Yeni yılın ilk gününde biri 2040 diğeri 2038 yılına referans veren iki haberi işaretledim. Guardian gazetesinde çıkan bir haber, küresel ısınma, kuraklık, kirlilik gibi çevresel olumsuzluklara yeraltı sularının gelişigüzel kullanımının yaratacağı sorunları ekliyor ve 2040 yılına gelindiğinde bu nedenle bastığımız toprak yüzeyindeki çökmelerin dünya nüfusunun yüzde 20’sinin yaşamını olumsuz etkileyeceğini söylüyor. Yeraltı sularının kontrolsüz kullanımı ise tarım amaçlı sulama yanında kontrolsüz kentleşme ve yapılaşmaya bağlanıyor.

İkinci haber, Gökçek döneminde hazırlanan 2038 yılı hedefli üst ölçek Ankara Çevre Düzeni Planı’nına (ÇDP) ilişkin. Haber, TMMOB ye bağlı odaların Ankara Şubeleri tarafından yargıya taşınan ÇDP’nin bilirkişilerin verdiği rapor doğrultusunda İdare Mahkemesi tarafından iptal edildiğini bildiriyor.

2038 hedefli ÇDP, neresinden tutarsanız elinizde kalan bir plandı. Ne ilgili çevre ve kurumların plan sürecinde görüşü alınmış, ne de bu derece hayati bir plana altlık olacak araştırmalar yapılmıştı. Fikir vermesi açısından kısaca not düşelim; örneğin plan çalışmasının sosyo-demografik yapıya ilişkin kendi araştırması olmadığını, bunun yerine plandan 5 yıl önce yani 2012 yılında Turgut Özal Üniversitesi bünyesinde yapılmış bir alan araştırmasına referans verildiğini Planın Araştırma Raporu’na bakarsanız görürsünüz!

Planı kapalı kapılar arkasında hazırlayanların belli ki asıl derdi rant maksimizasyonuydu. Planın 2038 için nüfus projeksiyonu 8 ila 10 milyona işaret ederken (ki bu rakamlar gerçek artış hızlarının bir hayli üzerindedir), gelişmeye açılan alanın bu nüfusun gerektirdiğinin en az iki katı olduğu uzmanlarca ifade ediliyor.

Kısaca 2038 Planı, Guardian gazetesinde yapmayın denileni yaptı ve tarım alanlarını da yiyerek ihtiyacın çok ötesinde bir alanı yapılaşmaya açmış oldu. Lakin sorun sadece çevresel değil. Bu ölçüsüz ve dağınık gelişme alanı başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere belediyelere devasa bir altyapı ve ulaşım harcaması da yüklemiş oldu.

Şimdi, yukarıda söz ettiğimiz türden ve ötesinde tespitler yapan bilirkişi raporları doğrultusunda söz konusu rant planı iptal edildi. Rahatlayalım mı? Pek değil! Çünkü alışık olduğumuz üzere iptale kadar geçen sürede birçok açıdan “atı alan dereyi geçmiş” bulunuyor. Bu plan doğrultusunda birçok yerde imar uygulamaları yapıldı. Arsalar el değiştirdi, yollar açıldı. Diğer bir anlatımla süreci geriye çevirmek birçok açıdan hiç de kolay olmayacak. Planın yol açtığı zararın ve belli ellerde toplanan rantın milyarlarca dolar olduğunu söylersem sakın abarttığımı sanmayın.

Bütün bu olumsuzluklara karşın, bir kez daha TMMOB ve bağlı odalarına teşekkür etmeliyiz. Personel maaşlarını ödeyemedikleri ve ciddi siyasi baskılara maruz kaldıkları dönemlerde açılan bu davalar, onlara tanınan kamu yararına kurum olma ayrıcalığının nasıl hakkının verildiğini gösteriyor. Bilimsel ve mesleki bilgileriyle karanlığa ışık tuttular; bu ışık bilirkişi raporlarına yansıdığı oranda da başarı hikâyeleri ortaya çıktı.

Eğer bu başarılar yetersiz ve geç kalıyorsa bu onların sorumluluğu değil. Tam da bu noktada başka tür bir sorgulamaya ihtiyaç var. Alıştığımız için midir nedir artık sormadığımız bazı soruları, (bir kez daha) sormak istiyorum; Bütün bu olumsuzluklar olurken, “muhalif ilçe belediyeleri” neredeydi? Meslek odalarına göre çok geniş gelir kaynaklarıyla bu davalarda onlar neden yok? Ankara’nın geleceğini karartan bu ve benzeri süreçlere ilişkin bilgi sahibi mi değiller? 2038 Planı onların görev alanlarını ve sorumlu oldukları nüfusu olumsuz etkilemiyor muydu? Ankara “imarı” dışarı doğru üçe katlanırken, bu gelişmenin kendi sorumluluklarındaki mevcut yapılı çevreden kaynakların çalınması anlamına geldiğini görmediler mi?

Ben biliyorsam, meslek odaları biliyorsa ve belediyeler bilmiyorsa bu, bir tercihtir!

O nedenle, an itibariyle farklı bir tercih olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Kanal İstanbul Planı/Projesi karşısındaki duruşu, sadece AKP iktidarının değil, geçtiğimiz dönemin belediyeler düzeyindeki muhalefetinin de bir eleştirisidir. Demek ki mümkünmüş ama yapılmamış!

Aksi halde Gökçek kapasitesindeki birinin bütün bu felaketi tek başına yarattığına inanmak durumunda kalacağız!

Hangisi daha ağır bilemedim…