“Kent İktidara Ne Yapacak” başlıklı seçim öncesi yazımı şöyle bitirmiştim; “geçtiğimiz dönemde iktidar adım adım kentleri betonla beslenen devasa organizmalara dönüştürdü. İktidarını üretmenin aracı olarak gördüğü bu organizmayı besleyecek kaynak artık bulunamıyor. Organizma beslenemediği ölçüde, iktidarı da besleyemiyor. Şimdi o organizmanın iflasına şahit oluyoruz; yatırımcıları, rantiyesi, aracısı, tefecisi sıvışıyor, çalışanları sokağa atılıyor…İktidarın kent mekânına ne […]

“Kent İktidara Ne Yapacak” başlıklı seçim öncesi yazımı şöyle bitirmiştim; “geçtiğimiz dönemde iktidar adım adım kentleri betonla beslenen devasa organizmalara dönüştürdü. İktidarını üretmenin aracı olarak gördüğü bu organizmayı besleyecek kaynak artık bulunamıyor. Organizma beslenemediği ölçüde, iktidarı da besleyemiyor. Şimdi o organizmanın iflasına şahit oluyoruz; yatırımcıları, rantiyesi, aracısı, tefecisi sıvışıyor, çalışanları sokağa atılıyor…İktidarın kent mekânına ne yaptığını bir yana bırakıp, sorma zamanı; devasa bir organizmaya dönüştürdüğü kent şimdi iflas ederken, iktidara ne yapacak? Soruya ilk yanıtı önümüzdeki hafta sandıkta alacağız!”

Yanıt iktidara ağır bir darbe olarak geldi. Kapsamlı değerlendirmeyi uzunca bir yazıya bırakıp, AKP iktidarının toplumsal ve fiziksel mekânda, devlet üzerinden örgütlenme stratejisinin seçim sonuçlarından nasıl etkilendiğine odaklanalım.

Yerelleşme şiarıyla yola çıkan AKP projesi, zaman içinde merkeziyetçi bir nitelik kazandı. Merkeziyetçilik, bir yandan kendi dışındaki güçlerin elinden merkezin alınması, diğer yandan da kendi içinde Cemaat gibi alternatif iktidar ağlarının tasfiye edilmesiyle adım adım gerçekleşti.

Bir kaynak yaratma ve dağıtma sistemi olarak da çalışan bu merkezileşmiş iktidar ağının yereldeki en önemli ayağı olarak belediyeler görülebilir. Ancak bir noktanın altını çizmekte de yarar var. Kentlerde varlığını her zaman hissettiren merkezi yönetim yapıları, AKP iktidarı döneminde çok ciddi biçimde güçlendirildi. Belediye ağlarıyla yer yer etkileşen ancak merkezden yerele uzanan bu yapılanmanın parçası olan çeşitli bakanlıklar, TOKİ, Özelleştirme İdaresi, Valilik, Bölge Kalkınma Ajansı gibi merkezi yönetim aygıtları aracılığıyla, başta İstanbul olmak üzere kentler doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlarken, ayrıcalıklı bir dizi büyük şirket de büyük projeler ve inşaat sektörü aracılığıyla bu merkezi yapının yerel uçları haline getirildi.

Bu boyutun altını çizmekle birlikte belediyelerin, kaynak yaratma yanında, halkın çeşitli kesimlerine dokunan bir dağıtım ağı olması nedeniyle, AKP açısından yaşamsal olduğunu unutmuyoruz. Son dönemde tam güven vermeyen bir dizi belediye başkanının tasfiyesi bu iki ağın birlikte sorunsuz çalışması için gerçekleştirildi.

Ne var ki girişte de vurguladığımız gibi; gerekli kaynağın üretilemez hale gelişi, AKP iktidar makinesini benzinsiz kalan bir araca çevirmeye başladı. Kaynakların bir bölümünü sağlayan borçlanma stratejisi de tıkanmaya başlayınca, kent merkezli makine ciddi biçimde tekledi. Seçime, bu teklemeden toplumun geniş bir kesiminin etkilendiği ve iktidardan mesafelendiği bir dönemde gidildi. Sonuç ortada, beton çatladı!

Her yerel seçimin yerel ötesi sonuçları olur. Ancak AKP iktidar ağının ve yönetim sisteminin son derece merkezileştirilmiş olması nedeniyle, son seçimin yerel çıktılarını kimse tartışmıyor. AKP dahil olmak üzere hemen her kesim, beka söylemiyle ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğraflarıyla çerçevelenen yerel seçimin genel sonuçlarına odaklanmış bulunuyor. Tabiri caizse, AKP iktidarı, yerelde ektiği fırtınayı merkezde biçiyor.

Nasıl biçmesin ki; “İstanbul’u kaybedersek, Türkiye’yi kaybederiz” diye bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan söyledi! Şimdi bu merkezileşmiş iktidar ağı başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyükşehirlerin önemli bir bölümünü kaybederek, “topal ördek” haline geldi; dahası yitirdiği ayak muhalefetin eline geçmek üzere. İstanbul’u bütün hukuk normlarını alt üst ederek vermek istememelerinin nedeni, bir yandan kendi ağlarında büyük bir deliğin açılmasını önlemekse, diğer yandan da muhalefetin devlet olma olanağını ele geçirmesine engel olmak!

Önümüzdeki dönemde bu deliği ve muhalefetin devlet olma olanağını ortadan kaldırmak için, söz ettiğimiz merkezi yapının kentlerde daha aktif hale getirilmesi ve belediyelerin önünü kesecek tedbirler alınması şaşırtıcı olmayacak! Ancak delik büyük ve yama tutması zor. Üstelik önümüzdeki süreçte aynı kaynak sorunu bu merkezi yapılar için de olacak.

İtalyan Marksist düşünür Gramsci, “hâkim sınıfların tarihsel bütünlüğünün devlet olmasıyla gerçekleştiğini”, “madun sınıflarınsa devlet olana kadar, tanımı gereği birliklerini sağlayamadıklarını” söyler.

Bu tespitin AKP iktidarı açısından ne anlama geldiği belli. Soru, belediyeleriyle devlet içinde önemli bir ayak haline gelen CHP’nin, devlet olma gücünü kimin birliği için kullanacağı!

Sandıklar kapanırsa, bu soruyu da tartışacağız!