İstanbul Üniversitesi önünde 7 öğrencinin öldürüldüğü 16 Mart Katliamı'nın üzerinden 45 yıl geçti. Olayın tanığı Fevzi Engin, katliamla yüzleşilememesinin ülkenin demokrasisi ve geleceği için çok acı olduğunu söyledi.

Beyazıt meydanı adalet bekliyor

Kayhan AYHAN

İstanbul Üniversitesi'nin Beyazıt yerleşkesinde 1978 yılının 16 Mart günü devlet destekli faşistlerin saldırısına uğrayan 7 öğrenci katledildi, 50’den fazlası yaralandı. Özerk, demokratik, bilimsel, laik akademi talebi kanla yıkıldı. Beyazıt Katliamı’yla birlikte karanlık bir döneme girildi. 45 yıl sonra, geriye zamanaşımı ile düşürülen bir dava ve cezasızlık kaldı.

Katliamın tanıklarından biri olan dönemin öğrencisi Akademisyen Fevzi Engin yaşadıklarını BirGün'e anlattı. "16 Mart günü derslerin bitiminde saat 13.30'da toplu olarak çıkarken bir gariplik var olduğunu sezdik" diyen Engin şöyle anlattı: "Daha önceleri Süleymaniye çıkışı denilen yan kapıdan çıkarılırken, çıkış için polisler tarafından merkez kapıya yönlendirildik. Giriş-çıkışlarda turnikelerden geçildiği için kapıda yığılma oluyordu. Bir grup arkadaşla yığılma azalsın diye biraz bekleyip geriye kaldık. Tam o sırada büyük bir patlama sesi duyuldu ve hepimiz yerlere yattık. Ardından seri silah sesleri ve taramalar. Daha sonra çığlıklar, bağırmalar. Dışarı çıktığımızda herkes kaçışıyordu, yaralı arkadaşların yerde yattığını gördüm. Yaralı arkadaşları hemen en yakınımızda olan Esnaf Hastanesi’ne götürdük. Benim bacağımda da hafif bir sıyrık vardı. Daha sonra diğer üniversitedeki arkadaşlarla merkez binayı işgal ettik. Hepimizde kaybettiğimiz yedi arkadaşın hüznü vardı. Ertesi gün ölen arkadaşlarımızın cenazelerini törenle ailelerine teslim etmek istiyorduk. Emniyet ve Valilik buna izin vermiyordu. Oluşturulan komitenin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı ile görüşmesi sonrası taleplerimiz kabul edildi. Ertesi gün Beyazıt'ta merkez bina önünde toplanarak Gülhane’deki morgdan arkadaşlarımızın cenazelerini alıp Sirkeci’ye kadar yürüdük. Ve cenazeleri ailelerine teslim ettik."

KONTRGERİLLA DAVASI

Davanın 2008 yılında zamanaşımı gerekçesiyle kapatıldığını hatırlatan Engin, "Ancak yargının bu gerekçesi kesinlikle hukuki bir gerekçe değildir. Zira bu katliam siyasi saikle işlenmiş bir kontrgerilla eylemidir. Mahkemeye bu eylemin bir kontrgerilla eylemi olduğunu, sanıkların ifadelerinin buna göre alınması ve delillerin de buna göre toplanması gerektiğini kabul ettirdik. Bu suçun TCK'de ayrıca ve açıkça tarif edildiğini gösterdik. Ardından da, bu suç örgütünün faaliyetleri devam ettiği sürece zamanaşımının işlemesinin mümkün olmadığını ortaya koyduk. Hal böyleyken, bu tür davaları ‘insanlığa karşı işlenen suç’ kategorisine sokma çabasının beyhude bir çaba olduğunu, bu çabanın esasen kontrgerilla yargılamalarının üstünü örtmekten başka bir işe yaramayacağını da dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Sonuç olarak, 16 Mart Katliamı davası müesses nizamın yargı duvarında minik de olsa bir gedik açmayı başararak, hukuk tarihinde bir ilke de imza atmıştır. Kontrgerilla, kendisini ilk kez sanık sandalyesine oturtan bu dava ile doğal olarak çok yakından ilgilenmiştir… Bu dava dosyası, kontrgerillayı yargı önünde deşifre ettiği kadar; bu örgütün devlet kurumları, sözcüleri ve memurları üzerinden davaya olan yakın ilgisi ve davayı karartma faaliyetinin somut kanıtları ile de doludur" ifadelerini kullandı.

***

Cezasızlıkla sonuçlandı

16 Mart 1978’de okuldan çıkan devrimci öğrencilerin üzerine “Beyazıt Meydanı komünistlere mezar olacak” sloganlarıyla beraber bomba atıldı, daha sonra ateş açıldı. Katliamda, öğrenciler Hatice Özen, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl, Murat Kurt yaşamını yitirdi, 50’den fazla öğrenci yaralandı. Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Orhan Çakıroğlu, Mehmet Gül, dönemin MHP İstanbul İl Başkanı Kazım Ayaydın ve Ahmet Hamdi Aksoy gözaltına alındı. Sıddık Polat ise Elazığ’da yakalandı. 17 kişinin yargılandığı davada sadece Sıddık Polat isimli kişi 11 yıl ceza aldı ancak cezası daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozuldu ve 1982 yılında beraat etti. Öğrencilere bombayı atan Zülküf İsot daha sonra katliamı kendisinin gerçekleştirdiğini ve polis aracıyla üniversiteye geldiğini ablasına anlattı. Zülküf İsot ise ülkücü arkadaşı Lütfi Aktı tarafından öldürüldü. Ülkücü itirafçı Ali Yurtaslan ise öğrencilerin üstüne atılan bombayı Abdullah Çatlı’nın temin ettiğini öne sürdü.