Beyazperdede Mayıs ’68

68 Mayısı’na giden günlerden. Bu hareketin doğuşuna neden olan toplumsal olaylardan söz açmıştım geçen yazımda. 21. Cannes Festivali’ni durdurulmasıyla sonuçlanan protestolar ve Haziran ayında Paris’te toplanan “Etats Generaux du Cinema Français“ (Fransız Sinemacılar Genel Meclisi)’nin yayınladığı, hiyerarşi ve kâr kavramlarına karşı çıkarak, yeni bir toplumsal sözleşme talep eden Manifesto, Mayıs direnişinin toplumun diğer kesimleri üzerinde olduğu gibi, sinema sektörü üzerinde de kalıcı etkileri olacağını gösteriyordu.

Sinemacılar, bu toplumsal dalgadan etkilenmekle kalmıyor, 68’in mirasını sonraki kuşaklara taşıma görevini üsteleniyordu. Tıpkı, 1917 devrimini geleceğe taşıyan öncü sinemacılar gibi... Fransa geneline yayılan grevlere, fabrika ve üniversite işgallerine duyarsız kalmak bir yana, bu olayları belgelemeyi görev bildi bazı sinemacılar.

71. Cannes Festivali’nde, 68’in 50. Yıldönümünü anmayı bir görev bildi ve resmi programında iki önemli filme yer verdi. Bunlardan biri, ‘Cannes Klasikleri’ bölümünde gösterilen “Coup pour Coup” (Darbeye Darbe), diğeri ‘Özel Gösterimler’ çerçevesinde sunulan “La Traversée / On the Road” (Yolda) idi. Film Pazarı’ndaki Luc Magneron’un “Mai 68, La Belle Ouvrage” adlı belgesel de, o günlerde Paris sokaklarındaki gösterileri ve polisin vahşetini sergileyen başarılı bir belgeseldi.

68’de 17 yaşında bir genç olan ve eylemlerin içinde yer alan Romain Goupil’in, tıpkı kendi gibi bir 68 direnişçisi olan Dany-Cohn Bendit’le birlikte yollara düşerek gerçekleştirdiği bir belgesel, “Yolda”. İki arkadaş, 50 yıl sonra Fransa’nın taşrasına uzanıyor ve gittikleri kentlerde, kasabalarda insanların dertlerini dinliyor, onlarla tartışıyor. 68’in devrimci ruhundan “ne kaldı geriye” diye arıyorlar bir bakıma. Bugünün Fransa’sının otopsisi de diyebiliriz buna. Değişenin yalnızca Fransa değil, Cohn-Bendit’in kendisi olduğunu biliyoruz zaten!

Marin Karmitz’in “Darbeye Darbe”si ise, 1972 yapımı bir film. Yani, 68 ruhunun en taze ürünlerinden. Bükreş doğumlu Fransız vatandaşı Karmitz, 68 direnişinin katılımcılarından biri. Bugün ise Fransa’nın en önemli bağımsız sinema ağı MK2’nin sahibi. “Patron” olduğuna bakmayın, devrimci ruhunu yitirmemiş biri o. Yılmaz Güney’in Altın Palmiye kazandığı “Yol”dan sonra gerçekleştirdiği “Duvar” filminin yapımcısı ve Yılmaz’ın filmlerinin dünya dağıtımcısı.

“Darbeye Darbe”, Karmitz’in Mayıs 68’de tanık olduğu grevlerden kaynaklanmış bir yapıt. Küçük bir tekstil fabrikasında zor çalışma koşulları altında üretim yapan kadın işçilerin öyküsü. İşçilerin bir gün canına tak ediyor ve işi durduruyorlar. Patronun, hiç vakit kaybetmeden grevin öncülüğünü yapan iki kadını işten çıkartması üzerine, işçiler örgütleniyor ve zorlu bir mücadele başlıyor…

Karmitz, 68 işçi eylemlerini izleyip, belgeseller çekerken yalnız değildi. Pek çok genç yönetmen kolları sıvayıp, Paris’te olup bitenleri peliküle kaydediyordu. Zaten, 68 ruhu, sanatın pek çok alanında olduğu gibi sinemada da 68’den önce kendini ortaya koymuştu. 1967’de kurulan SLON, yeni bir ruhla yapıtlar ortaya çıkartmak amacıyla bir araya gelen gençlerin kurduğu bir oluşumdu. Sloganları: ”Güç sokakta!” olan devrimci oluşumlar arasında, “Sınıf Savaşı”, “Size Sesleniyoruz” gibi filmler yapan “Grup Medvedkin”, Maoist çizgiyi savunan “Devrimci Proleter Sinemacılar Grubu” ve benzerleri angaje/militan bir sinemayı savunurken, Fransız Komünist Partisi (FKP) etkisindeki “Dynadia” kolektifi sinemanın ‘evrensel bir dil’ olduğunu söyleyerek sinemaya sanat yönü ağır basan bir misyon yüklüyordu. Sinemacılar, olup bitenleri izlemekle kalmıyor, mücadeleye aktif biçimde katılıyorlardı. Daha, Cannes Festivali başlamadan, Sorbonne’da oluşan ‘Aksiyon Komiteleri’nde görev alıyor, bir yandan eylemleri belgelerken, öte yandan okullara gidip, sansür belgesi olmayan filmleri gösteriyorlardı. “Le Premier Mai a St. Lazaire, 68 Haziran’ında yapılan seçimleri belgeleyen “Les Deux Marseillaises” burjuva kapitalist devlete başkaldıran sinemanın en ilginç örnekleri arasındadır.
Serüveni ana akım sinemada başlayıp, Dziga Vertov Kollektifi’ne ulaşan, sonraları tek başına Brecht’yen bir dil kurma mücadelesini sürdüren Godard’ın 67 yapımı “La Chinoise - Çinli Kız” ve “Week end - Hafta Sonu” ile 70’li yılların başlarında yaptığı filmler (“Vent d’Est” – Doğu Rüzgarı”, “Vladimir et Rosa”, “Tout va Bien – Herşey Yolunda”) Mayıs’68’in sinemadaki en önemli yansımalarıdır kanımca.

Fransız Yönetmenler Birliği (SRF)’nin kuruluşu ve Pierre-Henri Deleau öncülüğünde Cannes’da (68’den hemen bir yıl sonra) ‘Quenzaine des Realisateurs – Yönetmenlerin Onbeş Günü’ bölümünün oluşturulması, İngiltere’den İsveç’e, Danimarka’dan Kanada’ya pek çok ülkede sinema kolektifleri kurulması, Türkiye’deki ‘Genç Sinema’ hareketinden, Yeni Alman Sineması’na, bağımsız Amerikan sinemasından (American Independents), Latin Amerika’daki ‘Üçüncü Sinema’ya… Hepsi de 68’in ardıl sarsıntıları olarak görülebilir. 68’in eylemcileri, barikatlarda “Bu daha başlangıç!” sloganını atarken haksız değillerdi elbette.