“Bilim emekçisi beklentisiz çalışır” diyerek romantize edilen emek sömürüsüne karşı çıkmak, bunca zaman saçını süpürge etmişlere haksızlık mıdır, yoksa “Böyle gelmiş ama böyle gitmesin” diyenleri kayırmak mı?

Bilimdeki alınteri

Dr. H. Tuğça Şener

1 Mayıs; işçinin emekçinin bayramı! Ne yazık ki bir yılı aşkın süredir dünya çapında bizi evlere tıkan bu süreçte meydanlarda bir araya gelmemize de mümkün değil. Öte yandan, söz konusu bilim emekçileri olduğunda her ne kadar gerek ülke gerek dünya gelişimine, gerekse toplumların ilerleyişine katkıları yadsınamaz olsa da, takdiri ne yazık ki az görülüyor. Bilim emekçilerine çok görülen takdir bir yana, toplumun bilimle ilgili benimsediği değerlere ilişkin aklımı kurcalayan başka şeyler var bugün:

Örneğin online sınavlara arkadaşlarını sokanların aldığı diplomaya, o diploma ile yaptıkları işe harcadıkları emeğe mi hürmetimiz olmalı yoksa arkadaşlarının sınavlarını yüksek notlarla geçmesine yardımcı olanların yardımseverliğine mi?

Peki, yüksek lisans tezini para karşılığında “tez yazılır”cılara yaptıran yüksek mühendisin de bayramı sayılır mı bu 1 Mayıs?

Doktora tezini hocasına yaptıranların unvanına saygı duymadığımız zaman, kurunun yanında yaş da yanmış oluyor mu? Gerçi nereden bilebiliriz ki bunu yapanların kimler olduğunu?

“Ağabi(!)sinin tezini yazım kılavuzuna göre gözden geçiren, kaynaklar, şekiller ve tabloları düzenleyen, hatta akademik dili de gözden geçiren ve kırmızılı yerleri check edip duruma göre update etmesi” beklenen kardeşimizin emeklerine mi saygı duyacağız bugün; öğrencisinin tezinde kullanacağı model için gerekli verileri doçent arkadaşı ile toplayan hocanın emeğine mi; yoksa Allah'ın rızası ile kimsenin hakkını yememek için çabalayan, dipnot eklemeleri ve sarı ile işaretli yerlerin düzeltmesini yapan, genel olarak tezi gözden geçirerek, eksik bulduğu yerleri danışman hocası ve asistanlarına ileten ve nihayetinde doktora savunmasını başarıyla verip diplomaya sahip olanın emeklerine mi?

Ya vakti zamanında intihal nedir bilinmediği için kopyala yapıştır makaleler vesilesiyle profesör olmuşların emekleri? Alt tarafı tırnak içine almayı unutanlara özel ayrı bir gün var mı yoksa onların emeklerini bir tırnak işareti için yok saymak mı asıl ayıp?

Profesörlük unvanını almak için gerekli şartları kimlerin emeğiyle sağladıklarını bilemez hale geldiğimiz için duyduğumuz kuşkudan utanmamız gerekir mi?
İntihal programlarından geçer sonuç almak için metnin içine görünmeyen anlamsız karakterler yerleştirenlerin emeklerini hiçe mi saymak lazım bu durumda?
Öğrenci ya da stajyerleri projelerinde çalıştırıp sonra yayınladıkları makalede isimlerine yer vermeyenler hangi gruptan sayılıyordur? Peki ya bir projede hiç çalışmadığı halde sırf proje yürütücüsü istediği için makaleye adı yazılanlar, geceleri rahat uyuyor mudur?

Maddiyat, nitelik ve nicelik

Bir de işin nitelik, nicelik ve maddiyat kısmı var tabii. Ek ders gelirini kendisi alırken dersi asistanına anlattıranların da günü bugün mü? Devasa bütçeli projelere devlet desteği alıp elindeki parayı araştırmacılara hükmetmek için yegâne güç ve kamçı olarak kullanan, iş/yaşam dengesi diye bir şey gözetmeksizin tek derdi ‘başarı’ olan ve altındakileri durmaksızın çalışmaya zorlayan hocaların hakkını mı yemiş oluruz eğer “daha iyi çalışma şartları gerekli” dersek? Küçük ölçekli projeler söz konusu olduğunda, aldıkları desteği cebe indirip sonra masrafları makul göstermek için öğrencilerinden kırtasiye fişi toplayanların CV’sinde yazan o harika projeler, hayal mi, gerçek mi, yoksa gerçek olamayacak kadar aşağılık mı?

“Bilim emekçisi beklentisiz çalışır” diyerek romantize edilen emek sömürüsüne karşı çıkmak, bunca zaman saçını süpürge etmişlere haksızlık mıdır, yoksa “böyle gelmiş ama böyle gitmesin” diyenleri kayırmak mı? Kişisel hayatını hiçe sayıp hocasının özel asistanlığını yapanların “tekkeyi bekleyen çorbayı içer” desturuyla ‘emekleri karşılığında’ bir yerlere geldiğini mi düşünmek lazım, yoksa insani ve medeni çalışma koşulları beklentisi zaten ütopik bir olgu mudur akademi için?

Onlarca makalesi olan araştırmacının emeğine saygı duyduğumuz bir gün mü olmalı bugün, yoksa “niceliğe değil niteliğe bakmalı” diyerek değerlendirme kriterlerini nasıl iyileştirebiliriz diye araştıranların mı?

Tabii ki tüm bunlar için söz meclisten dışarı. Türkiye’de olmaz böyle şeyler. Olursa sehven olur, ya iftiradır, ya da yanlış anlaşılmadır. Bahsettiğim örnekler hep farz-ı misal, başka diyarların paradigmaları.

Ben biliyorum, ülkemde emeği takdir edilecek, karşısında ceket iliklenecek, saygıyla anılacak çok araştırmacı ve akademisyen var.

“Sınavlar online diye bize ayna göndermeyin, biz haysiyetli ve çalışkan bireyleriz” diyen öğrenci kardeşlerim, yeri gelince sabaha kadar teleskop başında, laboratuvarda, yerin gelince öğrencisinin yanında ve arkasında duran meslektaşlarım, doğruyu söylemenin ve haklının yanında durmanın bedelini göze almaktan bir an bile imtina etmeyen hocalarım, varsınız biliyorum, siz de kendinizi biliyorsunuz. Emekleriniz için size şükran doluyuz, gününüz kutlu olsun!
Sömürünün bin türlüsünü bin bir farklı kılıfa sokup, en başta da emek sömürüsünü haklı göstermeye çalışanların değil, tüm işçi ve emekçilerin ve canım bilim emekçilerinin günü kutlu olsun!