Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) düzenlemesi, yılbaşından, yani 1 Ocak’tan itibaren yürürlüğe giriyor. Çalışanın brüt ücretinden yüzde 3’lük bir kesinti olacak. İşverenin herhangi bir katkısı yok. Çalışan, 56 yaş ve 10 yılı tamamladıktan sonra sistemde biriken anapara, devlet katkısı ve bunların nemasını alabilecek.

Ya tamamını bir defada alıp sistemden ayrılabilecek ya da aylık maaş şeklinde bir getiriye sahip olabilecek. Peki BES’in bu aylık maaşı ne kadar? CHP İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın danışmanı ve sosyal güvenlik uzmanı Dr. Oğuz Topak, bu konuda bir çalışma yaptı.

Anlamsız bir para

Dr. Oğuz Topak’ın çalışmasına göre, SGK ve TÜİK verileri çerçevesinde ortalama ücret üzerinden çalışanın 10 yıllık birikimi; anapara, devlet katkısı ve nemasıyla birlikte 16 bin 405 TL oluyor. Yıllık 1.640 lira olan bu paranın maaş olarak aylık getirisi ise 140 TL.

Yani bir işçi ya da memur, 10 yıl sonra ayda 140 TL dolayında bir gelire sahip olacak. Bu paranın çalışan açısından hiçbir anlamı ve değeri yok. (DİSK’in BES’le ilgili raporunda da hemen hemen sonuç aynı; ayda 140-160 TL arasında bir getiri söz konusu)

Devlet garantisi yok

Kuşkusuz bu hesap, en iyi ihtimali ortaya koyan bir hesap. Paraların yatırıldığı özel emeklilik şirketi iflas ederse ya da ekonomik bir kriz durumunda bu parayı da bulmak mümkün değil. Çünkü sistemde bir devlet garantisi yok.

Ayrıca çalışanın parası, emeklilik yatırım fonlarında hisse senedi veya diğer bir menkul kıymet olarak değerlendirileceği için bu hisse senetlerinin değer kaybetmesi halinde düşüşler doğrudan doğruya katılımcıların birikimlerine yansıyacak. Çalışan açısından böyle bir değer kaybı da söz konusu.

AKP için yeni kaynak

Oysa devletin kazancı epey fazla. Yine Oğuz Topak’ın hesabına göre, 8 milyon kişinin sistemdeki 10 yıllık birikimi 131 milyar 242 milyon 66 bin lira ediyor. Bu toplam birikimin devlet tarafından kullanılabilecek miktarı ise 78-80 milyar lira dolayında. Yani AKP, bu yolla yeni bir kaynak yaratacak.

Çalışan açısından diğer önemli bir handikap ise, BES’in kıdem tazminatı için bir nabız yoklaması olmasıdır. Kıdem tazminatının bireysel hesaba dönüştürülmesi öngörüldüğünde BES bir emsal olacak. Yani kıdem tazminatlarının bireysel bir hesap açılarak fona devrinin ardından bu fonun BES’le bağlantısı kurulabilecek.

İki kat zorunlu BES

45 yaşın altındaki bütün işçi ve memurları zorunlu olarak BES’e dahil eden Ağustos 2016 tarihli yasal düzenleme, çalışanlara bildirimi takiben 2 ay içinde sözleşmeden cayma, yani sistemden çıkma hakkı tanımıştı. Ancak 17 Aralık 2016 tarihinde çıkarılan yeni bir yönetmelikle, çalışan sistemden çıksa bile bir yıl ya da iki yıl sonra tekrar sisteme girmek zorunda kalacak. Yani, zorunlu BES’ten kaçış yok.

Aslında yeni yönetmeliğin bu anlamda yasal bir kaynağı ve dayanağı da yok. Çünkü yasada, 2 ay içindeki cayma hakkı dışında sistemden ayrılıp yeniden girebilmek için iş değişikliği ve işsizlik hallerinden söz ediliyor. Bunların dışında sisteme yeniden girme zorunluluğu ile ilgili somut bir hüküm bulunmuyor. O nedenle yönetmelik, yasanın amacını aşan bir nitelik taşıyor.

Sendikalar ne yapıyor?

Peki uygulama ve girişimler karşısında sendikalar ne yapıyor diyeceksiniz? Bilgi aldığımız kadarı ile Tez Koop-İş ve Basın-İş’in eğitimlerinde bu konularda bilgilendirme yapılıyor. Tez Koop-İş Sendikası, işçinin cayma hakkıyla ilgili örnek bir dilekçe hazırlamış. DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş ile Genel-İş Sendikaları da broşür çıkarmış.

DİSK-AR da daha önceden kapsamlı bir BES raporu hazırlamıştı. Türk-İş’in ise konfederasyon düzeyinde bir tavrı ve çalışması pek gözükmüyor. Aslında işçi eğitimlerinde çalışanların basından öğrendikleri kadarı ile bilgi sahibi olduğu görülüyor. 2 ay içinde cayma hakkıyla ilgili bir bilgileri yok, eğitimde söz edilince haberleri oluyor. Konunun farkına varınca da “Demek ki bizden haraç gibi bir para kesecekler” şeklinde yorum yapabiliyorlar.

Öncelikle şube başkanlarından, temsilcilerden başlayan bir bilgilendirme yapmak gerekiyor. BES’in arkasından kıdem tazminatının da riske gireceğini hatırlatarak işçi adına bir “seferberliğe” girmenin zamanı geldi de geçiyor…