Hollywood, Bollywood, Yeşilçam… Hepsinin temel işlevi masallar anlatmak değil mi? Bu masallar, genelde seyirciyi uyutmak için kullanıldı. Ama, az da olsa insanlara bir şeyler anlatmaya niyetlenenler de oldu.

Beyazperdede masallar

Bir kitaptan söz ederek başlayalım bu haftaki sohbetimize; Metin Belgin’in imzasını taşıyan “Renkli-Türkçe Sine’Masal”dan… Değerli oyuncu ve yönetmen arkadaşım, kişisel serüveninden yola çıkarak Yeşilçam’a ilişkin gözlemlerini kağıda dökmüş. Okuması son derece keyifli; keyifli olduğu kadar bilgilendirici bir kitap. Literatür Yayıncılık’ı bu güzel kitap için kutlamak isterim.

Sanatseverler Metin Belgin’i daha çok tiyatrocu yönüyle tanır. Devlet Tiyatrosu’nda en uzun süre sergilenen “Kontrbas”, “Çirkin” gibi oyunların yanı sıra Nâzım Hikmet, Haldun Taner, Bilgesu Erenus oyunlarının, Turhan Selçuk’un “Abdülcanbaz”ının yönetmeni ve/ya da oyuncusu olarak ve elbette o etkileyici sesiyle seslendirdiği şiirlerle… Oysa, Metin Belgin’in azımsanmayacak bir sinema yaşamı vardır;“Mavi Gözlü Dev”, “Kayıkçı”, “Ayın Karanlık Yüzü” gibi önemli filmlere senaryo yazarı olarak imza atmıştır.

SİNE’MASAL

“Sine’Masal”da Belgin’in yaşamından sahneleri bir film izler gibi okuyacaksınız. Bu sürükleyici filmin ilk sahneleri, Metin Belgin’in çocukluk yıllarının Bursası’nda geçiyor. Tayyare Sineması’nın cephesindeki afişleri hayranlıkla seyreden Belgin’in, “Malkoçoğlu” gibi serüven filmlerinden, “Hıçkırık” gibi yerli melodramlardan etkilenmemesi mümkün mü? On yaşındaki Metin, Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’ndaki çocuk oyunlarını da izlemekten geri durmuyor. Artık iki sevgilisi vardır: sinema ve tiyatro.

Bu iki aşktan biri, tiyatro ağır bassa da, sinemaya tutkusunu hiç yitirmedi sevgili dostum. “Renkli-Türkçe Sine’Masal”da, bu tutkunun Yeşilçam filmlerinde figüranlık ve dublaj sanatçılığından dizi oyunculuğuna, fotoromanlardan TRT’de sanat programı sunuculuğuna ve senaristliğe uzanan yolculuğunu izleyeceksiniz. Artık aramızda olmayan Ülkü Erakalın, Kadri Yurdatap, Arda Uskan, Artun Yeres, Bülent Oran, Sadri Alışık, Atıf Yılmaz, Lütfi Akad gibi efsane isimlere ilişkin anılardan, Atilla İlhan’ın “Sokaktaki Adam” romanının beyazperdeye aktarılma serüvenine “Sine’Masal”da sinemaseverlerin ilgisini çekecek o kadar çok şey var ki.

beyazperdede-masallar-876354-1.

MASALLARDAN FİLMLERE

Metin Belgin’in kitabını okuyup, az sonra değineceğim bir filmi izledikten sonra, bu hafta ‘sinemada masal’ teması üzerinde odaklanmaya karar verdim. Elbette, bu alanın nasıl bir derya olduğunun farkındayım. Hollywood, Bollywood, Yeşilçam… Hepsinin de temel işlevi masallar anlatmak değil mi? Bu masallar, genelde seyirciyi uyuşturmak/uyutmak için kullanıldı. Ama, az da olsa, insanlara bir şeyler anlatmaya niyetlenenler de oldu. Çocuk masallarından sinemaya bu doğrultudaki örnekler giderek azalıyor sanki. İyilerin yüceltildiği, iyiler arası dayanışmanın bir değer olarak vurgulandığı bu filmlerin yerini şiddetin başrolde olduğu ‘ürün’ler alıyor.

Amerikan sinemasının, bu konuda çok mahir olduğunu belirtmeye gerek yok herhalde. ‘Yeni nesil’ masallarda da ‘iyi’ kahramanlar ‘kötü’lere karşı zafer kazanıyor, eski masallardaki gibi, ama temsil ettikleri değerler tamı tamına ‘sistem’in değerleri. Eleştirilen şeyler olabilir, ama sorunların panzehirinin sistemin içinde olduğu düşüncesi işlenir. Masalların büyük kısmı yerleşik düzenin değerlerinin yenilmezliğini bilinçaltımıza işler. Feodal değerleri mutlaklaştıran eski masalların yerini içinde yaşadığımız tüketim toplumunun değerleri almıştır. “Pamuk Prenses”den Malefiz”e, “Alis Harikalar Diyarında”dan ”Charlie’nin Çikolata Fabrikası”na, “Uyuyan Güzel”den “Şrek”e, “Oz Byücüsü”nden “Narnia Günlükleri”ne, “Harry Potter”dan “Oyuncak Hikâyesi” serilerine sayısız örnek sayabiliriz bu bağlamda.

beyazperdede-masallar-876353-1.

DÜŞ İLE GERÇEK ARASINDA

Ha, sistemi eleştirebilen bağımsız filmler de var elbet. O filmlerde, masalın bir ‘mesel’i vardır. Masalın ardındaki gerçeği çıplak gözle görebilmemize olanak veren, seyirciyi düşünmeye, sorgulamaya yönelten ‘naif’ bir mesel. Edebiyat dünyasından çok sayıda örnek verebiliriz. Boccacio “Decameron”, Nâzım Hikmet “Ferhat ile Şirin”, Bertolt Brecht “Sezuan’ın İyi İnsanı”, Jean Cocteau “Güzel ile Hayvan”, Exupery “Küçük Prens”, Samed Behrengi “Küçük Kara Balık”ta masallar aracılığı ile insanlığı uyarmaya çalışmışlardır. Sinemada, “Dekameron”dan başarılı uyarlamalar gerçekleştiren Pasolini’nin, Taviani Kardeşler’in (“Kaos”) filmleri, Fransız yönetmenler Mac Caro-Jean Pierre Jeunet’nin “Kayıp Çocuklar Cenneti”, Jacques Demy’nin “Eşek Derisi”, Eric Rohmer’in “Ahlaki Masallar” gibi yerleşik düzenin değerlerini sorgulayan yapımları sinema tarihinde özgün bir konuma sahiptir.

Son yıllardan ilginç bir örnek, Güney Koreli yönetmen Bong Joon Ho’nun “Okja”sı, eğlenceli bir serüven çerçevesinde çağımızın sorunlarına parmak basan, çevre duyarlığını vurgulayan bir Netflix masalı olarak önemsenmeyi hak ediyor. Klasiklerden, Lotte Reiniger’in 1926 yapımı Binbir Gece uyarlaması “Prens Ahmet’in Maceraları”nı, günümüz sinemasının ustalarından Finlandiyalı yönetmen Aki Kaurismaki’nin Andersen uyarlaması “Kibritçi Kız”ı, Meksikalı yönetmenler Alfonso Cuaraon’un “Küçük Prenses”ini, Guillermo del Toro’nun “Pan’ın Labirenti”ni, Fransız Michel Ocelot’un kurmaca ile canlandırma tekniğini buluşturan “Gece Masalları”nı, sinemamızdan ilginç bir örnek olarak, beş yönetmenimizin çektiği beş masal uyarlamasından oluşan “Anlat İstanbul”u okurlarıma önermek isterim.

KRALLARIN GECESİ

Geçen hafta, İstanbul Uluslararası Film Festivali’nin çevrimiçi gösterimlerinde (filmonline.iksv.org sitesinde) izlediğim, Fildişi Sahili’nden Philippe Lacotte’un yönettiği “Kralların Gecesi”, festivalin bu yılki programındaki en iyi filmlerden biri. Hastalığı nedeniyle iktidarı tartışılan ve töre gereği kendini öldürmesi gereken ‘hapishane ağası’nın ölümünü ertelemek için, töreleri gereği yeni gelen bir mahkûmu ‘Roman’ -anlatıcı- seçmesini ve ‘Roman gecesi’ yaşananları anlatıyor.

Mahkûm, yaşamından bir öykü anlatmaya başlar, tam bitirmek üzereyken, (Fransız sinemasının ‘kült’ oyuncusu Denis Lavant’ın canlandırdığı) bir bilge kişi yanına yaklaşarak, öyküyü sabaha kadar sürdürmesi gerektiğini söyler; aksi halde öykü bittiğinde mahkûmlar tarafından öldürülecektir. Anlatıcı, masalını sabaha kadar sürdürerek ölümden kurtulur… Tıpkı, Bin bir Gece Masalları’nda Şehrazat’ın öldürülmemek için her gece sabaha kadar masal anlatmayı sürdürmesi gibi…

Masallar, kendisi de bir masal dünyası olan sinema evreni için her zaman e��siz bir malzeme oldu, bundan böyle de olmaya devam edeceğinden kuşkum yok.