“İşkenceyi itiraf etti…” Bu haber başlığını, hangi yetkili açıklama yapsa kullanıyoruz, çünkü işkence yaptıklarını anlatıyorlar.

Daha çok anlatırlar, çünkü ceza almayacaklarını bilmekten öte bu “itirafı” kendi taraflarını belirtmek üzere, bir nevi gururla yapıyorlar. Hatta bazen tehdit bazen de uyarı olarak.

Yoksa tabii ki Mehmet Eymür de yaptıklarının hukuken suç olduğunu en az bizim kadar biliyor.


Memleketin her dönemecinde olduğu gibi bu kez de yine Mehmet Ağar’ı hedefe koyarak, bilindik açıklamalarıyla bir kez daha hayatımıza girdi. Bu son konuşmasında da kendisini zora sokacak olaylara değinmezken açıklamaları, kendisini tanımayanlar için nedamet getirmek sayılabilirdi. Ama toplum olarak (bir kez daha) hafıza kaybına uğramadıysak ülkenin son 40 yılına vurduğu damgayı unutmadık.

Eymür işkence yaptığını itiraf etti. Yasadışı silah/para trafiğini, uyuşturucu ticaretini, kumarhaneleri, infazları da anlatsa ne olacaktı? Hiç.

Örneğin, kendisine “Baba, Babacığım” dediği Susurluk Raporu’na yansıyan, hem devlet kasasından milyonlar akıtılan hem kumarhane işletmeciliği gibi birçok yasadışı işine yol verilen memleketin en meşhur tetikçisi Mahmut Yıldırım yargı önüne mi çıkarıldı? Üstelik cinayetleri yine aynı raporda yer ve zaman belirtilerek anlatılmasına rağmen.

Yeşil ile Eymür’ün telefonla sık sık görüştüğü de, Yeşil’in jandarmayla birlikte yaptığı operasyonlar da yine aynı raporda…

İNFAZ SONRASI PARA

Bırakın Başbakanlık raporunu, bizzat MİT’in yazdığı raporda bile Yeşil’in faaliyetleri yer alıyor: “27.05.1992 tarihinde Muş ilinde güvenlik kuvvetlerince yakalanan 5 PKK mensubu, sorgu amacıyla Özel Harekât Şb. Md.'ne götürülmeleri sırasında adı geçen tarafından öldürülmüşlerdir. Bingöl birimimizde görevli 2 personelin de adının geçtiği olayla ilgili olarak, 28.05.1995 tarihli Ahmet Yeşil adı, imzası ve ‘Asayiş Kolordu Komutanlığı Görevlisi’ ibareli bir yazı bulunmaktadır.”

İnfaz sonra Yeşil’e resmi emirle para verildiği, Yeşil’in resmi toplantılara katıldığı bilgisi de yine MİT raporunda: “…05.05.1992 tarihinde Muş Valisi, Emn.Md., İl Jan. K. ve Bingöl Blg. Md.'nün hazır bulunduğu İl Emniyet komisyonu toplantısına katılmıştır. Toplantıda Bingöl birimimizden yardım görmediğini ifade etmiştir.”

Çevresine “öldürdüğü ve öldürttüğü kişilerin komünist olduğunu” söyleyen Yeşil’in etrafına topladığı itirafçılarla haraç, gasp, haneye tecavüz, tecavüz, soygun, öldürme, işkence, insan kaçırma gibi çeşitli olayların faili olduğu ve buna rağmen kamu otoriteleriyle işbirliği halinde çalıştığı da…

Hatta eroin kaçakçıları Yeşil’e verecekleri haracı, Ziraat Bankası’ndaki hesabına yatırıyordu. Öyle bir rahatlık…

Tüm bunlar yargı önüne çıksa ne olacaktı? Hiç.

Örneğin, Yeşil’in faaliyet gösterdiği bölgedeki bir infaz, yargı konusu olmuştu:

Muş’ta, 6 Kasım 1993’te Yenikent Göçmen Evleri yakınındaki sulama gölünün kenarında dört kişinin cesedi bulundu, iki ayrı uzun namlulu silahla öldürülmüşlerdi. Onlarla birlikte Muş İl Jandarma Komutanlığı’nda gözaltında tutulan CHP Muş İl Başkan Yardımcısı Abdülselam Kişi, gözaltında olduğu sırada, Yeşil ile karşılaştığını anlattı: “Benim karnıma yumruk atarak, ‘Seni öldürmemişler mi?’ diye sordu. ‘Yok’ dedim. Bir daha da görmedim.”

Olaydan 20 yıl sonra, zamanaşımının dolmasına bir gün kala, dönemin Muş İl Jandarma Komutanı Naim Kurt’a dava açıldı. İddianamede, Naim Kurt’un JİTEM ile bağlantılı olduğu, oradan emir ve talimat aldığı ve örgüt hiyerarşisi içerisinde yer alarak örgüte yardım ettiklerine kanaat getirdiği kişileri infaz ettirdiği ifade edildi.

Dava beraatla bitti. Çünkü sanık Naim Kurt’un dönemin Muş İl Jandarma Komutanı olup olmadığı kesin olarak tespit edilememişti…

Yani, dava olabilecek en absürt ve inanılmaz gerekçeyle kapatıldı.

ÇARK AYNI

Kutlu Savaş’ın Susurluk Raporu’ndaki şu değerlendirmesi, hem cinayetleri hem üstlerinin bu şekilde kapatılmasını açıklıyor: “Emniyet Teşkilatı, MİT ve Jandarma bu kişiyi yakından tanımakta, takip etmekte, dinlemekte, bilgileri arşivlemekte sadece adamı frenleyip, durduramamaktadırlar. Neden? Bu haklı sualin en mantıklı cevabını Yeşil'in iş ve eylemlerinin kamu kurumlarının genel tercihlerine aykırı olmaması, ters düşmemesinde bulmak gerekir. Dolayısıyla Cem Ersever'e karşı alınan tedbirin bir örneğini Yeşil için düşünmenin bir gereği yoktur.” (Tedbir dediği de cinayet…)

Yani, Eymür gibi açıklamalarda bulunan diğer yetkililer de, sistematik politikanın birincil hedefi olan sosyalistlerin 10 yıllardır söylediğini doğruluyor: Bu yok etme politikası bireylere ait değil, onlar sadece devletin ve devlete etki eden güçlerin izin verdiği ölçüde kendine verilen görevleri yerine getiren, bu arada ‘abartırlarsa’ da çeşitli yollarla kenara çekilen kişiler. Konjonktür gereği kendilerine ihtiyaç duyulduğu dönemler oluyor, bazen itirafçı bazen tetikçi olarak.

Ama dişlileri değişse de çark yerli yerinde duruyor.