Maçın kırılma anlarını belirleyecek ve bu maç içerisinde benzersiz role sahip olacak oyuncuların kaleciler olacağı malum

Ülkemizdeki futbol kurgusunun, bir ekol kültürü üzerinden hareket etme şansı olmadığı için, antrenörlerin donanımları ve birazda tarihten gelen beklentilerin itip-kakmasıyla birbirinden ayrı, farklılıklara sahip oyun modelleri ortaya çıkmaktadır.

Ekol üzerinden stratejik kararlar alınamayacağı için, antrenörlerin donanımları kadar eğer oluşturulursa-stratejiler belirlenip ve olduğu kadar bir oyun şablonu oluşturulmaya çalışılmakta.

Bu noktada Sergen Yalçın’a baktığımızda avantajları oldukça fazla görünmekte. Hem BJK alt yapısından gelmesi, hem de o kültürü benimseyerek özellikle Serpil Hamdi Tüzün ve Gordon Milne üzerinden oluşan ve geleneksel kurgusu olan kültüre sahip olması ne yapacağı konusunda ona rehber olmaktadır. Erol Bulut için ise böyle bir kültürel alt yapı söz konusu değil.

Artık takımların tamamına yakını, geçiş oyununa odaklı bir oyun felsefesi benimsediğinden, temel formasyonlarına sadık kalmak şartı ile skora ve zamana göre maç içerisinde değişikliğe gidebilmektedirler. Sergen Yalçın’ın buradaki prensipleri: oluşturduğu oyun sistemi çerisindeki stratejilerine sadık kalarak ve oyundan ziyade oyuncu değişiklikleri üzerinden süreci devam ettirmeyi istemektedir. Erol Bulut ise, oluşturamadığı oyun siteminden dolayı, çok fazla çalışma imkanına sahip olmamasına rağmen ve istenilen sonuçları almamasına rağmen bu taktiksel değişiklikleri daha fazla kullanmaktadır.

Takımların donanımlarına bakıldığında, teknik kadrolarından-performans antrenörlerine, kaleci antrenörlerinden-performans analiz ekiplerine kadar farklı ve detaylı çalışmaları sayesinde büyük gelişim sağladı bir gerçektir. Taktik açısından da bu değişen uygulamalara karşı son derece açık olan takımlar başarılı olduğunu görüyoruz.

Türkiye’deki muhafazakâr oyun direnci, antrenörlerin, maalesef ülke futbolu açısından bu kadar esnemeye ve değişkenlikleri kullanmaya cesaret edememesine neden olduğundan, haliyle, antrenörler ciddi güven verici ortam aramakta.

Sergen Yalçın’ın kurumsal (!) seyirci desteği sayesinde, yukarıdan gelen tüm olumsuzluklara karşı kendi iradesini ve bu direnci ortaya koymasını sağlarken, aynı şansa sahip olamayan Erol Bulut, ne olduğu belli olmayan Emre Belözoğlu ve görev tanımı belli olmayan eski futbolcuların baskısı altında kaldığı için, kendi iradesini ortaya koyarak oyunu yönetme şansına sahip değil ki olması da mümkün değil zaten… Kenarda ciddi bir tacize ve baskıya maruz kalmaktadır ki oyuncuların bundan etkilenmemesi mümkün olabilir mi?

Her türlü olumsuzluklara rağmen… tabii ki antrenörler ve futbol sadece sabit bir formasyon içine sıkıştırılarak tanımlanamaz. Taktiksel sürece bağlı olarak değişiklikleri kullanmak kaçınılmaz.

Değişen oyun kurguları ve gelişen yeni stratejik kavramlar, birçok parametrelerdeki değişimlerle son yıllarda, kanat beklerinin oyun stratejilerinde büyük farklılıkları ortaya çıkarmıştır. Sadece kanatta oynamaya yönelik oyun prensiplerinden, değişik oyun varyasyonlara sahip yeni birçok kurguya geçildiğini hepimiz çok rahat görüyoruz.

Bunun en büyük etkisi, kanat üzerinden yapılan atakların derinde bekleyen, organize olan defanslara karşı daha başarılı olmasıdır. Beşiktaş’ın özellikle sağ kanat oyun kurgusu Rosier ile bu değişim için başarılı bir örnek teşkil ederken, Fenerbahçe, her ne kadar sağ kanattan Nazım ile bu özelliği gösterse de ki aynı kanat savunmasında Gökhan olmadığı zaman yaşanan sorunlarla birlikte-sol kanat içinde Beşiktaş’a nazaran daha fazla katkı vermekte.

Maçın kırılma anlarını belirleyecek ve bu maç içerisinde benzersiz role sahip olacak oyuncuların kaleciler olacağı malumdur. Bu yüzden tüm müdahaleleri, karar vermeleri ve harekete geçmeleri bu maç için hayati önem taşımaktadır. Belki de eşit değer olarak görebileceğimiz tek şey, her iki takımın da aynı özelliklere sahip kalecilerle oynayacak olması.

Diğer bir önemli kıyaslama ise, futbolunda geçiş oyununa endeksli oyun prensiplerinde bilinen 9 numaralı forvet profilinin oyunda aranan futbolcu tipi haline geldiği için, bu noktada, Aboubakar’ın farkı kalecilerden sonra skora etki edecek en önemli faktör olacaktır. Fenerbahçe’nin zaafı ise, hala bu noktadaki oyun prensibini ve buna bağlı oyuncu profilini belirleyememesidir.

Atılan tüm gollerin yüzde 50’nin ‘Altın Alan’ denilen bölgede olduğunu düşünürsek kale, santrafor ve kanat oyuncularının maçı kazanmadaki rollerini sanırım daha net anlayabiliriz.

Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin savunma bölgelerini korudukların da, organize olmuş rakibi karşı oyuna yakınlık yaratacak ve yüksek tempo ile rakibi baskı altında alacak oyun formatını yeterince oturtamamaları-Beşiktaş’ın bireysel savunma becerisinin daha etkili olmasına rağmen her iki takımın için sıkıntı yarabilmekte.

Beşiktaş bireysel savunma becerilerini, savunma organizasyonları içerisinde daha kompakt hale getirirse, oyununla büyük fark yaratabilir ve bu husus şampiyonluğu kazanma yolunda önemli bir faktör haline gelebilir.