Ülkenin “Avrupa Fatihi” lakaplı takımı Galatasaray seferlerine 1 yıl zorunlu olarak ara verecek. Zira futbolun Düyun-u Umumiye’si sarı-kırmızılılara net mesajlar içeren bir ceza kesti.

2000’lerin ilk 10 yılı boyunca Galatasaray camiası “parayla pulla değil alnımızın akıyla” edebiyatının ekmeğini çok yedi itiraf edelim. 2004-05 sezonunda Eric Gerets yönetiminde kazanılan şampiyonluğun ardından çıkan Galatasaray dergisinin özel sayısında dahi her yerde bu cümle dolaşıyordu. Derken “sihirbaz” lakaplı Haldun Üstünel çıkageldi Galatasaray yönetimine. O “parasız pulsuz”, Gerets döneminde kazanılan şampiyonluk sezonunda maaşını alamadıkları için sahaya çıkmayan futbolculara sahip Galatasaray’a Lincoln, Linderoth, Meira, Kewell, Baros, Nonda, Jo, Elano, Keita gibi hepsi kalbur üstü oyuncular transfer edildi. Sanki batmanın eşiğindeki bir futbol kulübünü Çinli bir işadamı satın almıştı. Galatasaray harcadığı onca para sonrası 2010 yılına kadar sadece 1 şampiyonluk elde edebildi. Ardından Ünal Aysal’la beraber sihirbazlık yerini çilek yetiştiriciliğine bıraktı ve Galatasaray o meşhur, para ve pul desteği olmadan kazanılan şampiyonluktan aşağı yukarı 10 yıl sonra UEFA’dan 1 yıl Avrupa kupalarından men cezası aldı. Tabii UEFA bu cezayı verip kenara çekilmedi. Kulüp bütçesi, özellikle de maaş bütçesi çok yakından takip edilecek ve Galatasaray için asıl sıkıntılı olacak şey sadece 1 yıl Avrupa kupalarından uzak kalmak değil, bütçesini, gelir-gider dengesini düzeltmek olacak.

Öncelikle söyleyelim, Türkiye’deki kulüplerin mali yapılarının disiplinli biçimde denetlenmesi için, ülke dışından bir kurumun balyoz etkisi yapacak kararlar vermesine muhtaç olmamız durumun vahametini gösteriyor zaten. Nasıl futbol maçlarımızı yönetmesi için yıllardır yabancı hakem uygulamasını ısıtıp ısıtıp gündeme getiriyorsak, nasıl son 1 senede ülke futbolunun kurtuluşunu yabancı futbolcu sınırlamasının kalkmasında gördüysek kulüplerin de temel ekonomi kurallarına uygun davranması için onları yabancı bir gücün cezalandırması gerekiyor. Futbol Federasyonu ve devlet yöneticileri uzun yıllardır, ülke içinde bir denetleme mekanizması kurmak bir yana, vergi borçlarını silme, komik transfer ücreti beyanlarına göz yumma gibi felakete giden bilançoları desteklemeye varan işlere imza attılar. O yüzden bu cezalar bir bakıma topyekûn bir yönetim sorununun sonunda hak edilen cezalar.
Böyle bir cezadan sonra Galatasaray’ın kısa, orta ve uzun vadede nasıl bir planlama yapacağı da önemli. Ülke sınırları içinde, en kurumsallaşmış firmaların dahi uzun vadede planlamalardan hoşlanmadıklarını, bu planlamaları taslak olarak hazırlasalar dahi, üzerinde çok kolay oynadıklarını biliyoruz. Bir anonim şirket olan Galatasaray’da da muhtemelen bir kriz reçetesi oluşturmaya çalışılacak. Halbuki iyi bir yetenek havuzu planlaması, yaygın bir futbolcu araştırma ağı ve iyileştirilmiş oyuncu seçim politikaları ile mali tabloyu önemli ölçüde düzeltmek mümkün. Kulüplerin 2 milyon civarında borçları olduğunda dahi onları kara listeye alan, vergi borcunu ise hiç affetmeyen federasyonların olduğu batı ve kuzey Avrupa’daki kulüpler, devlerin paylaştığı futbol gelir pastasından kendilerine çok az pay kaldığını görerek “futbolcu al ya da yetiştir-işlet-sat” modelini uygulamaya başlayalı 15 yıldan fazla bir süre geçti ve Türkiye’deki lokomotif kulüpler hâlâ çaplarının farkına varıp politikalarını değiştirmek yerine, formalarının bulunmaz birer lütuf olduğunu düşünüyorlar. Aynen ligin kendisi gibi şişirilmiş kulüp egolarından 2 tanesi son birkaç yılda UEFA’nın finansal kaynaklı cezalarına tabi tutuldular. Basamak olarak kullanılmalarının oldukça normal olduğunu kabul ettiklerinde ve buna göre bir transfer politikası izlediklerinde, belki de harcanan paralar ile karşılığında elde edilen getiri arasında bu derece büyük farklar olmayacak. Dursun Özbek yönetiminin nasıl kararlar alacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.