Attila Aşut

yazievi@yahoo.com
Eğitimci Zübeyde Duran Dizdar soruyor:

Hocam,‘bugün’sözcüğünün yazımına ilişkin kafama bir türlü yatmayan bir şeyler var. İçinde bulunduğumuz günün yazımı “bu gün” olması gerekmez mi? Bir de bileşik sözcüklerin yazımı çok karmaşık. Genel kurala uymayan çok sözcük var. Sadeleştirip ‘hepsi birleşik yazılır’ desek, kullanımda ciddi bir sorun olmaz gibi geliyor bana. Bu konudaki düşüncenizi öğrenmek isterim. Vereceğiniz yanıt için şimdiden teşekkür ederim.”

Türkçede kimi sözcükler anlam ve biçim bakımından kaynaşarak tek kavram oluşturur. Bunlara “bileşik sözcükler” diyoruz. Bileşik sözcükler hangi sözcük türünden oluşursa oluşsun, hepsi “ad soylu” gibi kullanılır.

“Bugün”, kaynaşmış ve kalıplaşmış bir sözcüktür. Sözcüğün başındaki “bu”, artık işaret sıfatı olmaktan çıkmış ve “gün” ile birleşerek ada dönüşmüştür. O nedenle sözcüğün bitişik yazılması doğrudur.

• • •

Meslektaşımız Nahit Kayabaşı da gönderdiği notta, yazım kılavuzlarında bileşik sözcüklerin yazımındaki karmaşadan yakınıyor. Örneğin “dağ” sözcüğüyle başlayan bileşik sözcüklerden bazılarının çeşitli kılavuzlarda farklı yazıldığını belirterek şöyle diyor:

Ali Püsküllüoğlu, Arkadaş Yayınları’ndan çıkan Öz Türkçe Sözlüğü’nde ‘dağtavuğu’nu ayrı yazmış. Dil Derneği’nin 2005 basımı Yazım Kılavuzu’nda da ‘dağgelinciği, dağhorozu, dağkeçisi, dağkırlangıcı, dağserçesi, dağsıçanı’ bitişik yazılmışken ‘dağtavuğu’ ayrı yazılmış. TDK de bileşik sözcükleri çoğu zaman ayırıyor. Bu karmaşada hangi kaynağa güveneceğimizi biz de şaşırdık. Türkçenin yazım kurallarında birlik sağlanamaması çok üzücü.”

Dil Derneği’nin, sözü edilen kılavuzda “dağtavuğu”nu ayrı yazması dizgi yanlışı olmalı. Çünkü daha sonraki basımlarda bu yanlışı düzeltmişler. Şu anda masamda bulunan 10. baskıda da (2018), sözcüğün yazımı “dağtavuğu” biçiminde, yani bitişik…

• • •

“Bileşik sözcükler”, tek yazıya sığmayacak kadar uzun, karmaşık ve anlaşılması güç bir konu… Bu yazı, “konuya giriş” sayılsın. Gelecek yazılarda başka örneklerle, Türkçenin bu önemli sözcük türetim özelliği üzerinde daha ayrıntılı biçimde durmaya çalışacağım.

HAFTANIN NOTU
İran’da“Allah’a karşı gelmek” suçlamasıyla ölüm cezasına çarptırılan, ancak uluslararası kampanyalar sayesinde idamı iki kez ertelenen Ramin Hüseyin Panahi’nin, cumartesi sabahı Raminşar Cezaevi’nde asılarak öldürüldüğü bildirildi. Zanyar Muradi ve kuzeni Luqman Muradi’nin de aynı cezaevinde Panahi ile birlikte idam edildikleri öğrenildi.

İdam cezasının“devlet eliyle cinayet” olduğuna inananlardanım. Çünkü “adli hata” durumunda geri dönüşü olmayan çağdışı bir cezadır. Bu yüzden de ABD’nin birkaç eyaleti dışında, uygar ülkelerde çoktan terk edilmiştir. Şeriatla yönetilen komşumuz İran’da ne yazık ki idam cezası çok sık verilmekte ve dünyadan yükselen tepkilere karşın infazlar acımasızca gerçekleştirilmektedir.

Bugün Türkiye’yi yönetenler, kendi ideolojilerine yakın gördükleri kişilerin idamına karşı çıkarken, ateistlerin, komünistlerin darağaçlarında sallandırılmasını suskunlukla karşılamaktadır. Sözgelimi Mısır’da“Rabiacı” yandaşları için yeri göğü inleten RTE’nin, yakın ilişki içinde olduğu İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile Tahran’daki son görüşmede, Panahi ve arkadaşlarının infazını durdurma yolunda en küçük bir çaba göstermemesi bunun kanıtıdır.

Arkadaşımız Zafer Diper, birkaç haftadır BirGün’de, idam cezasının saçmalığı üstüne ünlü yazarlardan, düşünürlerden alıntılar yayımlıyor. O örneklere şöyle bir göz atmak bile bu cezanın insanlık dışı olduğunu anlamaya yeter.