“Ben çobanım” diyenler, bir başka çobanın kösemenleri olabilir. Ve mezbahada kesilmeye giden koyun sürülerini peşinden sürükleyen de kösemendir. Hegel tarihi, mutluluklarımızın kurban edildiği bir mezbaha olarak tanımlıyor. Yoksa bilinciniz sizin kösemeniniz mi? Uyandığınızda kendinizi mezbahada bulabilirsiniz

Bilincinizden sakının!

Gérard de Nerval parkta ıstakozunu gezdirirmiş, başkaları köpeklerini. Ben sokaklarda sürülerimi gezdiriyorum. Yalnız değilim, başkaları da var; herkes sürüsünün peşinden koşturuyor. Aman dikkat edin! Sürüler birbiriyle karışmasın. Ne kadar dikkat edersek edelim, sürüler birbirlerine karışıyor. Ve sorular başlıyor: Ben kimim? Fikirlerim bana mı ait? Yoksa başkaları tarafından mı biçimlendiriliyor? Bir karşılaşma bir başka karşılaşmayı, bir fikir bir başka fikri izliyor, karşılaşmalarla oradan oraya savruluyorum. Kendimle ilgili bir fikrim var mı, yoksa sürüler rastgele karıştıkça, fikir sahibi olduğumu mu sanıyorum? Sorular, birbirini kovalıyor. Fernando Pessoa’nın da aynı dertten mustarip olduğunu öğrenince yalnız olmadığımı anlıyorum: “Kendimle ilgili net bir fikrim yok; hatta fikir sahibi olma fikrinden bile yoksunum. Kendime dair bilincimin bir göçebesiyim. Uykudan ilk uyandığım gün, içimdeki servetin bir parçası olan sürüler dağılıp gitti” (Huzursuzluğun Kitabı, Can Yayınları).

VAY HALİNİZE

Kentin sokaklarında sürülerini güden göçebeleriz. Uykudan uyandığımız gün, hayata atıldığımız gündür. Uykudan uyandığımız gün içinizdeki sürülerinizin dağılıp gittiğine göre kötü hissediyorsunuzdur kendinizi. Sürülerinizi yeniden toplayıp bir araya getiremiyorsanız kaygılanmayın; sürülerinizi yönetmeye talip olan çobanlar olacak her zaman. Bakın, sizi yönetecek bir çoban demiyorum, sürülerinizden bahsediyorum. Tabi toplumun çobanı olduğunu iddia edenler lafı dolandırmadan, doğrudan sizi koyun, toplumu da sürü yerine koyabilirler. Onların sorunu, kendilerini çoban, toplumu da güdülecek bir sürü sanmaları. Ama asıl sorun, bizim onlara inanmamız. Toplumsal bir sürü olmadan önce içimizde sürülerimiz vardı. 'Bilincin göçebesi' olmaktan yorgun düşüp de sürülerinizi bir çobana teslim etmişseniz vay halinize! Toplumun sürüleşmesi, bireyler içlerindeki sürüleri bir çobana teslim ettiğinde başlar.

‘BİLİNCİN GÖÇEBELERİYİZ’

İçimizde sürüler var, çokluk. Pessoa, içimizdeki sürülerden bahsederken, isim vermeden Spinoza’ya dokunuyor. Bir bedenle karşılaştığımızda neler olur?

İçimizdeki sürüler, o bedenin sürüleriyle karşılaşır ve kimi zaman sürülerimiz birleşir, genişlediğimizi, uzamda yayılıp birlikte güçlendiğimizi hissederiz. Ama böyle karşılaşmalar nadirdir, çoğu kez sürülerimiz bir başka bedenin sürüleriyle karşılaştığında dağılıp gidiyor ve kendimizi b.k gibi hissediyoruz.

bilincinizden-sakinin-655274-1.

“Bilinç doğal olarak bir yanılsamanın yeridir. Bilincin doğası öyledir ki, sonuçları ya da etkileri toplar ama nedenleri bilmez” (Deleuze, Spinoza, Norgunk). Kendimizi karşılaşmaların rastlantısallığına bıraktığımızda, 'bilincin göçebeleriyiz' demektir; nedenleri bilmeden sadece sonuçlarla oyalanıyoruz.

Sürülerimiz çoğaldığında sevinçli tutkular, dağılıp gittiğinde kederli tutkularla duygulanıyoruz. Dolayısıyla biz fikirlere sahip olmuyoruz, fikirlerdir bize sahip olan. Ve bilinçli varlıklar olarak 'ben kimim?' sorusuna vereceğiniz yanıtlar kendinize, doğanıza ait değildir, başkaları tarafından şekillendirilmiştir. Tutku (passion) ile edilgen (passive) sözcükleri yakın akrabadır; her ikisi de Latince ‘acı çekmek’ (passio) sözcüğünden türemiştir. Doğamızdan kaynaklanan eylemlerin aksine tutkular edilgendir, dışarıdan biçimlendirilen, tepkisel bir yaşamın belirtileri. Ve bilinç dediğiniz ve sahip olmakla övündüğünüz şey tutkuların eseridir. “Bilinç, genelde, ancak bir bütün kendini daha üstün bir bütüne tabi kılmak istediğinde ortaya çıkar” (Nietzsche).
Ve bilinçli varlıklar olarak bilinçten yorgun düştüğümüzde, yani sürülerimizle baş edemediğimizde, sürülerimizi bir çobana teslim etmemizi bize söyleyen de bilincimizdir. Bu çoban bir yaşam koçu olabilir ya da peşine takıldığınız bir lider. Ve her çoban aslında bir kösemendir. Kösemen, sürünün önünde giderek ona kılavuzluk eden ve çobana yardımcı olan koçtur. “Ben çobanım” diyenler, bir başka çobanın kösemenleri olabilir. Ve mezbahada kesilmeye giden koyun sürülerini peşinden sürükleyen de kösemendir. Hegel tarihi, mutluluklarımızın kurban edildiği bir mezbaha olarak tanımlıyor. Yoksa bilinciniz sizin kösemeniniz mi? Uyandığınızda kendinizi mezbahada bulabilirsiniz. Bilincinizden sakının!

cukurda-defineci-avi-540867-1.