Bugün Fransız devriminin 221. yıldönümü. Her ne kadar geçen haftaki yazımda konuyu tarihçesi içinde işlemiş olsam da, Fransa’yı hâlâ sarsmakta olan...

Bugün Fransız devriminin 221. yıldönümü. Her ne kadar geçen haftaki yazımda konuyu tarihçesi içinde işlemiş olsam da, Fransa’yı hâlâ sarsmakta olan mali/siyasi Bettencourt skandalı öylesine tefrika şeklinde dallanıp budaklandı ki bu anlamlı günde gelişmeleri aktarmak, demokrasi adına farz oldu. Ayrıca bu tartışmaların vardığı nokta bence Türkiye’de de bir an önce düşünülmeye ve tartışılmaya başlanmalı.
Zira Avrupa’nın en zengin mirasçısı, Liliane Bettencourt’un vergi iadesinden yararlanmasıyla başlayan skandalın boyutları değişti. Olay eski Bütçe, yeni Çalışma Bakanı Eric Woerth’ün devlet bütçesinden sorumlu bakan iken aynı zamanda iktidardaki UMP partisi için haznedarlık yapmasının getirdiği yanlışları artık aşıyor. Olayı ortaya çıkartan Mediapart internet sitesinde 2008 sonuna kadar 12 yıl Bettencourt’un muhasebeci olarak çalışan Claire Thibout ile ardı ardına söyleşileri yayımlandı. Thibout, 87 yaşındaki milyarderin UMP’nin ve Sarkozy’nin seçim kampanyalarını desteklemek için verilen yüklü miktarları bankalardan kendisinin çektiği ve nakit dolu zarfları “ilgililere” ulaştırdığını iddia ediyor, aynı ifadeyi mali polisteki sorgusunda da tekrarlıyordu.
Olay böylece devletin en üst kademesine kadar bulaşmış oldu. Sarkozy’nin çevresi olayı her ne kadar “dengesiz ve zavallı bir kadının saçmalıkları” nitelese de, Thibout 150.000 avroluk bir zarfı 2007’de Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası için Eric Woerth’e teslim ettiğini söylemesi Fransız demokrasisi için büyük bir darbe niteliğinde. UMP’li yöneticiler ve Başbakan François Fillon, şimdilerde Mediapart’ı “faşist, iftiracı ve Troçkist” olmakla suçlayarak çıkan dumanı bastırmaya çalışıyorlar. Ne var ki, Le Monde gazetesinin eski yazı işleri müdürü ve Fransa’nın en saygıdeğer gazetecilerinden Edwy Plenel’in kurduğu Mediapart’ın olaydan sonra abone sayısındaki patlama, Le Figaro dışında, kamuoyunun ve Fransız halkının konu hakkındaki hislerine tercüman.
‘OLGUN’ DEMOKRASİNİN YARASI
Gelelim Fransa gibi “olgun” bir demokrasinin bu olaydan neden yara aldığına. Fransa’da siyasi partilerin yasalarca belirlenmiş ana gelir kaynakları şöyle: Devlet yardımı ve özel katkılar. Kampanya hesapları ve siyasi finansman ulusal komisyonu (CNCCFP), sadece mecliste vekili bulunan partilerin hesaplarını inceliyor ve devlet kasasından partilere mali destek sağlıyor. Devlet yardımı miktarını iki şey belirliyor: biri milletvekili seçimlerinde alınan oya oranla, diğeri ise partiye kayıtlı parlamenterlerin sayısına oranla veriliyor. 2009 yılında devletten UMP’ye 34,4 milyon, Sosyalist Parti’ye ise 23,2 milyon destek gelmiş. İkinci büyük finansman kaynağı özel kaynaklardan geliyor. Bu kaleme parti üyelerinin aidatı ve milletvekillerinin partilerine yaptığı yardım dışında, özel kişiliklerin verdiği miktarlar dahil. Fransız kanunlarına göre, şahısların kendi adlarına herhangi bir partiye yapabilecekleri azami katkı yılda 7.500 avro. Seçim dönemlerinde ise herhangi bir adaya azami 4 600 avro verebiliyorlar. Nakit yardıma gelince, izin verilen miktar 150 avro. 1995’ten beri tüzel kişiliklerin, yani şirketlerin, partilere doğrudan mali destek vermesi yasak.
Bu engelleri aşmak için partilerin birçoğu “uydu partiler” kurmuş. Bunun avantajı belli: bir kişi bir partiye azami 7.500 avro verebildiğine göre, her bir uyduya 7.500 avro vererek bu miktarı ciddi boyutta artırmak mümkün. Uydu partilerin “ana partiye” fazla gelirlerini aktarmasına ise bir engel yok.
Hesap kitaba bile gerek yok. Bettencourt’un UMP’ye verdiği 150.000 avroluk nakit zarfı tek başına yukarıdaki tüm yasal çerçevenin dışında kalıyor. ABD’de olduğu gibi şahısların seçim kampanyalarına henüz sınırsız yardım yapmalarına yasalar elvermediğine göre, birileri bu ciddi demokratik sapmanın bedelini ödeyecek.
Sosyalistler ve genel olarak sol giderek güçlenirken, parti hesaplarının şeffaflığı başta, UMP ve Sarkozy’ye gerçek bir demokrasi dersi vereceğe benzer. Peki Türkiye’de partilerin ve adayların mali desteklerinin şeffaflaşması ne zaman?