“Zevkler ve renkler tartışılmaz”. Böyle bir söz vardır. Ancak biz tuhaf zevkler ülkesindeyiz. Birilerimizin canını acıtan şeyler belli ki bir diğerimiz için keyif konusu olabiliyor. O yüzden yerinde midir bu söz bilemiyorum! Bazı şeyleri ısrarla tartışmamız gerekiyor sanırım.
Sonuçta hayat güzellikleriyle var. Filizlenen bir ağacın, açan bir çiçeğin, yemyeşil vadilerin, yaylaların, yağmur sonrası içimize çektiğimiz toprak kokusunun, pırıl pırıl akan derelerin, içinde yüzen balıkları izlediğimiz, dalgalarının sesini dinlediğimiz denizlerin, kötü ve yok edilmesi gereken şeyler olduğunu kim söyleyebilir ki bize?

Doğanın bir dengesi var. Bu dengeyi bozmak hem de bunu aşkla, bir fetih ruhuyla yapmak doğru mu?
Birbirine bitişik beton blokların ortasında, asfalt yollarla çevrilmiş bir hayat filizleniyor bir bakın çevrenize. İnsan istifi yolculuklara mahkum, çalışmaktan yaşamaya vakit bulamayan, kazandığıyla yaşayamayanların ülkesindeyiz. Bu koşullarda betonsevicilik nasıl da yeşeriyor birilerinin içinde.

Sanki bir masalın içindeyiz: Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde çok uzaklarda bir ülkede mutsuz insanların yaşadığı betondan bir ülke varmış.

Bu ülkede içten içe beton sesinden çok keyif alan bir bakan, medeniyeti yoldan ibaret sanan bir padişah yaşarmış.
Padişah çok mutsuzmuş. Yapılacak o kadar çok iş varmış ki. Neye yetişeceğini şaşırmış. Boş yere akan dereler, gereksiz yere havaya oksijen veren ormanlar, ne işe yaradığı belli olmayan böcekler, kuşlar, sincaplar, otlar, çalılar, çiçekler varmış. Kent ortasında milyonlarca dolar değere sahip olan arazilerin üzerinde kurulu yok edilmesi gereken parklar varmış. Sonuçta bu kadar değerli alanlar üç beş çocuğa mı bırakılacakmış.
Padişah mutsuzmuş ama yanında çok güvendiği onun ruhuna hitap eden isimler varmış. İşte betonsesisever çevre bakanı bunlardan biriymiş.
Keşke bir masal olsa bütün bu anlattıklarım. Geçen gün bu ülkenin çevre bakanı “Beton makinesinin sesi bu ülkede hiç eksik olmasın. Bu beton makinesi -ben inşaat mühendisiyim- çok keyif alırım onun sesinden böyle pat pat pat vurdukça. Türkiye kalkınıyor, kalkınacak gelişecek” dedi. Sonra devam etti: “ Bu beton pompaları hiç durmasın. Rabbim bu ülkeyi hep böyle kalkındırsın. Silah seslerinin yerine, terörün yerine insanların birbirine acımasızlığı yerine beton santrallerinden beton çıksın ve o beton pompaları insanlara güzel güzel evler, yollar, otobanlar, havaalanları yapsın. Rabbim bunu hep nasip etsin”.

Beton kusan bir ülke kalkınmadan anladıkları. Bunu biliyorduk zaten. Ama bu kadar da açık sözlü olunmaz ki. Beton kusalım, köprü kusalım, havalimanı kusalım, otobanlar, birbirine bakan güzel beton bloklardan güzel evler kusalım. Yoksa nasıl vücuda gelecek distopyalarımız . Bir kabusun mühendisi olmak herkese nasip olmaz.

O kabus içinde bir karanfil sürükleniyor sessizce. Sonra bir başkası sürükleniyor. Sonra bir başkası daha. Sadece Şırnak’ta değil. Bütün Türkiye’de sürükleniyor.

Hepimiz o karanfiliz çünkü. Beton işkenceyi de kusuyor belli ki.