(Miraç Zeynep Özkartal’ın Milliyet pazar için benimle yaptığı röportajdan özet)
Yeni eğitim sistemiyle çocukları yaşlarına ve gelişimlerine uymayan bir yükün altına sokmanın sonuçları ne olur? 


Her gün yeni bir haber yayımlanıyor. İşte eğitim resimli olacak, harfler olmayacak, çocuklara büyük bir yük bindirilmeyecek şeklinde. Çünkü uzmanların itiraz noktası çocukların taşıyamayacakları bir yük altına girmeleri oldu, belki bunu dikkate alma çabası. Ancak görülen o ki, 66, 67, 68 aylık, hatta 72 ayın üzerindeki çocukların da önemli bir bölümü için geçerli olan bekleme, sabretme, kendini kontrol sürelerinin son derece düşük olacağı, konsantre olma becerilerinin son derece yetersiz kalacağı yönündeki itirazları hafifletici bir düzenleme izlenimi vermiyor.


Bu itirazlarla hemfikir misiniz?


Tabii ki. Bunun için gelecekle ilgili tahminde bulunmaya gerek yok. Mevcut düzende, ülkemizde okula
 72 aylık başlayan çocukların 1’inci, 2’nci, 3’üncü sınıf performanslarına baktığımızda, davranışsal olarak bu yükü kaldıramadıklarını gösteren belirtiler başka bir çok yerdekinden daha fazla gözleniyor. Yükü kaldırır ya da kaldıramaz tahminine gerek yok, zaten kaldıramıyorlar. Aksi için de çok az sebep var.


Neden?


Müfredat hafifletilse bile, müfredatın uygulandığı sınıf boyutları, öğretmenlerin o yaş grubunun gerektirdiği eğitimi verebilme yetkinlikleri, öğretmenlere verilen destek, sınıfın fiziki şartları... Bunlar en ideal müfredatı bile uygulamayı zorlaştıracak düzeyde. İstanbul’un bir ilçesinde çalışma yaptık. Meşhur birkaç devlet okuluyla kenarda kalmış, daha ziyade Kürtçe konuşan, göçmen olarak İstanbul’a gelmiş ailelerin yoğun olduğu bir okulu kıyasladığımızda gördüğümüz bir tablo var. Misillerle ölçülebilecek farklar vardı yükü kaldırma açısından, ki hiçbiri 66 aylık başlamamışlardı.


Öneriniz nedir?
66 aylıkların yükünü hafifletene kadar 72 aylıkları mevcut yükü taşıyabilecekleri düzeye getirmek, öğretmenlerin ve okulların koşullarını çocukların bu yükü taşımasını kolaylaştıracak şekilde değiştirmek. O nedenle okul öncesi eğitimin birçok uygar ülkede olduğu gibi (hele çocukları 60 ayda daha formel eğitime sokmakta ısrarcıysanız) okul eğitiminin üç yaşa kadar yüzde yüz katılımla geriletilmesi, çocukların yük taşıma kapasitesini arttıracağı gibi öğretmenlik yapmayı da kolaylaştıracak.


Sistemin bir tarafında öğrenciler varsa diğer tarafında öğretmenler var. Öğretmenler hazır mı bu yaş grubundaki çocuklara?


Bizzat öğretmenlerin küçük çocuklarla eğitim konusunda kendilerini yeterli hissetmediklerine dair görüşleri var. Şu anda müfredat değişikliğiyle 1’inci sınıf çocuklarına okul öncesi müfredat uygulanacak. Ama adlarını 1’inci sınıf koyuyoruz. O zaman onun adını okul öncesi koyalım, bütün 60 aylık çocuklar zorunlu okul öncesi öğrencisi olsunlar. Benim aklıma gelen formül budur. Ama yetkililerin bir bildiği var ki, sınıfta okul öncesi eğitimi verip bunun adına 1’inci sınıf diyorlar.


Bu kararda makul bir taraf görüyor musunuz?


Şu andaki verilerle göremiyorum. Belki benim göremediğim bir kısmı vardır.

 
Velilerin temel sorusu şu: “Ben ne yapacağım?”.
Kim olduğunuz önemli. Orta-üst sınıftakiler nüfusun yaklaşık yüzde 10-15’ini oluşturuyor. Bu grubun çocukları bu uygulamada en az riskli olanlar.


Nasıl?


Onlar okul öncesi eğitimi alıyor, bir ya da iki çocuklu ailede büyüdükleri için ailenin bütün özenini görüyorlar. Dolayısıyla bu çocuklar müfredat değişikliğinin hafifletilmesiyle okula
 66 aylık gittiklerinde daha az sıkıntı yaşayacaklar. Asıl zorluk, toplumun bu konuda memnun gözüken, durumdan kaygılanmayan, bunları muhalefet ya da ‘entel’ dertlenmesi gibi gören kesimler için geçerli. Toplumun ortanın altındaki gelir grubundaki çocuklar okul öncesi eğitim almıyor, anne babaları onlara belli imkanları sağlayamıyor. Bu yaş grubundaki çocukların çoğunluğu hazır değiller. Ama aileler okulda olmasından ötürü rahatlaya caklar. Kısacası çok küçük bir grup için ekstra bir zarar olmaz. Ama büyük çoğunluk nasıl bir zarara uğrayacak, henüz bilmiyoruz.

  Ülkedeki makro politikalar mutlu azınlık sayılan insanların koşullarına göre belirlendiği takdirde toplumun büyük çoğunluğunun temel ihtiyaçları karşılanmamış oluyor. O nedenle bugün en çok telaşlananlar en az telaşlanması gerekenler. Hiç telaşlanmayanlar, hatta alkış tutanlar da en çok telaşlanması gerekenler.
Gereğinden fazla ya da az yük taşımak her birey için içinde olduğu ortamdan kopma sebebidir. Bu da eğitimin başlangıç senesinde sonraki dönemleriyle ilgili onarımı kolay olmayan soğuma yaratır. Benim en büyük endişem, zaten insanların çoğunun öğrenmekten mümkün olduğunca uzak durduğu bir kültürde eğitimin usulen yapıldığı bir sürece girmek.


Bu yaş grubunda çocuğu olmayanlar ya da hiç çocuğu olmayanlar bu konuyla ilgili değiller. Muhtemelen bu söyleşiyi bile okumayacaklar. Gerçekten de onları hiç ilgilendirmiyor mu?


Bu uygulama zaten çok da başarılı olmayan eğitim sisteminin olumsuza doğru gidişini getirecek. Bunu hemen hissetmeyeceğiz (sağlıktaki uygulamalarda olduğu gibi, gündelik bir rahatlama da getirebilir, örneğin çocuğunu evde tutamayan bir çok aile için). Uygulamanın, temel öğrenme becerileri yeterince gelişmemiş insan oranını daha da arttırmasını bekliyorum. Kendi çocuğumuz olmasa
bile evleneceğimiz adam ya da kadın, yanımıza alacağımız eleman, otobüsüne bineceğimiz şoför, ameliyat olduğumuz doktor da bu şekilde yetişecek.