Sağlıklı ve dengeli bir çevrede, barış ve huzur içinde yaşamak haktır. İnsan doğaya karşı sorumluluğu olduğunu kabul etmeli, onurlu ve iyi bir hayat sürme hakkına sahip çıkmalıdır. Yaşam alanlarında sürdürülen sağlığa zararlı faaliyetler başta olmak üzere çevreyle ilgili her bilgiye erişebilmeli ve karar alma süreçlerine katılabilmelidir. Türkiye toplumunun bu hakkı kamu otoriteleri tarafından istikrarlı bir şekilde gasp ediliyor. Kendini halk sağlığına adamış, barış savunucusu bir bilim insanı olan Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun mücadelesi ve başına gelenler, halkın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının, halk için ve halk adına yönetime gelenler tarafından nasıl bile, isteye engellendiğinin açık ve acı tarihini yansıtıyor.

•••

Barış imzacısı olduğu için Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilmeden önce Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışmalarını sürdüren Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Türkiye’nin en büyük sanayi bölgesi olan Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde görülen kanser kaynaklı ölümlerin artışıyla ilgili yaptığı araştırmayla şimşekleri üzerine çekmişti. Hamzaoğlu, Dilovası’nda 10 yıl ve daha uzun süre yaşayanlarda kanser nedeniyle ölme riskinin, 10 yıldan az yaşayanlara göre 4.4 kat daha fazla olduğunu tespit etmişti. Ekonomik gelişme adına doğal kaynakları zehirlemekten imtina etmeyen, dolayısıyla halkın, insanın en temel hakkı olan yaşam hakkını elinden alan bir yönetim anlayışıyla yüz yüze olduğunu göstermişti.

•••

Sonuçlar açıkça ortaya koyuyordu; Dilovası’nda kanserden ölümler Türkiye ve dünya ortalamasının üç kat fazlasıydı. Bölgede sanayi kuruluşlarının kapasite artırmasına ve yeni yatırımların yapılmasına izin vermek; toprağı, suyu, havayı ve halkı zehirlemeye devam etmek demekti. Kapasite artışına da, yeni yatırımlara da izin verildi. Bir halk sağlığı uzmanı olarak Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu araştırmalarını sürdürdü. Dilovası’nda yaşayan annelerin sütünde ve bebeklerin ilk kakasında ağır metaller bulduğunu kamuoyuna açıkladı. Zehirlenme henüz anne karnındayken başlıyordu. Bu korkunç gerçek karşısında dönemin AKP’li belediye başkanı İbrahim Karaosmanoğlu’nun ilk tepkisi Hamzaoğlu’na hakaret etmek oldu: ‘Şarlatan’! Mahkeme, Karaosmanoğlu’na hakaretinden dolayı ceza verse de, Hamzaoğlu’nun Dilovası ile ilgili raporu kamuoyuna açıklamasını tahrik olarak değerlendirdi.

•••

Hamzaoğlu, bilimsel çalışmasını geniş kitlelere ulaştırarak halk arasında panik yaratmayı amaçlamakla suçlandı. İşini olması gerektiği gibi, en iyi şekilde yapma gayreti Kocaeli Üniversitesi tarafından disiplin cezalarıyla ‘takdir edildi’. Sanayinin yarattığı tehlikeleri ortaya koyan çalışmaları nedeniyle defalarca üniversiteden uzaklaştırılmakla tehdit edildi. Halk sağlığının korunması için yaptığı araştırmalarla hekimlik görevini yerine getiren Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’nun elde ettiği sonuçları da muhatabı olan halka paylaşması, bir bilim insanı olarak elbette ki toplumsal sorumluluğunun bir parçasıydı. Sorumluluğun bundan sonraki muhatapları ise, halk sağlığı adına bir an önce çözüme yönelik çalışmaları başlatmakla yükümlü olan hükümet, valilik ve belediyede idi. Ancak işin o ayağı hep eksik kalacak, Hamzaoğlu somut adımlar atmamakta direnen bakanlık ve il yönetimine karşı kanserli hasta ve hayatını kaybetmiş kanser hastası yakınlarına tazminat davası açmaları önerisinde bulunarak mağdur edilen halka hak arayışında da yol göstericilik yapacaktı.

•••

Hayatını bilime, barışa ve öğrencilerine adamış bu değerli hocamız KHK ile çalıştığı okuldan ihraç edildi ama öğrencilerinden kopmadı. Kocaeli Üniversitesi’nden ihraç edilen 19 akademisyenin kurduğu Kocaeli Dayanışma Akademisi’nde derslerine devam etti. Savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu açıklayan Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey üyelerinin gözaltına alınmasına, mesleki sorumluluğu gereği karşı çıktı. “Bilimsel bilginin sahibi toplumun kendisidir” diyerek halk sağlığı için yürüttüğü çalışmaların sarsıcı sonuçlarını paylaştı, kamuoyu ve hükümeti uyardı. Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu 9 Şubat’tan beri göz altında. O çıkıp yine dersini verir; toplumsal, mesleki ve vicdani sorumluluğundan bir adım geri atmaz. Biz de ya yaşam hakkımızı savunan hocamıza sahip çıkar, ya da anne karnında kanser olmaya devam ederiz.