Chris 9 çocuğu olan Bergman çocuklarının sorumluluğunu partnerlerine bırakmasaydı ve onlarla ilgilenseydi acaba bu kadar yaratıcı olabilir miydi sorusunun yanıtını arıyor.

Bergman’ın ruhu her yerde: Bergman Adası

Emine Uçar İlbuğa

Stockholm ve ülkesinde hakkında açılan bir dava nedeniyle Almanya Münih’te yaşadığı yılları saymazsak, İsveçli yönetmen Ingmar Bergman hayatının önemli bir bölümünü Fårö adasında geçirdi ve birçok önemli filmini de burada çekti. Fårö, Gotland adasının kuzeyinde Baltık denizinde İsveç, Letonya ve Estonya sınırları arasında bir ada ve bugün için yönetmenin birçok hayranı dünyanın farklı ülkelerinden bu adaya geliyor ve onun yaşam alanı, film çekim mekânları ve ruhunun izinden bir yolculuğa çıkıyor.


Adada Ingmar Bergman’ın yaşadığı ev aynen korunuyor; Bergman Vakfı tarafından sanatçılara uluslararası proje hibeleri, sinema öğrencilerine burslar veriliyor. Bergman’ın evleri konuklara kiralanıyor; kütüphanesi, müzesiyle her yıl düzenlenen Bergman etkinlikleri kapsamında çalıştaylar, gösterimler, söyleşiler yapılıyor ve Bergman’ın izi üzerinden bir safari düzenleniyor. Böylece Bergman Adası olarak Fårö, Bergman ve sinemaseverlerin biraraya geldiği birçok sanatsal etkinliklerle aktif kılınıyor. Bu haliyle bir yönetmen kendi ülkesinde eserleriyle, yaşam alanlarıyla destekleniyor, korunuyor, ulusal ve uluslararası sinema alanından yeni kuşaklarla tanıştırılmaya devam ediyor. Fårö adası sadece ormanları, fundalıkları sakin ve doğal yaşam olanağı nedeniyle çekici bir yer olmaktan ziyade aynı zamanda Bergman’ın filmlerindeki oyunculara da ilham kaynağı olan ve sadece Gotland ve Fårö adalarına özgü rauk adı verilen kaya oluşumlarıyla ve sinemacıların yaratıcı projeleriyle geldikleri doğal bir film platosu olarak da önem taşıyor.

1918’de Uppsala’da doğan Ingmar Bergman’ın kadınlarla ve çok fazla iletişim kuramadığı çocukları ile ilişkisi hep tartışıldı. Bergman’ın daha çok içe dönük bir yönetmen olarak tanımlanmasının nedeni onun sadece filmlerinde zorlu psikolojik gitgeller, din ve anlam arayışı, duygusal çatışmalar, rüyalar, sanrılar, bilinçdışı ve varoluşsal sorunlarla yüzleşme konularını ele almasından kaynaklanmıyor. Bergman “suç, itiraf, ceza, bağışlama, lütuf gibi kavramlar; çocuk, anne/baba ve Tanrı arasındaki ilişkilerdeki somut unsurlar” temel alınan bir ailede yetişmiş ve çocukluğunda edindiği bu deneyimler onun hem kişisel yaşamında hem de filmlerinde önemli bir rol oynamıştır. Filmlerinde Tanrı ile sohbet denemelerinden, dünyanın anlamsızlığına, ölümle satranç oynamaktan, umutsuzluğun felsefesine uzanan daha çok inanç ve ölüm gibi konular üzerinden çok derinlikli tartışmalara girerken hem oyuncularının psikolojik sınırlarını zorladı hem de izleyicileri filmlerinde bu tartışmalara dahil etmeyi başardı. Bergman’ın filmlerinde çoğu zaman kadınlar ana karakter olarak yer aldı. Bergman; Bibi Andersson, Harriet Andersson, Liv Ullmann, Ingrid Thulin ve Lena Olin gibi kadın oyuncularla çalıştı. Ingmar Bergman bir yandan yaratıcılığı ve üretkenliği ile göklere çıkarılan öte yandan özel yaşamı, ilişkileri, İsveç tiyatro ve sinemasındaki hâkimiyeti ile üzerinde en fazla tartışılan bir isim oldu.

Yönetmen Mia Hansen-Løve, Bergman’ın sinemasına hayran bir yönetmen ve uzun yıllar çekmeyi planladığı projesini Bergman’ın yaşadığı adada gerçekleştiriyor. Hansen-Løve’ün yarı otobiyografik denebilecek Bergman Adası filminde Chris (Vicky Krieps), kendisinden 20 yaş büyük ve daha ünlü bir yönetmen olan eşi Tony (Tim Roth) ile Fårö adasına geliyor ve Bergman’ın Bir Evlilikten Manzaralar(1973) filminin çekildiği eve yerleşiyorlar. Tony ve Chris’in, Fårö adasına gelmeleri ve usta yönetmen Bergman’ın ruhundan ilham alarak yazı burada geçirme ve yeni senaryolarını burada yazma planları her ikisinde farklı biçimlerde ilerleme gösteriyor. Bergman Haftası nedeniyle bir söyleşiye davetli olarak katılan Tony, daha sonra grupla birlikte Bergman safarisine katılırken ve boş zamanlarında evde yeni filmi üzerine çalışırken, Chris giderek toplu etkinliklerden uzaklaşıyor, adayı planlanan programın dışında bir keşfe yöneliyor. Chris bir yandan adadaki huzur ve uyumdan etkileniyor öte yandan Bergman’ın her yerde dolaşan ruhu karşısında onun özel yaşamı ve yaratıcılığı arasındaki ikilem üzerinden içsel bir tartışmaya giriyor. Chris, 9 çocuğu olan Bergman’ın çocuklarının sorumluluğunu partnerlerine bırakmasa ve onlarla ilgilenseydi acaba bu kadar yaratıcı olabilir miydi sorusunun yanıtını arıyor.

Tony ünlü bir yönetmen olarak Bergman’ın eserlerine ve yaratıcı yönetmenliğine hayran ve bu konuda başka tartışmaya girmeden senaryosunda hızlı bir ilerleme kaydederken, Chris Bergman’ı özel yaşamından sanatına uzanan bir yelpazede eksileri ve artılarıyla anlamayı deniyor. Chris sık sık adada dolaşarak, yeni kişilerle tanışarak, planlanmış Bergman etkinlikleri dışında, daha bireysel bir arayış ve anlama çabasına giriyor. Bu bakımdan Chris’in Bergman’a olan sevgisi, kocasının daha net olan Bergman hayranlığından daha farklı. O Bergman’ın filmlerini seviyor ama aynı zamanda bu onu incitiyor da. Çünkü Bergman’ın bu kadar üretkenliği yanında onun hayatındaki birçok kişiyi düşünmeden edemiyor. Kocası Tony’nin adaya geldiği andan itibaren çalışmaya odaklı ve disiplinli halinin aksine Chris daha karmaşık ve duygusal olarak gitgeller içinde senaryosunu yazma çabasına giriyor ve sık sık da tıkanıyor. Eşine bunu söylediğinde ise Tony ona “Başka bir şey yap” diye öğüt veriyor. Chris geri adım atmıyor, aksine bir türlü tamamlayamadığı film projesini Tony’e anlatmaya başlıyor ve hikâye Amy’nin (Mia Wasikowska) ABD’den bir düğün için Fårö’ye gelmesi ve burada çocukluk aşkı Joseph (Anders Danielsen Lie) ile karşılaşmasıyla yarım kalmış trajik bir aşk hikâyesi üzerinden film içinde filme dönüşüyor.

Filmde bundan sonra gerçek ve kurgu arasındaki çizgiler yavaş yavaş bulanıklaşmaya başlıyor, Yönetmen Tony’nin çalan telefonuyla Chris’in filmini kesintiye uğratıyor ve burada hangi hikâyenin “gerçek” olduğunu izleyiciye hatırlatırken, izleyici için de gerçek ve kurgu arasındaki ilişki üzerinde oldukça incelikli bir tartışmayı olanaklı kılıyor. Mia Hansen-Løve, bir kadının zorlu yaratıcı süreciyle ilgili kendinden referans alan hikâyesini akıcı bir dille izleyici ile buluşturmayı başarıyor. Her iki hikâyede de kadınlar filmin ana karakterini oluşturuyor. Birinci hikâyede Chris Bergman’a olan ikircikli sevgisi, eşi ile ilişkisi, kızına olan özlemi ve yaratma sancılarını, ikinci hikâyede ise Amy eski sevgilisine tutkulu aşkını, hayal kırıklıklarını ve her karşılaşmada yaşadığı duygusal gelgitleri en yoğun haliyle yaşıyorlar. Böylece yönetmen hem kendine biyografik referanslar hem de Bergman’a atıflarla iki hikâyeyi kurgu ve gerçeklik üzerinden ortaya koymayı başarıyor.

Sonuç olarak Bergman ulusal ve uluslararası sinemacılar için filmleriyle hem ilham kaynağı hem de bir rol modeli olmaya devam ediyor. “Her birliktelik hissi bir yanılsamadır” diyen Bergman için Baltık Denizi’ndeki Fårö adası yaşamının sonuna kadar en önemli sığınak oldu. Ölümünden sonra, kızı Linn Ullmann Norveçli bir iş adamının desteği ile Bergman’ın Fårö’deki mülkünü, müze, kütüphane ve etkinlik programı içeren bir kültür merkezine dönüştürmeyi başardı ve burası aynı zamanda sanatçılar için bir “Bergman Merkezi” oldu.

Çocuklarımın Babası (2009), Elvada İlk Aşk (2011), Cennet (2014), Gelecek Günler (2016) gibi filmleri ile kendine özgü sinema dilini oluşturan ve birçok festivalde ödüller alan Fransız yönetmen Mia Hansen-Løve 2021 yapımı “Bergman Adası” filminde ikili ilişkileri film içinde filmle farklı perspektifler ve konumlar üzerinden ortaya koymayı başarıyor. Bergman Adası izleyiciyi hem duygusal bakımdan sarsıyor hem sinema tarihinin önemli bir ustasının izinden bir yolculuğa çıkarıyor hem de izleyiciyi klişe kadın temsillerinin dışında iki kadının hikâyesi üzerinden düşünmeye davet ediyor.

Kaynak:
İngmar Bergman (2011) Büyülü Fener.
Çeviri: Gökçin Taşkın, Agora Yay.