Beyrut Limanı patlaması: Adaleti kazanmak

Sarah El Deeb

Bir yıl önce Beyrut Limanı’nda meydana gelen büyük patlamadan sonra, İbrahim Hoteit’in küçük kardeşinin yalnızca “kafa derisi” tespit edildi. Hoteit, iri yarı olan aynı zamanda bir itfaiyeci ve dövüş sanatları şampiyonu olan erkek kardeşini ayakkabı kutusu büyüklüğünde bir kapla gömdü. Hoteit’in kardeşi Tharwat, limandaki ilk yangına müdahale etmek için koşan itfaiyeciler arasındaydı. Hoteit o zamandan beri gece sadece birkaç saat uyuyor. Şimdi onu harekete geçiren tek bir şey var: 4 Ağustos 2020’de hayatını kaybeden kurbanlar için adaleti sağlamak ve 214 insanı öldüren patlamanın sorumlusu Lübnan’ın siyasi seçkinlerini cezalandırmak. “Bir bakan, cumhurbaşkanı veya meclis başkanı görmüyorum. Kardeşimi ve diğerlerini öldüren kişiyi görüyorum” diyen Hoteit, isimsiz tehditler aldığını söyleyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bana güç veren şey bu. Kaybedecek bir şeyimin olmadığını görüyorum.”


SİSTEME TEPKİ

Hoteit ve eşi Hanan, patlamada yakınlarını kaybeden 100’den fazla aileyle birlikte bir dernek kurdu. Protestolarıyla ülkedeki politikacıları gerçeğin ortaya çıkması için zorluyorlar. Ancak bir yıl sonra görünen o ki, siyasi liderler patlamayla ilgili adli soruşturmayı engellemeyi başarmış durumda. Cumhurbaşkanı Mişel Avn, ihmalkâr veya suçlu bulunurlarsa kimsenin siyasi kimliğine bakılmayacağını söyledi ancak yetkililerin soruşturmayı engellediği yönündeki suçlamalara değinmedi. Hoteit ve diğer aileler ise sadece bir hükümete değil, 30 yıldan uzun süredir Lübnan’ı yöneten mevcut siyasi sisteme karşı olduklarını belirtiyor. Pek çok Lübnanlı bu sistemin ülkeyi yıkıma ve finansal bir çöküşe sürüklediğini söylüyor. Geçici başbakan Hassan Diyab bile Lübnan’daki yolsuzluğun “devletten daha büyük” olduğunu dile getirdi.

TABUTLU EYLEM

Patlama kurbanlarının her birinin siyah beyaz portreleri, limanın yakınındaki merkezi bir meydanın duvarlarında asılı duruyor. Hâlâ parça parça olan limanın karşısındaki duvarda ise büyük harflerle “Bunu benim hükümetim yaptı” yazıyor. Bilindiği üzere, amonyum nitratın 2014’ten beri limanda uygunsuz bir şekilde depolandığı ve çok sayıda üst düzey yetkilinin yıllar boyunca varlığından haberdar olduğu ve hiçbir şey yapmadığı belgelerle ortaya çıktı. Ancak halen söz konusu sevkiyatı kimin emrettiği, yetkililerin tekrarlanan uyarıları neden görmezden geldiği bilinmiyor. Limanda birden fazla devlet kurumunun rolü var ancak hepsi amonyum nitratın depoda bulunmasının kendi sorumluluklarında olmadığını iddia ediyor. Hoteit de tıpkı diğer aileler gibi patlamayla ilgili her bilgiyi belgelemek ve arşivlemek için yerel gruplarla koordineli çalışıyor. İlk başta, yakınlarını kaybeden aileler her ayın 4’ünde limanın dışında nöbet tutuyordu. Ancak soruşturma ilerlemeyince aileler taktik değiştirdi ve protestolarla belirli yetkilileri hedef aldı. Geçen ay düzenlenen bir protestoda yüzlerce kişi, içişleri bakanı vekilinin evinin önüne boş tabut bıraktı.

YARGIÇLARA ENGEL

En büyük zorluk şüphesiz soruşturmanın ilerlemesini sağlamak. Soruşturmada görevlendirilen ilk başmüfettiş, eski askeri yargıç olan Fadi Sawwan’dı. Sawwan, üç eski bakanı ve geçici başbakan Diyab’ı patlamada ihmalden ölüme yol açmakla suçladı. Diab, iddiaları “şeytani” olarak nitelendirdi ve mahkeme kararıyla Sawwan görevden alındı. Sawwan’ın yerine Tarek Bitar getirildi. Bitar, üst düzey askeri, istihbarat ve güvenlik görevlilerini bile takip ederek daha geniş bir ağ oluşturdu. Şubat ayında hükümetten ve parlamentodan iki milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasını istedi. Aileler bu hamleye sevindi. Ancak milletvekilleri ve hükümet yetkilileri dokunulmazlığı kaldırmayı reddetti. Bunun üzerine aileler gerçeği gizlemekle suçladıkları milletvekilleri ve yetkilileri hedef aldı. Sosyal medya paylaşımlarında, dokunulmazlığın kaldırılmasına karşı çıkanları “amonyum nitrat milletvekilleri” olarak damgaladı.

YARDIM EDİLMEDİ

Aynı politikacı grubu, 1990’da sona eren uzun iç savaştan bu yana Lübnan’ı yönetiyor. Devlet dairelerini kendi aralarında böldüler ve patronaj sistemleri yaygın yolsuzluğu körükledi. Tüm belgelere rağmen yolsuzluklar cezasız kaldı. Hiçbir devlet kurumu patlama sonrası evsiz kalanlara yardım veya barınak sağlamadı, hiçbiri enkazı temizlemedi, her şey gönüllülere bırakıldı. Devlet hiçbir zaman ailelerden özür dilemedi, başsağlığı dilemedi. 4 Ağustos’u Ulusal Yas Günü ilan etmek bile aylar sürdü.

ADALET ARAYIŞI

Kardeşi Hamzeh’i patlamada yitiren dört çocuk annesi Salam İskender ise ailelerin düzenlediği her etkinliğe katılmak için kuzey Lübnan’daki evinden Beyrut’a geliyor, “Hamzeh geri gelmiyor. Hiçbir şey kalbimi soğutamaz. Ama onun için bir şey yaptığımı söyleyebilmek istiyorum” diyor. Tracy ve Paul Naggear ise tek çocukları olan üç yaşındaki kızları Aleksandra’yı kaybetti. Tracy’nin Kanada vatandaşlığı var ancak adalet için kampanya yürüten başkalarıyla birlikte çalışmaları sürdürmek ve protestolara katılmak için Beyrut’tan ayrılmadılar. Tracy, hislerini şu sözlerle paylaştı: “Bu hükümet kızımı öldürdü ve adalet aramak benim hakkım. Gerçeği istedikleri kadar engellemeye çalışsınlar. Onlar bizden önce yorulacaklar.”

Associated Press’ten çeviren BirGün Çeviri Kolektifi