Beyrut limanının tarihi yaklaşık 4 bin yıl geriye gider. Şehir, birçok medeniyet, birçok zafer görmüştür. Ve aynı şekilde birçok da yıkım görmüştür. Ama hep canlı, ışıltılı, hep bölgenin can damarı, hep kozmopolit ve hep çok dinli olmuş, hep de küllerinden yeniden doğmuştur.

Beyrut bunu hak etmedin

Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder.

İbn-i Sina

Doğa boşluğu sevmez, bilim ve sanatın boşalttığı yeri hamasetle, kavgayla, yozlaşmayla, güç savaşları ile doldurur.

Ve tüm senaryolarda olduğu gibi, ortada bir silah ya da patlayıcı varsa mutlaka bir gün patlayacaktır!

Yasalar önünde suçlu duruma düştüğümüzde mahkemeler, ben bu yasayı bilmiyordum cevabını kabul etmez. Fizik, kimya, biyoloji, coğrafya yasaları ise hiç kabul etmez. Ateş yakar, taş düşer, kalp durur, deprem yıkar. Umursamazsan öldürür! Aslında cehalet öldürür, bilimi yok saymak öldürür, para hırsı öldürür, işlemeyen bürokrasi, işlemeyen adalet, umursamaz politikacılar ve bir şey olmaz demek öldürür!

2013 yılında Gürcistan’ın Batum limanından Moldova bandıralı bir Rus gemisi yola çıkar. Gemi, iddialara göre Mozambik’te maden patlatmaları için taşıdığı amonyum nitrat ile yüklüdür. Bu yük, yedi yıl sonra 4 Ağustos 2020 günü saat 18.00 sularında Beyrut’un kalbinde patlayacak, şehir harabeye dönecek, liman tamamen yıkılacak, tahıl ambarları zarar görecek, bir çok insanı ölecektir. 250-300 bin kişi evsiz kalacak, patlamanın etkisi kilometrelerce öteden bile duyulacaktır.

2013 yılında yola çıkan bu tehlikeli madde yüklü geminin mürettebatı, 11 aylık yolculuktan sonra, gemi sahibi ile sorunlar yaşar. Güney Kıbrıs’ta yaşayan Rus bir iş insanı olan gemi sahibi, param bitti der ve mürettebata ödeme yapmaz, parasız bir şekilde ortada bırakır. Eksik işlemler nedeni ile de gemiyi limanda kaderine terk eder. 70 yaşındaki Rus Kaptan, Putin’den bile yardım ister. Gemi Beyrut limanında mahsur kalır.

2014 yılında bir Rus yayın organı gemiden “yüzen bomba” olarak söz eder. Konuyu bilen üç beş kurum ve kişinin uyarı ve girişimleri sonuçsuz kalır. Mürettebat dağılır. Yeterli ve gerekli önlemler alınmadan, geminin deposundan bir hangara aktarılan 2 bin 750 ton amonyum nitrat, altı yıl bu depoda bekler, bekler ve artık 4 Ağustos 2020 günü patlar.

Olay günü, amonyum nitratın bulunduğu 12 numaralı depoda önce yangın çıkmış daha sonra patlama olmuştur. Bir akıl, amonyum nitratın bulunduğu deponun yanındaki depoya havai fişekleri koymuş ve yangın da buradan başlamıştır.

Fiziğin de bir sabrı vardır.

Keşke Putin başka ülkelerin seçim sonuçları kadar, çaresiz kaptanın yazdıkları ile de ilgilenseydi. Keşke mahkemeler Lübnan Gümrük İdaresi'nin yaptığı sayısız tehlike uyarısını dikkate alsaydı. Keşke bürokraside din ve mezhep kotaları kadar liyakat da önemli olsaydı. Keşke bir bilim insanına danışılsaydı. Keşke dini liderler kadar bilim insanları da ülkede etkili olsaydı, keşke mezhep savaşları yerine bilimsel meydan okumalar olsaydı.

Türkiye’de de 3 Temmuz'da Sakarya’nın ilçesi Hendekteki havai fişek fabrikasında bir patlama oldu. Patlama ve yangında 7 işçi hayatını kaybetti, 118 işçi yaralandı. Bölgede zehirli gaz uyarısı yapıldı. Bakanlar bölgeye geldi, açıklamalar yaptı. Fabrikada daha önce de; on bir yıl içinde altı kere, evet altı kere patlama yaşanmıştı. Daha üç ay önce denetimden geçmişti. Denetim gelince fabrikanın hiç açılmayan bölümleri vardı. Sanki kimsenin haberi yoktu. Patlamadan beş gün sonra, facia sonrası kalan fişek ve patlayıcı malzemenin nakliyesi sırasında bir patlama daha oldu ve nakliyede görevlendirilen 3 jandarma hayatını kaybetti, 11 jandarma ve kamyon şoförü yaralandı. Bari nakliye ve patlatma sırasında bir bilim insanına sorulsaydı. Keşke meslek odalarından, üniversitelerden görüş alınsaydı. Beyrut gibi, geliyorum diye bağıran ama kimsenin dikkate almadığı bu olayda sorumlu gene emir kulu ambar memuru muydu?

Artık bizim de dahil olduğumuz bu coğrafyada, ‘inanan’ ile ‘inanmayan’ kesinlikle ayrılır, ancak bilenle bilmeyen aynıdır. Sonunda bulunan sorumlular ya bir ambar görevlisi ya da tek bir tren makinistidir. Halk nezdinde, yapılan açıklamaların hiç biri güvenilir değildir. Hesap sorulsun diye sokaklara çıkan acılı halka ise polis müdahale eder.

Öte yandan Beyrut’a dönersek; patlama sonrası beklediğimiz gibi Başbakan sorumlulardan hesap sorulacağını söyledi, sanki olayı ilk defa duymuştu. Daha sonra ise şaşırtıcı bir şekilde önce üç bakan ve ilerleyen günlerde de Başbakan ve hükümet istifa etti. İstifa mekanizması hâlâ var mıydı? Başbakan istifasında, önleyemedikleri “devletten de büyük hale gelen yolsuzluk..”tan şikâyet etti. Hükümetin istifasında, duydukları sorumluluk ve utançtan mı, yoksa kapalı kapılar ardında faaliyet gösteren odaklardan mı sorusu ise hiç bilemeyeceğimiz bir konu.

İsrail ise hiç şaşırtmadı, bir parti başkanı İbrani takvimine göre 4-5 Ağustos’ta olan Sevgililer Günü'nde, Beyrut limanında yapılan havai fişek gösterisi için duyduğu memnuniyeti belirtti ve sebep olan gerçek kahramanlara teşekkür etti. Yeni bir savaştan falan söz etti.

Lübnan Cumhurbaşkanı, "Olayda dış müdahale olup olmadığı inceleniyor" dedi. Zaten bir çok komplo teorileri çoktan yazıldı.

En acı olanı ise; ihmalden de olsa, dış müdahale ile bir terör girişimi de olsa, hepsi akla yatkındı. Hepsi olabilirdi! Burası Beyrut’tu! Oysa ne Beyrut, ne ekonomik ve salgın sıkıntısı içinde, kendini yeniden var etmeye çalışan halk bunu hak etmiyordu.

Ortadoğu’da her zaman olduğu gibi durum çok karışıktı. Belki de iddia edildiği gibi amonyum nitrat, ya da fotoğraftaki torbalarda yazan Nitroprill HD* zaten Beyrut adresine gelmişti ve bu depoda el altından satılıyordu. Daha önce İsrail’in iddiasına göre de bu depolarda Hizbullah’ın mühimmat depoları vardı ve İsrail’in işaret etmesi üzerine buradan taşınmıştı. Patlama da tam bu bölgede olmuştu. Ve limanın kontrolü belli bir grubun elindeydi. Ucu hep teröre, güç savaşlarına, ölüme, kargaşaya ve bu savaşlardan para kazananlara çıkan çok bilinmeyenli bir denklem.

Bu arada enkaz altında kalanlar hâlâ enkaz altındaydı, evsizler evsizdi, hastaneler yaralılar için yetersizdi. Patlama öncesi çıkan yangına giden itfaiye ekibinden hiçbir haber alınamıyordu. Ölüm mezhep ayrımı yapmadan gelmişti. Halk 2019 yılı sonbaharından beri ekonomik kriz için alınan önlemlerden bunalmış, sokak protestolarında polis copu yiyordu.

Hizbullah ise birlik ve dayanışma zamanı dedi.

Oysa ülkenin en belirgin özelliği, ülkede sayıları 18’i bulan mezhep ve her şeyin bu mezhep farklılıklarına göre belirlenmiş olması. 1975 yılında, bu ayrılıklardan doğan küçük bir çatışma büyümüş, 15 yıl süren bir iç savaşla, etnik ve mezhep ayrılıkları derinleşmiş, ülke komşu ülkelerin de çekişme alanı haline dönmüştü.

Lübnan’da, tüm siyasi ve bürokratik yapılanma, siyasi partiler, yönetim kademeleri bu mezheplere göre ayrılmıştır. Cumhurbaşkanı Maruni Hıristiyan, Başbakan Sünni, Meclis Başkanı Şii olmak zorundadır ve bu mezhepler hep birbirleri ile çekişme içindedir.

Acaba ülkemizde de baroları bölme fikrini çıkaranlar bunlardan bir ders alır mı?

Beyrut bunu hak etmedin!

Beyrut limanının tarihi yaklaşık 4 bin yıl geriye gider. Şehir, birçok medeniyet, birçok zafer görmüştür. Ve aynı şekilde birçok da yıkım görmüştür. Ama hep canlı, ışıltılı, hep bölgenin can damarı, hep kozmopolit ve hep çok dinli olmuş, hep de küllerinden yeniden doğmuştur. On beş yıl süren mezhep savaşları 1991 yılında bittiğinde, bir zamanlar Ortadoğu’nun Paris’i olan Beyrut artık bir harabedir. Yeniden canlanmaya başlayan şehir, böylesine geliyorum diyen bir felaketle, böylesine bilim dışı bir ihmalle yeni bir yıkımı hiç hak etmemiştir. Beyrut yeniden küllerinden doğacak, ama insanlık akıllanmayacaktır. Sorumlular bulunmayacak, sorumsuzlar işlerine devam edecek, WhatsApp vergisi geri çekilse de yerine başka vergiler gelecek ve her şeye bulaşan siyasi mezhep ayrılıkları ve çekişmeler devam edecektir.

Patlamaya yakın bir hastanede ise; patlama anında, kaçmak yerine kucağına aldığı üç yeni doğmuş bebeği kurtarmayı seçen genç bir hemşire patlamanın kahramanı oldu. Hemşirenin büyük bir beceri ile koluna dizip göğsüne bastırdığı üç bebekle fotoğrafı, gördüğüm en güzel fotoğraflardandı. Hemşire sadece bu üç bebeği değil; hepimizi, insanlığımızı kurtarmıştı.

Gazetelerde, patlama sırasında hastanede; hasta, ziyaretçi ve hemşirelerden toplam 20 kişinin öldüğü, binanın büyük hasar gördüğü yazıldı.

Ölmüştük, yaralıydık, üzgündük, öfkeliydik; hepimizi bağrına bastın ve acımızı azalttın. Umalım ki kurtardığın minikler barış dolu bir dünyada yaşasın.

L. Gülden Treske

12.08.2020

*Amonyum nitrat gübre olarak kullanım için üretildiğinde patlamasını engelleyici bazı kimyasallar ile karıştırılır. Ancak buna rağmen geçmişte bu tür patlamalar yaşanmıştır... Beyrut limanı deposundan sosyal medyaya yansıyan bazı fotolarda da, “Nitroprill HD” damgalı torbalar görülmektedir. ‘Nitropril’ ise, amonyum nitratın patlamayı önleyici karışımlar olmadan doğrudan kömür madenlerinde kullanılmak üzere üretilen patlayıcı bir formudur.

Lance, R. (08.06.2020) The Tragic Physics of the Deadly Explosion in Beirut – WIRED

https://www.wired.com/story/tragic-physics-deadly-explosion-beirut/?bxid=5cec24f1fc942d3ada058ed8&cndid=55186999&esrc=bounceX&source=EDT_WIR_NEWSLETTER_0_DAILY_ZZ&utm_brand=wired&utm_campaign=aud-dev&utm_mailing=WIR_Daily_080820&utm_medium=email&utm_source=nl&utm_term=list1_p4