Çok şükür, siyasette ve ülkelerarası ilişkilerde kardeşlik, dostluk, analık, soydaşlık gibi sözcüklerin, çıkar odaklı politikaları sempatik ve meşru göstermekten başka bir hükmü olmadığını bilecek kadar yol aldık şu hayatta. Bunun, insanı hamaset çukuruna düşmekten alıkoyan bir getirisi var. Misal, burnunuzun dibinde yerelden bölgesele, bölgeselden küresele evrilmiş bir savaş süregiderken ve değerli değersiz uzun süreceği öngörülen bir yalnızlığın içindeyken ortaya çıkan Türkiye-Rusya krizini, “Erdoğan nasıl da çizdi Putin’in karizmasını ehe ehe” tarzı bir yorumla gülünçleşmeden, meselenin ciddiyetine dikkat kesilerek okumaya çalışıyorsun. Daha da önemlisi, kardeşlik edebiyatına ziyadesiyle tok olduğundan, meselenin gözden kaçırılan yanına bakma şansın oluyor. Kısaca, gerçek özgürleştiriyor.
• • •
‘Kardeş’ Kürtler, biri bitip diğeri başlayan sokağa çıkma yasakları nedeniyle perişan. Davutoğlu’nun bütün bunlar ‘korumak, kurtarmak için’ dediği halk aç, susuz, paramparça... Kadınlar, çocuklar kapı önlerinde vurulup öldürülüyor. Milli meselem dediği Kıbrıs’ı ve Kıbrıslı’yı, beslemelikten nankörlüğe kadar çeşitli şekillerde aşağılayan ‘ana vatan’ Türkiye, bugünlerde istediğini yapması için ‘yavrusunu’ suyla tehdit ediyor. Her şey sizin için temasıyla döşenen borularla Türkiye’den Kıbrıs’a getirilen suyu barajda kilitli tutan Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ın itirazına rağmen şartı, suyun yönetiminin özel bir şirkete verilmesi... Analık yavruluk maskesini kaldırınca altından rant göz kırpıyor. Uzun lafın kısası, Türkiye’nin Rus savaş uçağını düşürüp krize kapı açmasının altındaki motivasyonun, bir soydaş yakınlığından doğan Türkmen hassasiyeti olduğunu düşünmek naifliği aşan bir yaklaşım olur.
• • •
Erdoğan’ın “orada IŞİD yok” dediği Türkmen Dağı’nda, içlerinde Kafkas güçlerin olduğu El-Nusra, Fetih ve Ahrar-uş Şam gibi çoğu Selefi cihatçı grupların varlığı sır değil. Bunlar Rusya’nın, Suriye’nin dizayn sürecinde masada görmek istemediği, ancak Türkiye’nin kendisi için bölgede bir etkinlik aracı saydığı gruplar. Türkiye tarafından durum her ne kadar bir soydaş hassasiyeti ve Suriyeli Kürtlerin alan genişletmesine karşı bir mücadele gibi yansıtılsa da, meselenin Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmakla ilgili olduğu ve bu konuda herkesin sahada kendisine yakın gördüğü gruba kol kanat gerdiği görülüyor. Aksi halde, Türkmenleri bölgede daha güç bir duruma soktuğu gibi, turizmden doğalgaza, elektrikten nükleere pek çok göbek bağı olan Rusya’yla, diplomasiyle çözülebilecek bir sorunu uçak düşürerek krize sokan Türkiye’nin tavrını bir mantığa oturtmak hayli zor.
• • •
Türkiye, Rusya’ya karşı NATO kartını göstererek kime güvendiğini gösterdi. NATO da her iki tarafa itidal çağrısı yaparak geri durdu. Ancak demokrasiyle, özgürlüklerle hiç işi olmadığını ülkesindeki muhalefete karşı gösterdiği sert tavrıyla gösteren Putin, ne yapıp yapmayacağı, tek adamlığın tabiatı gereği, öngörülmesi zor bir lider. Tüfeğe sarılmaması savaş açmadığı anlamına gelmez. Putin, dün G20’de üzeri kapalı bir şekilde sözünü ettiği “radikal İslam’a destek veren ve IŞİD petrolünü satın alan ülkelerin varlığına” dair iddiasını bugün o ülkelerden biri Türkiye diyerek güncelledi. Bunlar, uluslararası hukuk açısından yaptırımı olabilecek iddialar.
• • •
Davutoğlu’nun hükümet programında ‘önemli ortak, bölgesel işbirliğinde etkili aktör’ olarak andığı Rusya, ardı ardına siyasal ve ekonomik işbirliğini ortadan kaldıran hamleler yapıyor. Terör destekçiliği iddiaları, Suriye topraklarındaki varlığına meşruiyet kazandırdığı IŞİD’le savaşında elini güçlendiriyor. Erdoğan’ın, Putin’in iddialarına “yazıklar olsun” diyerek gönül koymasının da Putin’in duygu dünyasında bir karşılığı olmadığı açık. Bu kavganın özü ne Türkmenler ne de IŞİD. Bu bir alan kapma savaşı. Kimin nereyi kontrol edeceğiyle ilgili... Türkiye ise, mezhepçi siyasetinin ağır sonuçlarıyla karşı karşıya. Bileği geçemeyen stratejik derinliğinde yapayalnız.