki oynaklık ülkenin risk algısını da olumsuz etkiliyor. Bu da Türkiye’nin eurobond faizlerini yukarı çekiyor. En son 5 yıl vadeli eurobondların getirisi yüzde 6,72’ye, ABD’nin yüzde 0,30 getirili aynı vadeli kağıtlarının yüzde 6,42 üzerine sıçramıştı.

16- Aynı eğilim CDS’ler, yani kredi risk primlerinde de gözleniyor. 2020 Ocak ayında 256 puan olan CDS primi en son 543 puanda idi. Bu yine Türkiye’nin borçlanma maliyetini artıran olumsuz bir gidişatı yansıtıyor.

17- Merkez Bankası’nın rezervlerini tükete tükete eksi pozisyona düştüğü anlaşılıyor. Hazine’ye devredilen Merkez Bankası (MB) karlarının şimdiye kadar en önemli kaynağı, bankanın net döviz pozisyonunun pozitif olması nedeniyle döviz kuru artışlarının dönem karını yukarı çekmesiydi. Şimdi -30 milyara varan net döviz pozisyonuyla her gün zarar yazılıyor. Haliyle MB karlarından kamu bütçesine destek vermek zorlaşıyor.

18- Mevduat bankaları da 8,3 milyar dolar döviz açık pozisyonu taşıyorlar. Bunun ana nedeni kamu bankalarının 7 Ağustos itibarıyla 12,2 milyar dolarlık açık pozisyonu. Bu durum da aynı şekilde yükselen kurlarla zararın artması, banka bilançolarının bozulması anlamına geliyor.

19- Döviz kurlarının yükselmesi yabancılara veya döviz birikimi bulunan yerlilere gayrimenkulleri veya şirketleri ucuza kapatma fırsatı veriyor. Sınırlı bir döviz girişiyle, ulusal kaynakların haraç mezat el değiştirmesi tehlikesi yaşanıyor.

20- “Türkiye yükseliyor”, “küresel bir dev haline geliyor” türünden hamasi nutuklar atıla dursun, TL’nin değer yitirmesiyle dünyadaki sıralamalara dayanak oluşturan dolar cinsinden kişi başına gelir ve GSYH’nin gerilemesi tehlikesi kapıyı çalıyor. Nitekim Dünya Bankası’nın geçen haftaki raporu 2020’de Türkiye’nin GSYH’sinin 754 milyar dolardan 661 milyar dolara düşmesini, kişi başına gelirin de 9127 dolardan 7924 dolara inmesini öngörüyordu.