Bilimkurguda ilk teması merkeze alan romanlar bir başkaldırıştır; statükoyu aşmaya çalışan, eldeki verilerden bilinmeze cevap arayan daima ileriye doğru hareket eden bir devinimdir

Bilimkurgu edebiyatı ve ilk temas

ANIL ÖRÜN

Sinematik evrendeki popülerliğinin aksine edebi türler arasında dışlanan hatta edebiyatın en düşük hâlinin yansıması gibi haksız ithamlarla karşılaşan bilimkurgunun, potansiyel açıdan diğer türlerin aksine sınırsız olabileceği gerçeğini hatırlatarak, türün okurlar tarafından ciddiye alınması için meclise katkı maiyetinde türün temaları ekseninde ilerleyen yazı dizisine başlamak istiyorum.

Başlangıç olarak ilk temas üzerinden seçkin örnekler belirlenmiş olması, rastlantıdan öte mevcut iletişim noksanlığı sorunsalının tür içindeki yansımasının çok önemli bir konumda olmasıyla ilgilidir.

Edebiyat tarihinde diğer canlılarla iletişim örneklerinin birçoğu, onları insanlaştırarak bu bağlantıyı kurmaya çalışır. Bu bir nevi insanmerkezciliğin bir sonucudur. Bunun karşısında olabilecek olası zihinsel empatiyi bilimkurgu yazarları geliştirmeye çalışmış ve salt yok etme içgüdüsü ile hareket eden altı bacaklı, böceğimsi göze sahip bir canavar olarak zihinler içerisinde kalıplamış algıyı yıkmaya çalışarak bu gibi düşünceleri bir araç olarak kullanıp arka planda insanlık tarihinin felsefeden ekonomiye, birçok farklı disiplin alanı içerisinde oluşan sorunların alternatif ve nihai çözüm odaklı cevaplarını bulmaya da çalışmıştır.

1934 yılında yazar Stanley G. Weinbaum tarafından yazılan Bir Mars Destanı (A Martian Odyysey), ilk temas klasik algısının dışına çıkan eserlerin ilk örneklerindendir. Mars gezegeninin keşfi ve koloni kurma fikrinin ciddi olarak tartışıldığı bu vakitlerden 87 sene önce bizlere, örgütlenme modelleri, düşünme mekanizmaları bizlerden farklı şekilde hareket edebilecek diğer canlılarla iletişimin nasıl mümkün olabileceği konusunda Mars seferi sırasında Dünya dışı varlıklar ile kurulan iletişimin nasıl etkileşimler yaratacağını göstermiştir.

bilimkurgu-edebiyati-ve-ilk-temas-878441-1.

1953 yılında yazılan Arthur C. Clarke’ın Çocukluğun Sonu (Childhood’s End) ise ilk temas insanların hükümdarlar diye hitap ettiği Dünya dışı varlıkların ansızın ziyaretleri sonrasında temasını romanın isminden de çıkarım yapabileceğimiz gibi çocukluğunu tamamlayıp olgunluğa geçmeye çalışan dünyanın yaşadığı sancıları bize anlatır.

bilimkurgu-edebiyati-ve-ilk-temas-878442-1.

1959 yılında yayınlanan Stanislaw Lem’in Aden romanı ise kurulacak ilk teması ile beraber toplum nedir sorusunun cevabını bizlere anlatmak isterken, altı kişilik bir mürettebattan oluşan uzay gemisinin kontrolsüz şekilde indikleri Aden adlı gezegen ile olan mücadelesini yansıtır. Gezegen, başlı başına bir roman karakteri ve aynı zamanda benim ve sizler gibi bir okur oluyor.
Mevcudiyeti meçhul bir uygarlığın geride bıraktığı kaynakları bir tarihçi edasıyla ilmek ilmek işleyen Arthur C. Clarke, Rama ile Buluşma (Randezvous with Rama) romanı ilk temas ile başlar, akabinde yazacağı üç tane roman ile bu bilinmezliği bir seriye çevirir ve bu etkileşimin yaratabileceği olası tüm nesnel koşulları bize resmeder.

bilimkurgu-edebiyati-ve-ilk-temas-878446-1.

1974 yılında Jerry Pournelle ve Larry Niven’in beraber kaleme aldıkları Tanrı’nın Gözündeki Zerre (The Mote in God’s Eye)’nin ilk teması altı yüz ışık yılı uzaktaki uzaylı medeniyeti ile girilen etkileşime dair keşfin karşılıklı olarak oluşturabileceği kaotik süreçlerin bir yansımasını bize sunarken farklı yaşam türlerinin kendi nesnel koşullarına dair şahsına münhasır bir panoramasını da gözler önüne seriyor.

bilimkurgu-edebiyati-ve-ilk-temas-878447-1.

1996 yılında Mary Doria Russel, Serçe (The Sparrow) adlı romanında ise Cizvitler yani bir başka deyişle İsa’nın askerleri olarak bilinen topluluk kurulacak ilk temasın öznesi olmuştur. Birleşmiş Milletler veyahut mevcut ülkelerin uzay hava ajanslarını geri planda bırakan bu oluşumun gerçekleştirdiği etkileşimin nasıl gerçekleştirdiğini ve bunun sonuçlarını 40 senelik zaman diliminde birbirine paralel olan iki ayrı anlatıdan keşfederiz.

BİLİNMEZLİĞE KARŞI

Milenyum sonrası ilk temas üzerine yazılmış romanlardan bahsetmemiz gerekirse Liu Cixun’un 2006'da başladığı Üç Cisim Problemi (The Three Body Problems) serisinde, bilimin konu edindiği tüm teorilerden insanlığın cevabını bulmaya çalıştığı felsefi tartışmalara kadar birçok konu ele alınmıştır. Uzun yıllardır uzaya gönderdiğimiz sinyallerin nasıl sonuçlar yaratabileceğini bize trajik olarak anlatır. Bu seriye dair olumsuz yegâne şey, Çince bilmeyenlerin Çince isimlerin cinsiyetine aşina olamamasıdır. Bunu romanın tek kusuru olarak addetmek isterdim ama en nihayetinde bu, benim gibi Çince bilmeyenlerin şansızlığı da olabilir. Uçan arabalar gibi gerçekleşmeyen bazı öngörüler ile değersizleştirilmeye çalışılsa bile yıllar öncesinden telekomünikasyon, robotik cerrahi, internet alışverişi gibi bir sürü teknolojik gelişmelerin yakın gelecek içerisinde gerçekleşeceğini bilimkurgu yazarları tahmin etmiştir.

Bahsedilen romanlar veya niceleri bir başkaldırıştır, statükoyu aşmaya çalışan, eldeki verilerden bilinmeze cevap arayan daima ileriye doğru hareket eden bir devinimdir.

Tarihin, ilk temas fikrini nereye oturtacağı meçhuldür ancak buna dair yazılanlar bizim hikâyemizdir, mevcut düzen içerisinde sindirilmeyen, bizi yönetmeye çalışan burjuva hegemonyasının karşısında aykırı şekilde durabilecek insanlığın geleceği ve evrenin bilinmezliğine karşı cevap bilimkurgu edebiyatın ta kendisidir.