17-25 Aralık operasyonununun hararetli günlerinde bu köşede şöyle bir uyarıda bulunmuştum:

“17 Aralık süreci hepimizin fark ettiği üzere, birilerinin bir anda dürüst olmaya karar vermesiyle başlamadı. Bu bir operasyon. Bu operasyon sonucu, hem gerçekler hem yalanlar ortalığa saçılıyor. İddiaların konuşulma süresi, Twitter deyimiyle “Trend Topic” olabildiği süre kadar. Medyanın manşet atma kriteri; yeni oyuncak gelince, eski oyuncağını hemen bir kenara bırakan çocuk refleksinden ibaret. Medyanın dünkü manşeti hemen unutacak kadar değersiz görmesinin nedeni de zaten oyuncağını alması için çalışmak zorunda olmayan çocuğunkiyle aynı. Haber servis edilince, pek değeri de olmuyor haliyle. Yapılan haberler, diş tırnak kazıyarak yapılmış olsa, bu kadar çabuk tüketilmez.” (22 Ocak 2014-BirGün)

Aynı günlerde gerek sosyal medyada, gerekse bu köşedeki farklı yazılarda o tapelerle ortaya saçılanlar elbette haber olmalı, araştırılmalı ama servis edenlerin (Cemaat, paralel yapı, üst akıl vb) kim olduğu ve niyetleriyle birlikte ele alınmalı uyarısında bulunuyordum. Hiç kuşkusuz o dönem bunları düşünen tek kişi değildim, ben gördüm kimse görmedi gibi aptalca bir iddiam olamaz ama o kutuplaşma ortamında bu düşünce, o ihtiyat baskın olamadı. O günlerde her iki taraf da inanmak istediğine inandı, “hepsi doğrudur”cularla “hepsi yalandır”cılar baskın çıktı ve bugünlere gelindi.

Evet, çok büyük bir felaketin eşiğinden dönüldü. Her şeyin soğukkanlılıkla ele alınmasını beklemek hayalcilik olabilir ama bugünlerde yapılan gazetecilikle ilgili de benzer kaygılarım var. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nu, buna ayırmak istedim:

Bildirildi, öğrenildi, iddia edildi…

Bugünlerde yapılan haberlere dikkat. Pek çoğu “bildirildi, öğrenildi vb.” gibi bir muğlaklıkla bitiyor. Atıyorum, “Falan filanın paralel yapı üyesi olduğu bildirildi.” Peki kim bildirdi? Orada bir açıklık yok. Örneğin bir generalin darbeci diye yaka paça teşhir edildiğini görüyoruz. Birkaç gün sonra aşağılarda bir yerde küçük bir haber, aynı kişiden bahsediyor; “Son deliller ışığında tahliye edildi.” O kadar kararlı bir şekilde darbeci diye teşhir edilen, hatta darp edilen bir generalin “tahliye” haberini ancak sitelerin alt kısımlarında madencilik yapınca görebiliyorsunuz. Peki bu kadar kritik bir konuda neden bu hatalara düşülüyor? Çünkü servis edilen her şey gazetecilik süzgecinden geçirilmeden yayınlanıyor. Haksızlık etmeyelim bir işlemden geçiriliyor, o da fazla tık almak için merak uyandırıcı başlık bulma işlemi.

Bağımsız medyaya düşen

Olağanüstü bir süreçteyiz. Ülke ve dünya tarihine kıyasla kısa sayılabilecek ömrümüzde, kendi uçaklarımızın Meclis’i vurduğuna bile şahit olduk. Medya darbeye kayıtsız, şartsız teslim olmamakla önemli bir iş yaptı. Ancak bu tek başına “bağımsız medya” destanı yazmamıza yetmiyor. Zira o günden beri “şu şöyle çıktı, bu böyle çıktı, şunlar da arkasındaymış” gibi iddialar kamyonla üzerimize boca ediliyor. Doğrudur, yanlıştır, her haliyle habercilik çabasına muhtaçtır. Ancak unutmayalım ki bu haberleri boca eden medya da bir günde değişmedi. Geçmişte Kabataş gibi pek çok yalanını faş ettiğimiz medya bu. Üstelik olağanüstü halin etkisiyle, daha sorgulanmaz bir güçle karşımızda. O yüzden özellikle bağımsız medyaya sadece haber yapmak değil, haber diye ortalığa saçılan bilgiyi doğrulama misyonu da düşüyor.

“Türkiye’nin önü açık” mı?

“Saray’dan Saray’a Türkiye’de Gazetecilik Masalı” (Can Yayınları-2015) adlı kitabımda da kullandığım bir anekdot var: 27 Mayıs Darbesi’nin yapıldığı gün aslında Hürriyet’in manşeti, Menderes’in Eskişehir’deki konuşmasından ilhamla “Türkiye’nin önü açık” şeklinde atılıyor. Ancak bu darbe sonrası Hürriyet “Ordumuz yönetime el koydu” manşetiyle çıkıyor ve ilerleyen günlerde darbecilerin servis ettikleri pek de sorgulamaya gerek duymadan yayınlanıyor. Daha da şaşırtıcı olan Tercüman. Darbe öncesinde açıkça Menderes yanlısıyken, darbe günü “Kahraman Türk Ordusu Bütün Memlekette Dün Gece Sabaha Karşı İdareyi Ele Aldı” manşetiyle çıkıyor. Bunlar, amacına ulaşmış bir cunta karşısında basının biraz korku (doğal), biraz da yeni döneme uyum çabasıyla attığı başlıklar. Emre amade “bildirildi” gazeteciliğinin bir başka şekli yani. Bildirilen her şeyi sorgulama refleksini kaybetmemek şart. Ancak öyle bir gazetecilik demokrasideki görevini yerine getirebilir. Eğer gerçekten “demokrasi” istiyorsak…