Berlin'de ırkçılık karşıtı protesto gösterisi sonrasında yaşanan polis şiddeti, polis kurumu içindeki aşırı sağcı örgütlenmeye dair tartışmaların alevlenmesine neden oldu.

Berlin'de polis şiddeti ve aşırı sağın polis teşkilatındaki etkisi tartışılıyor

Can Koç / BERLİN
6 Haziran'da Almanya'nın birçok kentinde olduğu gibi Berlin`de de çoğunluğu gençlerden oluşan on binlerce kişi George Floyd'un katilini, polis şiddetini ve ırkçılığı protesto etmek için bir araya geldi.

Yapılan konuşmalar ve taşınan dövizlerde eylemciler, Almanya'da yaşanan kurumsal ırkçılığa dikkat çektiler ve mücadele çağrısı yaptılar. Çünkü burada da sırf derisinin renginden ve kökeninden dolayı insanlar yıllardır ırkçılığa ve polis şiddetine maruz kalıyorlar.

Elbette ki kitlesel, coşkulu, çok renkli, umutlu bir protesto gösterisinin yaşanmış olması önemliydi. Ancak barışçıl ve olaysız geçen protesto gösterisinin bitiminde polisler, George Floyd`un ölümüne neden olan uygulamayı aratmayacak bir biçimde şiddet kullanarak kimi göstericileri gözaltına aldılar. Resmi rakamlara göre Berlin`de toplam 93 gözaltı yapıldı.

“ANA AKIM“ MEDYA POLİS ŞİDDETİNİ GÖRMEDİ

Ama maalesef medyanın ezici çoğunluğu polisin bu orantısız şiddetini önemsemedi ve görmemezlikten geldi. Kişisel video görüntüleri sosyal medyada paylaşıldıktan sonra, Almanya`daki ırkçılığa, polis şiddetine dair tartışmalar da nihayet başladı.

SOL PARTİ (DİE LINKE) BERLİN POLİTİKACİLARINDAN SERT TEPKİ

Olayın sosyal medyada duyulmasıyla birlikte Berlin Eyalet Koalisyon Hükümeti`nin ortaklarından Sol Partili politikacılar, sosyal medya hesaplarından ve medyaya verdikleri demeçlerde yaşanan polis şiddetine karşı sert tepkiler gösterdiler. Partinin eyalet örgütü başkanı Katina Schubert, twitter hesabında “Berlin polisi, tüm iyi ruhlarını terk mi etti? Bunun bir gerekçesi yok. Dünya çapında milyonlarca insanın neden sokaklara çıktığının farkında değil misiniz? #PolisŞiddetineKarşı #ırkçılığaKarşı” ifadelerini paylaştı. Berlin Eyalet Parlamentosu Sol Parti Grup Başkanvekili Regina Kittle ise, gazetelere verdiği demeçte “Olaya katılan polislerin açık kimlikleri görüntülerden tespit edilebilir. Yaşananlar aydınlatılmalı ve bunun mutlaka sonuçları olmalı” dedi.

POLİS TEŞKİLATINDA IRKÇILIK VE AŞIRI SAĞ ÖRGÜTLENMELER

Almanya'da ırkçı polis şiddeti münferit bir vaka değil. Aslında polis teşkilatı içinde aşırı sağ ideolojinin temsil edildiği, ırkçı polislerin olduğu ve bu yönde örgütlenmelerin varlığı biliniyor. Bu konuda ortaya çıkmış çok sayıda olay, soruşturma, iddia ve açılmış dava var. Ancak şimdiye kadar bunların istisnai vakalar olduğu söylenerek, üzerlerine yeterince gidilmedi. Berlin'de 6 Haziran`da ırkçılık karşıtı protesto gösterisi sonrasında yaşanan polis şiddeti, kurum içindeki aşırı sağcı örgütlenmeye dair tartışmaların alevlenmesine vesile oldu.

DW`de çıkan bir haber göre savcılık, 2016 yılında Berlin`de yaşanan terör saldırısına dair polis içi bilgileri Telegram üzerinde açılan bir sohbet grubunda aşırı sağcı parti AfD`li arkadaşlarına ileten bir polis hakkında soruşturma başlattı. Polisin kendisinin de AfD üyesi olduğu iddia ediliyor. Sohbet grubunun 12 kişiden oluşan üyesinden birisinin ise, sol işyerlerine, derneklere ve kişilere saldırıda bulunmakla şüpheli kişi olduğu belirtiliyor. Sadece bu bile kimi polislerin aşırı sağ örgütlenmelerle irtibatının boyutlarını görmek için yetiyor.

Polisin doğrudan şiddetinin dışında da “iç güvenlik“ bağlamında Almanya`da insanlar, her yerde ve her gün kurumsal ırkçılığa maruz kalıyorlar. Derilerinin renginden dolayı polisler tarafından şüphelenilerek, keyfice kontrol edilmeleri günlük yaşamın adeta bir parçası oldu. Geçtiğimiz yıllarda, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi zaten bu konuda bir tavır aldı ve Federal Hükümeti ırkçılıkla mücadele etmek için yeterli çabayı göstermemekle itham etti.

NSU cinayetleri, Mölln, Solingen, Hanau ırkçı katliamlarını ve ırkçılık temelli polis şiddetine dikkat çeken demokrasi güçleri, Almanya'da ırkçılığa karşı örgütlü ve birleşik mücadelenin gerekliliğini hatırlatıyorlar.

Konuya dair çalışmalar yapan Irkçı Polis Şiddeti Kurbanları İçin Kampanya (KOP) ve “Death in Custody“ (Gözaltında Ölüm) inisiyatiflerin verilerine göre, Almanya`da polis şiddeti sonuncunda 1990'dan bu yana 269 kişi öldürüldü. Bunlardan 138`i polis karakollarında gözaltındayken yaşamlarını kaybetti.

2000 yılından itibaren polis şiddeti sonucu yaşanan ve tespit edilen kimi kesinleşmiş kimisinin soruşturması süren bazı ölüm vakaları şu şekilde sıralanabilir:

• Achidi John, 2001 yılında Hamburg`da polis tarafından kusturucu madde (Emetik) kullanımı sonucunda öldü.

• Laya-Alama Condé, 2004`de Bremen`de da polis tarafından kusturucu madde (Emetik) kullanımı sonucunda öldü.

• Oury Jalloh, 2005`de Dessau`da karakol hücresinde yanarak öldü.

• Dominique Kouamayo, 2006`da Dortmund`da polis tarafından vuruldu.

• Christy Schwundeck, 2011`de Frankfurt`daki iş bulma kurumunda polislerce vuruldu.

• Ousman Sey, 2012`de Dortmund`da karakolda gözaltındayken öldü.

• Hussam Fadl, 2016 yılında Berlin`de bir mülteci yurdunda polisler tarafından vuruldu.

• Yaya Jabbi, 2016`da Hamburg`da karakolda gözaltındayken öldü.

• Matiullah Jabarkhil, 2018`de Fulda`da polisler tarafından bir fırının önünde vuruldu.

• Amad Ahmad, 2018`de Kleve`de hücrede gözaltındayken öldü.