“Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, fıtrata terstir” dediğinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sesi ülke sınırlarını aşmış; uluslararası basında hükümetin kadın haklarına yönelik olumsuz tutumunun artarak devam ettiği ve baskıcı politikalarının belirgin hale geldiği görüşü dile getirilmişti. Dört ay önce, (Kasım 2018) Kadın ve Adalet Zirvesi’nde konuşan Erdoğan, kadın ve erkeğin neden ve nasıl eşit olamayacağını şu […]

“Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, fıtrata terstir” dediğinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sesi ülke sınırlarını aşmış; uluslararası basında hükümetin kadın haklarına yönelik olumsuz tutumunun artarak devam ettiği ve baskıcı politikalarının belirgin hale geldiği görüşü dile getirilmişti.

Dört ay önce, (Kasım 2018) Kadın ve Adalet Zirvesi’nde konuşan Erdoğan, kadın ve erkeğin neden ve nasıl eşit olamayacağını şu sözlerle yineledi. “Büyük ile küçüğü aynı terazide tartamazsınız, güçlü ile zayıfı aynı yarışa sokamazsınız. 100 metreyi bayan erkek aynı şekilde mi koşturacağız?” Büyükler, küçükler, zayıflar, güçlüler, erkekler ve bayanlar, bayanlar, bayanlar! Bir cümle içinde kadının payına ne kadar ‘eksi büyüme’ düşebilirse artık… Oysa eşitlik, hak ve adalet birbirlerinden farklı kavramlar. Yurttaşlar arasında hiçbir ayrımın bulunmaması, eşitlik; hak ve hukuku gözetme ve yerine getirme, adalet; adalete uygunluk, doğruluk ve dürüstlük de hakkaniyet… 100 metrede kadın erkek beraber koşmuyorsa, bu yarış hakkaniyetli olamayacağı için…

Kadın ve erkek arasındaki farkların, onların eşit hak ve fırsatlara sahip olmaları önünde bir engel teşkil etmediğini, yirmi birinci yüzyıl Türkiye’sinde hala konuşuyor olmaktan, açıklama mecburiyetinden ne kadar hicap duysak az. Umut Vakfı’nın her yıl hazırladığı rapora göre 2018’de 477 kadın öldürüldü, 232 kadın yaralandı. Son dört yılda 338’i ateşli silahla olmak üzere tam 1760 kadın öldürüldü. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 2014-2017 yılları arasında cinsel istismara uğrayan kız çocuğu sayısında yüzde 67 artış yaşandı. 12-14 yaş grubunda mağdur edilen kız çocuğu sayısı 12 bin 616 olarak kayıtlara geçerken, 11 yaş altı kız çocuklarına yönelik cinsel saldırıda da yüzde 94 artış saptandı. Tecavüze uğrayan kız çocuklarının yüzde 61’i 15-17 yaş aralığında. Çocuk yaşta evliliklerin önünün açılması için yasa tekliflerinin verildiği, tecavüze sebep rızanın, cinayete neden hakaretin gösterildiği ülkemizde farklı sınıf ve inanca sahip binlerce kadın her yıl olduğu gibi bu sene de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde seslerini, çığlıklarını, ıslıklarını duyurabilmek için İstanbul’da, İstiklal Caddesi’nde toplandı. MHP lideri Bahçeli’nin densizlik, vandallık, arsızlık olarak; AKP Lideri Erdoğan’ın da 31 Mart seçimlerine doğru, Türkiye’nin bekasına bir saldırı olarak değerlendirdiği kadın yürüyüşü polisin biber gazı ve plastik mermiyle saldırması sonucu dağıtıldı. Çünkü eril dili ve baskıcı düzeni ortadan kaldıracak en önemli gücün kadın özgürlüğünden geçtiği apaçık biliniyor.

AKP-MHP ittifakına göre 31 Mart öyle bir tarih ki, mahalleye muhtar, belediyeye yönetici seçerken içte ve dışta bütün düşmanlarımızı püskürtebileceğiz. Ancak bunun için, her seçimde olduğu gibi düşman safları belirlenmeli. Kadınlar, aydınlar, Geziciler, hak savunucuları, pazarcılar, marketçiler, çiftçiler, karşı mahallenin seçmenleri, “Meral’le birlikte beni de içeri al” diye bağıran anneanneler… 8 Mart yürüyüşüne katılanlar için “fahişeler, ibneler, sürtükler” diyen Akit yazarı dışında herkes, kadınların ezanı ıslıkla protesto etmediğinin farkında. Ama tıpkı Gezi’de, Kabataş yalanının devreye sokulduğu zaman olduğu gibi, korku ve telaşın insanı büyük hatalara savuracağı o dönülmez akşamın ufkundayız. Çünkü hem güçlü bir devlet olup hem beka sorunu yaşamanın; hem ülkenin yarısını terörist ilan edip hem oylarına talip olmanın, hem soğanı ithal edip hem tanzim sırasını varlık kuyruğu ilan etmenin; hem korkutan hem kurtaran olmanın mümkünsüz sınırına dayanmış bulunuyoruz. Madem ki düşman yaratmada beş harflilere kadar da düşüldü, ilerde sağda inmekte fayda var.