Sosyal medyada sık sık sokakta mikrofon uzatılan muhafazakâr insanların aşağı yukarı şu minvalde konuşmalarına şahit oluyoruz! “Ülkede iddia edilenlerin tersine hiçbir sorun yok. Ülkemiz AK Parti döneminde eşsiz bir gelişme gösterdi. Şimdi ne arasan var. Bu lafları içerde ve dışarda bizi kıskananlar çıkarıyor. Eğer gerçekten bu ülkede bir sorun varsa onun da sebebi CHP’dir.”

Benzer bir değerlendirme, bir lider ve hatta zaman zaman kutsal bir figür olarak Tayyip Erdoğan’a yönelik yapılıyor. Liderine yaşanan olumsuzluklar karşısında toz kondurmayan bu anlayış, eğer sorumluluğu CHP ya da Kılıçdaroğlu’na yıkamazsa, en fazla onun çevresindekileri feda ederek liderini koruyor!

Sosyal medyada yayınlanan bu tür videoların altındaki eleştirel görüşler de artık standart hale gelmiş bulunuyor; liderine koşulsuz sadakat bildirenler ya cehaletle ya yobazlıkla ya da ikisiyle birden suçlanıyorlar! Zaman zaman iş ağır hakaretlere varıyor.

Nedir kızılan? Uzatmadan ifade etmek gerekirse kızılan, siyasal bağlılıkların körü körüne kurulması, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma, daha da ötesi bilmeyi reddetmeye varan bir bağnazlıktır! Bu eleştiriyi kolayca aydınlanmacı düşüncede temellendirebiliriz. Akıl yürütme yoluyla elde edilen bilginin aynı zamanda toplumu inşa etme yolu olarak siyasete de ışık tutmasını beklemek bu çerçevede doğaldır.

Ancak tam da burada durup, bir miktar şeytanın avukatlığını yaparak, “muhafazakârlığa atfedilen bilgiye dayanmayan bağlılık, bu eleştiriyi yapan kesimler açısından hiç mi geçerli değil” diye sorayım?

Biri siyasetin tepesine diğeri toplumun tabanına yönelik iki örnekle durumun hiç de öyle olmadığını öne süreceğim.

Lidere duyulan bağlılık konusunu ele alalım. Burada temel itiraz noktasını, bilgiye dayanmayan ve bilgi ortaya konulduğunda da reddeden bir lider bağlılığı oluşturuyor. Kuşkusuz aynı düzlemde değil ama son Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Muharrem İnce hızlı bir biçimde benzer bir liderlik katına yükseltilip, sonra da daha büyük bir hızla bir hayal kırıklığına dönüşüp, yenilgi akşamı aşağı indirilmedi mi? Soru şu; gerçekten bu tür bir liderlik figürü inşa edilirken elde, atfedilen gücü haklı çıkaracak yeterli veri var mıydı? Öyle bir verinin olmadığını biliyoruz. Mesele şu; geniş kitleler İnce’ye yönelik liderlik inşasında bilimsel camiaların beklediği türden bir bilgi-tercih ilişkisi kurmadılar. Diğer bir anlatımla siyasal özne olarak kitleler, bildiği ölçüde değil arzuladığı ölçüde harekete geçti. Giderilemeyen bu arzunun şimdilerde başka arayışlar içinde olduğunu da not düşelim!
İkinci örnek toplumsal hiyerarşinin en alt katından! Muhafazakâr kesimin bu ülkedeki sorunları CHP’ye yüklemesiyle, çoğu CHP seçmeni olan kitlelerin gözünde sorunlarımızın önemli bir bölümünün kaynağında Suriyeli sığınmacıların olması arasında bir fark var mı? Bir biçimde ortada herhangi bir inandırıcı veri olmadan çok geniş bir kesim, mutluluğunu Suriyelilerin çaldığını düşünüyor. Birçok ortamda, tersine veriler sunmaya çalıştığımda karşımdaki insanların bilmemeyi tercih ettiğini deneyimlemiş biri olarak Suriyelilere yönelen bu düşmanca tavrın bir bilgi eksikliğinden kaynaklanmadığını biliyorum!

Bu karşılaştırmalar bir biçimde bir aynılaştırma çabasından kaynaklanmıyor. Bu, birçok açıdan haksızlık olurdu. Mesele şu ki, siyasal öznenin bilgiyi kullanış biçimi hiç de sandığımız gibi doğrudan değil! Psikanalizcilerin zaman zaman altını çizdiği gibi özne bilgisi değil arzuları etrafında davrandığı ölçüde birçok durumda bilmeyi değil bilmemeyi tercih ediyor. Tam da bu tespitin siyaseti anlamak açısından çok önemli hale geldiği kanısındayım. Karşınızdakinden daha çok kendinizi anlamak açısından! Karşılaştırmalardaki acımasızlık o nedenle.

Acımasızlığa devam edeceğiz...