Bibi ile Modi ‘fobi’de buluştu

İsrail ile Hindistan arasındaki ilişkiler gözle görülür bir şekilde gelişiyor. Geçtiğimiz Aralık’ta Hindistan’ın İsrail’den almayı planladığı 500 milyon dolarlık taşınabilir güdümlü anti-tank füzesi anlaşmasını imzalamaktan vazgeçmesi ilişkilerde bir kırılma olduğu anlamına gelmez. Bunun birçok nedeni olabilir ama Hindistan Savunma Bakanlığı kaynakları yerli savunma sanayinin geliştirilmesi için böyle bir karar aldıklarını açıklamışlardı. Vazgeçme kararının tek gerekçesi bu olamaz kuşkusuz, Hindistan, kendi sınırlarındaki Müslümanların da, Arap dünyasındaki “dostlar”ının da tepkisini, yine de hesaba katmış olmalı. Bu dengeyi gözetecek kadar hassas olmasına rağmen Hindistan İsrail ile ilişkilerini geliştirme fırsatını hiç kaçırmadı.

Modi, malum, bir Hindu milliyetçisi. İsrail’i ziyaret eden ilk Hint Başbakanı olarak tarihe de geçti. Önceki gün de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu iade-i ziyarette bulunmak için Yeni Delhi’ye geldi. O da Ariel Şaron’un ardından on beş yıl sonra Hindistan’ı ziyaret eden ilk İsrail Babakanı oldu böylelikle.

İki ülke arasında bir bahar havası estiği söylenebilir. Oysa iki ülke arasındaki “ilişki” böyle başlamadı. Hindistan, İsrail’i kuruluşundan iki yıl sonra, 1950’de tanımıştır ancak. İsrail tanımıştı ama yine de diplomatik ilişki kurmamıştı Hindistan. 1952’de iki kez diplomatik ilişki kurma girişimleri olduysa da gerçekleşemedi bu. Söz konusu yılın Mart ayında İsrail Dışişleri Bakanlığı’ndan Walter Eytan’ın Hindistan ziyareti bu girişimlerden biriydi. Bu tarihi iki ülke arasındaki iplomatik ilişkilerin başlangıcı olarak sayarlar. Bu ziyaret sonucu, Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de değil Bombay’da bir İsrail konsolosluğu açılmıştır. İsrail Başkonsolosu’nun Yeni Delhi ile herhangi bir temas kurmasına izin verilmiyordu.

1992’ye kadar iki ülke arasında diplomatik bir ilişki yoktu. Birkaç nedeni var; ilki Soğuk Savaş döneminde Hindistan Bağlantısızlar Hareketi’nin lideriydi. Sovyetler Birliği’ne yakın bir politikası vardı. Doğal olarak karşı kampta olan İsrail’le, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) varlığı boyunca ilişki kurmadı. Filistin kurtuluş hareketine de destek verdi. İkinci bir neden de Hindistan’daki Müslüman nüfus. Ülkede 200 milyona yakın Müslüman yaşıyor. Bu İsrail ile ilişki kurulmasında engellerden biriydi. Bunu 2000 yılında İsrail’i ziyaret eden Hindistan’ın BJP’li Savunma Bakanı Jaswant Singh açıkça dile getirmişti de: “Ülkemizdeki Müslümanların tepkisinden çekindiğimiz için İsrail’le ilişkileri geliştiremedik Sovyetler’in dağılmasının ardından, Soğuk Savaş’ta taraf olma siyaseti kalktığında Hindistan İsrail’le yakınlaşmaya başladı. Müslüman nüfus bu sefer bir engel oluşturmuyor muydu sorusu akla geliyor. Tam tersine bu kez “Müslüman nüfus” nedeniyle İsrail’le ilişkilerin geliştirilmesi gerektiği düşünülüyordu Hindistan’ın sağcı yönetimi içinde. Hindistan Çin ve Pakistan’la kötü ilişkileri nedeniyle “güvenlik endişesi” içinde olan bir ülke. Son yıllarda İslamcı radikalizmin yükselişi de buna eklendiğinde endişenin boyutu katlanıyor. Keşmir sorununda Arap ülkelerinin tepkisini çekmesi de Hindistan’ı İsrail’le yakınlaşmaya zorladı. Bu nedenlerden ötürü Hindistan’ın İsrail silah sanayine ihtiyaç duyması anlaşılabilir. O kadar çok silah aldı ki İsrail’den Hindistan, İsrail, Rusya ve ABD’den sonra üçüncü silah aldığı ülkedir.

1980’lerin sonuna kadar Hindistan’a silah desteği Rusya’dan geliyordu. 88’den sonra durum tabii ki değişti. Bu tarihten sonra İsrail, Hindistan’ın savunmasına katkıda bulabileceğini açıkladı.

Tabii tek taraflı değil bu ilişki. İsrail’in Hindistan’la ilişkilerini geliştirmesinin nedenlerinden başlıcası “Asya Açılımı” ile ilgili. Japonya, Güney Kore, Vietnam ve Singapur’u kapsayan bir açılım bu.

Diplomatik ilişkilerin başladığı 1992 yılında, İsrail ve Hindistan arasındaki yıllık ticaret sadece 180 milyon dolar civarındaydı. Bu rakam otuz kat büyüyerek 2011’de 5 milyar doların üzerine ulaşmıştı. Tarım konusunda da Hint çiftçisi İsrail teknolojisinden yararlandı. İki ülke ortak tarım Araştırma ve Geliştirme projeleri yürüttü. Hindistan’ın 7 eyaletinde, çeşitli alanlarda 27 proje gerçekleştirildi.

1989’da Rajiv Gandhi’nin iktidardan düşmesi İsrail ile Hindistan arasındaki ilişkilerin gelişme hızını daha arttırdı. Yeni Janata Dal hükümeti özellikle Keşmir konusunda ABD’de Yahudi Lobisi ile işbirliğinin yararına inanmaya başladı. Sadece bu değil, yıllarca özenle koruduğu tarafsızlık politikasından uzaklaşan Hindistan, 1991 Körfez Krizi sırasında Amerikan savaş uçaklarının yakıt ikmaline Hint topraklarında izin verdi. İki ülke arasındaki ilişkilerde asıl sıçrama 2014’de Hindistan’da aşırı sağın iktidara gelmesi ile oldu. 23 Aralık 2014 tarihli sayısında Hindistan’da yayınlanan Hindu gazetesi Hindistan’ın resmi BM politikasını İsrail lehine değiştirmeyi düşündüğünü yazdı. İsrail basını da Narenda Mondi hükümetinin “zaten var olan olumlu ilişkileri” daha da ileri bir aşamaya götürdüğünü yazdı.

İsrail’in “Asya Açılımı”nın en önemli ayağı olan Hindistan, Çin-Pakistan karşısında ABD-İsrail ekseninin yanında duruyor. Çünkü Hindistan Çin’i “önemli bir rakip”, Pakistan’ı ise “nükleer bir düşman” olarak görüyor. İsrail ile Hindistan’ın başında iki “milliyetçi”nin bulunması da başlı başına bir talihsizlik. Ancak her ikisinin de “milliyetçilik”leri dini milliyetçi özellik taşıyor, dolayısıyla Netanyahu ile Modi’nin ortak noktası İslam karşıtlığı. Modi’nin, üyesi olduğu Bharatiya Janata Party BJP (Hindistan Halk Partisi) Hindu milliyetçisi, ırkçı bir parti. BJP Müslüman düşmanlığını hiç saaklamış da değil.

Bakalım iki ülkenin arasındaki ilişki bundan sonra nasıl bir seyir izleyecek. Ama bu işbirliği bölge yararına bir işbirliği değil elbette.