Bir gerçek; iki sanal.

Önce kavramlar, sonra uygulama ve gerçeklere bakalım:

BİLİM KURULU (BK) BK, COVID-19 pandemisi ile mücadele için farklı uzmanlık alanındaki öğretim üyelerinden oluşturulan ve başkanlığını Sağlık Bakanı F. Koca’nın yaptığı danışma kurulu. BK, “sağlık olağanüstü hali”nde güven veren ve danışma niteliğinde de olsa ulusal ölçekte görev yapan tek kurul.

KABİNE

Kabine, “ parlamenter rejimin öncüsü Britanya uygulamasının bir mirası olup, genel siyaseti belirleme sorumluluğunu başbakan ile paylaşan ve tam bir dayanışma içinde olan ekip”. “Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına ait” diyen 2017 Anayasa değişikliği, bakanlar toplantısı vb herhangi bir kurul öngörmüyor.

DARBE

“Hükümetin seçim dışı yol ve yöntemlerle değiştirilmesi”, genellikle silah yoluyla gerçekleştirilir. Bu da ancak ordu tarafından mümkün olabilir. Bir de, “anayasa darbesi” deyimi kullanılır: seçim sonuçlarına müdahale yoluyla hükümet değişikliğini sağlamak. Türkiye, darbenin hemen her türünü yaşamış olan bir ülke.

BK NE ÖLÇÜDE ETKİLİ?

Oluşumu bakımından daha kapsayıcı olması ve TTB’yi dışlamaması gerektiği vb yapısal sorunlar saklı kalmak kaydıyla “Bilim Kurulu”, hekimlere yönelik siyasal karalama kampanyalarının sonu olarak kayda değer.

Toplantılar yoluyla danışma niteliğinde de olsa BK kararları çok önemli. Üyelerinin bireysel olarak toplumu bilgilendirmeleri de pek yararlı.

Ne var ki, başlıca iki olumsuzluk, “bilimsel” olanı gölgeliyor:

- Kurul çalışmaları ve kararları neden saydam değil?

-Kurul önerileri ne ölçüde kabul görüyor ve uygulamaya konuluyor?

Mesela AVM’lerin fazla erken açılması, BK üyelerinin bireysel de olsa ihtiyatlı açıklamaları karşısında, anlaşılır gibi değil. Şu halde saydamlık sorunu, bilim-siyaset ilişkisindeki kopukluğu perdeliyor.

SİYASAL KARAR MEKANİZMASI YOK

“Bu haftaki kabine toplantısında…kararlaştırdık” diyor Erdoğan. Nerede karar? Tek kişi konuşuyor, söylüyor, bütün idari yapı bunu bir talimat gibi alıyor, algılıyor ve uyguluyor. Karar yok, gerekçe yok: Atatürk havalimanı neden lağvedildi soru ve itirazları karşısında, “burayı uluslararası sağlık üssü” yapacağız savunması geliyor. Aslında kabine filan yok. Lağvedilen anayasal kurumların yerine, çok unvanlı kişinin tercihlerinin damgaladığı fiili toplantılar var.

TEK KİŞİ KÜLTÜ TEHLİKESİ

Her şeyi bilen kişi imajı öylesine şırınga etmeye çalışıyor ki yandaş tv kanalları: “Başkan Erdoğan”, maske bezinin kaç kez yıkanabildiğini bile açıklıyor. Parti başkanı-devlet başkanı unvanları, “tek kişi kültü” için kaynaştırılıyor: sadece o kişinin sözleri ve açıklamaları, toplumun bugünü ve geleceği için belirleyici. Hak ve özgürlükleri boğma riski ile yüklü gidişte, sağlıklı toplum ve otoriter yönetim çelişkisi açık.

YÖNETİMİN EL DEĞİŞTİRMESİ

CHP’lilerin, yönetimin eldeğiştirmesi ve demokratik sistem/rejim hedeflerine ilişkin ifadelerini, AKP ve MHP’lilerin darbe söylemine çevirmeleri ne anlama geliyor?

12 Eylül 1980’den sonra şiddet yoluyla ilk darbe, 15 Temmuz 2016’da yapılmak istendi; başarılı olamadı.

15 Temmuz 2016 yaklaşık 9 ay öncesi ve sonrası iki anayasal darbe yapıldı:

-1 Kasım 2015 seçimler bu şekilde yinelendi, 7 Haziran’da seçmen iradesi ortaya çıktığı halde.

-16 Nisan 2017 halkoylaması, baskı ortamında ve meşruluk sorunu gölgesinde yürütüldü.

CHP, DEMOKRATİK ANAYASA ARAYIŞINDA

Hükümetin, kabinenin ve kolektif siyasal karar düzeneğinin bulunmadığı anayasal yapı ve fiili uygulamaların ortaya koyduğu gerçek: yönetim zaafı.

Hedef belli: Yönetilebilir bir ülke için hukuk yoluyla demokrasiyi kurmak.

Bunun yöntemi de açık: Demokratik hukuk devletine Anayasa yoluyla geçilecek; meşru yol ve yöntemlerle ve saydam biçimde. Sonuç olarak, anayasal demokrasi ereğini saptırma girişimi, monokratik yönetimi kalıcı kılmak amacıyla siyasal münavebe yollarını tıkamak için anayasal darbeler zincirini maskeleme çabasından başka bir şey değil.