Biden’ın yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi, ABD dış politikasının en temel prensibini sürdürme gayesinde: ABD hegemonyası, şimdi ve ilelebet.

Biden’ın stratejisi hegemonyanın devamlılığı

Kendrick LU

Biden yönetiminin geçtiğimiz hafta duyurduğu yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi’ne “ilerici” sıfatını yakıştıran yorumlara kanmayın. Küresel düzene dair birçok belirsizlik var ve olan bitenler karşısında Biden yönetimi de kendinden önceki liderlerin oyun kitabına sadık kalıyor. Kendinden öncekiler gibi, daha fazla işbirliği ve daha demokratik bir düzen yerine ABD hâkimiyetini ön plana koyuyor.

Geçtiğimiz yüzyılda küresel düzenin iki defa sallandığına tanıklık ettik. Biri İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ikincisi Sovyetler Birliği çöktükten sonra. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika, komünizm karşıtı liberal düzen savunuculuğu ile Sovyetler Birliği’ni yalnızlaştırabileceğini ve yeni dünyaya tek başına şekil verebileceğini düşündü. Kolonici düşünce yapılarına dayanan bir yaklaşımdı ve Birlemiş Milletler dâhil her alanda ABD’nin gücü ağır basıyordu. Soğuk Savaş yıllarında liberal düzenin kuralları bizzat ABD tarafından ihlal edildi. Kolonileştirilmiş halkların bağımsızlık talepleri görmezden gelindi, ABD’nin stratejik hedeflerini gerçekleştirme uğruna demokrasiler yerle bir edildi.

KÜRESEL POLİS GÜCÜ

Daha sonra Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle yeni bir görüş birliği ortaya çıktı. En büyük rakibi yok olan Washington, kapitalist demokrasiyi dünyanın her yerine ihraç edebilirdi. Bu sayede hem ABD’nin baskın rolü pekiştirildi, hem de kendini rol model yaparak yeni bir küresel düzen ortaya koyabilirdi. Ülkenin bitmeyen savaşlarını ve “insani müdahalelerini” meşru kılma girişimleri bu gerekçelere dayandırıldı ve ABD “küresel polis gücüne” dönüştü.

Biden yönetimi dünyanın yeni bir dönüm noktasında olduğunu görüyor ve yeni dış politika stratejisi adeta “yeni ABD hegemonyasının” lansmanı gibi. Stratejide küresel işbirliği lafı ediliyor fakat mevcut düzenin temelinde yatan sorunlara değinme ihtiyacı hissetmiyor. Eski anti komünist uluslararası düzen ya da ihtilafsız küreselleşme idealleri de anılmıyor. ABD’nin mutlak hâkim olma arzusu her şeyin üstüne çıkıyor.

Hakkını verelim, Biden’ın yeni stratejisi eski yönetimlerin stratejik hatalarını telafi etme amacı da taşıyor. Covid-19 ve iklim değişikliği gibi uluslararası sınavlara değiniyor. Bunları bir tür “ilerleme” kabul etmek zorundayız çünkü Trump yönetiminin hazırladığı strateji belgesi “hastalık”
sözcüğünü yalnızca üç defa kullanıyor ve iklim değişikliğinden ise hiç söz etmiyordu. Biden’ın yayımladığı belge, “toplumları yeniden tasarlamak için yürütülen askeri operasyonlar” döneminin kapandığını ilan ediyor.

Diğer yandan Biden’ın stratejik planı, ABD’nin “lider koltuğundan” inmeyi reddettiğinin kanıtı. Strateji belgesinin Çin konusuna değindiği bölümde bu net bir biçimde görülebiliyor. Biden “Çin, uluslararası düzeni değiştirmeye çalışma amacı güden tek rakibimiz ve bunu yapacak ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik güce sahip” diyor ve ABD’nin Çin ile rekabet etmek için elinden gelen her şeyi yapması gerektiğini söylüyor. ABD-Çin rekabetini demokrasi ve otokrasinin çekişmesi olarak tasvir ediyor, demokrasilerin “kazanan taraf” olmasını kaderle eşdeğer bir olgu gibi tarif ediyor. Fakat ABD-Çin rekabetini nasıl tasvir ederse etsin, birinci amacının ABD hememonyasını korumak olduğu, işbirliği iklimini korumanın ise ikinci planda olduğu göze çarpıyor.

Söylemden ibaret olsa da bir miktar işbirliği vurgusu yapıyor. Yönetiminin Çin ile yeni bir soğuk savaşa girişme niyeti olmadığını, dünyayı iki yeni güvenlik bloğuna ayırmayı amaçlamadığını söylüyor. Yönetiminin dünyayı “yalnızca stratejik rekabeti perspektifinden görme eğitilimine” karşı durduğunu söylüyor.

STRATEJİK BELİRSİZLİK

Fakat unutmayalım ki Biden, ülkesi için Çin’in tehdit unsuru olduğunu savunuyor ve iki ülke arasında son zamanlarda yaşananlar da hesaba katıldığında edilen laflara inanmak güçleşiyor. Biden teknoloji savaşının dozunu iyiden iyiye artırdı ve Tayvan sorununda statükoyu korumayı mümkün kılan “stratejik belirsizlik” duruşunu bir kenara bıraktı. Çin’in Tayvan’a saldırması halinde savaşa gireceklerini ilan etti.

Son olarak, ilan edilen güvenlik stratejisinde, ABD’nin Çin ile canhıraş rekabet ederken, rekabeti “sorumluluk çerçevesinde” yönetmesinin mümkün olduğundan söz ediliyor. Bu her ne demekse, Çin ile “sorumluluk ile yürütülen” küresel güç mücadelesini hayal etmek güç. Biden yönetiminin görmezden gelmeye çalıştığı çok daha aşikar ve önemli bir gerçek var. İşbirliği ve rekabet genellikle zıt kutuplarda konumlanan olgulardır ve bir tarafın kazancı, diğerinin kaybı olma eğilimindedir. ABD iki kutuplu bir dünyayı kabullenmeye razı değilse, çatışmaların, oyunun kuralı haline gelmesi kaçınılmaz olacaktır.

Strateji belgesinin 25’inci sayfasında Biden, Çin hükümeti ve Çin halkı arasında bir ayrım yapıyor ve ırkçılığa karşı sloganvari bir ifadeye yer veriyor: “Göçmenler tarafından ve kuşaklar boyunca, herkes için fırsat eşitliği yaratma gayesiyle inşa edilmiş bir ulusta, ırkçılık ve nefret gibi olgulara yer yoktur.” Bu ifadeler Anthony Blinken’ın mayıs ayında yaptığı bir konuşmadan harfiyen alınmış. (Üstelik strateji belgesinde bu cümleler farklı bir renkle yazılmış, bu da kopyala-yapıştır yapıldığı fikrini doğuruyor).

GÖZ BOYAMA ÇABALARI

Yapıştırma cümleyi küçük bir hata gibi görebiliriz, fakat aslında strateji belgesine dair çok şey anlatıyor. Biden’ın belgesi ırksal adalete dair sembolik bir jestten ibaret ve savunmaya çalıştığı ilerici dış politika değerleri yalnızca göz boyama çabaları. Biden’ın stratejisi, Washington’daki yönetici elitlerin düzeni muhafaza etmedeki ısrarlarının en yeni kanıtı. Önümüzdeki dönemde de rekabet, işbirliğinin önüne konulmaya devam edecek.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Jacobin