Murathan Mungan; "Bir berber aynasının fotoğrafhane olduğunu çok az kişi bilir," diyor. Ve ben onun metnini okuyup Corialanus'a yöneliyorum...

Corialanus, Shakespeare'in oyunlarından.

Komutan ve asil Caius Martius halktan (Roma'nın aç pleblerinden) nefret etmektedir. Eline geçen her fırsatta, ağır bir dil ve etkili sözlerle halkı aşağılar. Roma'yla sık sık savaşan Volsklerle yapılan çarpışmalarda kahramanlıklar gösterir; Tullus Aufidius'un komutasındaki Volskleri yenilgiye uğratır; Martius cesareti ve kahramanlığıyla 'Corialanus' adını alır ve Roma'da soylularca konsül olması için aday gösterilir. Ancak, adaylığının halk tarafından da onaylanması gerekmektedir. Töreler gereği, halkın karşısına çıkarak bir 'tevazu gösterisinde' bulunmak, kahramanlıklarını onlara anlatmak, aldığı yaraları göstermek zorundadır. Erdemlerine son derece bağlı olan Corialanus'un bu özelliği, 'suç'unu oluşturur, ancak o yine de inandıklarını dillendirmeye devam eder. Plepler, karşılarında savaş yaralarını gösterip oy toplamak varken onları küçümseyen bir general bulurlar. Roma'nın sözde demokrasisinin eğitimsiz ve aç halkı, başlarında güzel ama boş vaatlerde bulunan politikacılarla Corialanus'un karşısına dizilirler. Corialanus, Roma’daki halk-soylu dengesini bozunca olanlar olur. Karşıtlarının eline de böylece kendisinin mahvolmasına neden olacak kozları vermiş olur.

Halkın özgürlüklerini ve haklarını savunmakla yükümlü halk temsilcileri olan Tribünler, Corialanus'un adaylığının reddedilmesi için her türlü yola başvurur. Corialanus'u, Roma halkının çıkarlarını gözetmeyen bir hain olmakla suçlayarak, halkı kışkırtırlar. Corialanus sükûnetini kaybeder ve hem Tribünlere hem de halka içini boşaltır:

Sizi adi köpek sürüsü! Siz konuştukça burnuma,/Çürümüş bataklıklardan yükselen iğrenç dumanlar geliyor;/Gömülmeden yer üstünde kalmış,/Soluduğum havayı bozan pis kokulu insan leşleri/Benim için ne kadar değerliyse,/Sizin sevginiz de o kadar değerli./Ben sizi sürüyorum.../Sizin yaşadığınız şehirde yaşamak zuldür benim için;/İşte o şehre arkamı dönüp gidiyorum./Yaşanacak başka yerler de var!

Bunları söyledikten sonra Corialanus Roma'yı terk ederek sürgüne gider ve Roma'ya saldırı hazırlığı içinde olan düşmanı Tullus Aufidius'a katılır. Corialanus'un Volsklere katıldığı haberi Roma'da büyük kargaşa yaratır. Aufidius'un da üstünde bir Volks komutanı olarak Roma'ya doğru ilerleyen Corialanus'a, bu işten vazgeçmesi için ricacı elçiler gider, ancak kimse ikna edemez.

Sonunda Corialanus'un annesi, karısı ve çocuğu onu etkilemeyi başarırlar. Direnci kırılan Corialanus, sonunun ne olacağını tahmin ettiği halde, isteklerine boyun eğer. Volsklere bir anlaşma yapmayı önerir. Ancak, Corialanus'u kıskanan Aufidius, Volsk senatosu önünde onu sözünden dönmekle ve Volsk davasına ihanet etmekle suçlar. Aufidius tarafından tutulan suikastçılar Corialanus'u bıçaklayarak öldürürler.

Corialanus sevilmeyen bir çeşit antikahraman. Pleb sınıfını pek sevmiyor ve bunu saklamıyor. Plepler ki; nitekim konsül olmayı sağlayacaklar da onlar, sürgün edenler de. Bu anlamda halka güvenmez ve dürüstçe yüzlerine nefretini söyler. Oyun; bir yandan eğitimsiz yoksul halkın yönlendirilip kişisel çıkarlara nasıl alet edildiğini, halkı temsil etme adına hareket eder görünüp iktidarın tutkusuna kapılmış temsilcilerini anlatırken, bir yandan da halkın çok yükseğinde kalan senatonun eksenindeki demokrasinin sorgulamasını yapıyor.

Murathan Mungan; 'Metinler Kitabı'nda (...) "Neye tutunmaya çalışıyorsunuz şimdi? Tutunacak elleriniz var mıydı? Ellerini kimseye uzatmayan nice insan gördüm, ki hiç çekinmeden tutunamamanın sancılarından söz ediyorlardı, parmakları avuçlarında sımsıkı kilitli olduğu halde... Kimselere tutunamamalarında, kendilerinin payı yok sanıyor, dünyayı ve başkalarını suçluyorlardı. Tutunacak elleriniz var mıydı? Sahiden hep arkanızda sakladığınızdan kimse görmemiş olabilir onları. Siz dokunmayı bilir miydiniz? Elinizde bir demet çiçek görmedim hiç..." derken;

"Ben Corialanus'u okumuş biriyim. (...) Kamuoyunu sevmiyorum. Sizden nefret ediyorum. (...) Ve berber dükkanlarındaki kalabalıklarınız beni her geçen gün daha fazla boğuyor..." derken haksız mı?

Ve "Acı tarihsel değildir. (Boşuna aksini iddia etmeyin)" diye de sonluyor.

Not; bu yazıyı okuduktan sonra fotoğrafhaneye yönelmenizi, yani BERBER AYNALARI için BİR METİN'in tamamını okumanızı öneriyorum.