Ali Oktay Özbayrak İlk kitabı Tekme Tokatlı Şehir Rehberi ile geniş bir okur kitlesine ulaşan ve Notre Dame de Sion 2019 Edebiyat Ödülleri’nde Mansiyon Ödülü’ne layık görülen Mevsim Yenice, Bilinmeyen Sular’la okurun karşısında. Su, önüne herhangi bir engel çıkmadığı müddetçe nasıl akıp gidiyorsa, biriktiği düzlükte bile kök salıp tutunamıyorsa Bilinmeyen Sular’da yer alan öyküler de […]

Bilinmeyen Sular’ın kıyısından

Ali Oktay Özbayrak

İlk kitabı Tekme Tokatlı Şehir Rehberi ile geniş bir okur kitlesine ulaşan ve Notre Dame de Sion 2019 Edebiyat Ödülleri’nde Mansiyon Ödülü’ne layık görülen Mevsim Yenice, Bilinmeyen Sular’la okurun karşısında.

Su, önüne herhangi bir engel çıkmadığı müddetçe nasıl akıp gidiyorsa, biriktiği düzlükte bile kök salıp tutunamıyorsa Bilinmeyen Sular’da yer alan öyküler de bir yere ait olamamanın sancısıdır… İnsan, bulunduğu yere bir çınar ağacı gibi kök salmak için didinir fakat özellikle modern zamanlardan itibaren kendini, benliğini, değerlerini, geleneklerini kaybetmeye başlamış, tutunamama ve ait hissedememe kavramlarıyla özdeşleşmiştir. Salt değerlerini, geleneklerini kaybetme ifademiz bir açıdan yanlış bulunabilir. O yüzden şunu eklemekte fayda var, insan belki de kalıcı olmanın anlamsızlığını keşfetmiş, değer algılarını değiştirmeye başlamıştır. Bundan dolayı biraz kararsız, biraz ne yapacağını bilemeyen bir ruh haline bürünmüş, benlik arayışında kendisine dair her şeyini yitirmeye başlamış ve bir bilinmezliğe doğru yola koyulmuştur. Bilinmeyen Sular da tam olarak merkezine bu durumu almış bir kitap. İsminden mülhem; ait olamamanın, bir yere tutunamamanın hikâyesi.

Mevsim Yenice, ilk kitabının merkezine kapanmamış defterleri, erken olgunlaşmak zorunda kalmış ve deliliğin kıyısında dolanan karakterleri koymuştu; öykü atmosferi, diyaloglardaki başarısı ile de okurun gözbebeği bir yazar haline gelmişti. Bilinmeyen Sular’da ise yeni bir yola giriyor. Atmosferleri, diyalogları son derece sağlam ama bu sefer karakterden ziyade meselelerine ağırlık vermiş. İlk kitapta deliliğin kıyısındaki karakterler fazla sivrilmişti, Bilinmeyen Sular’da ait olamama meselesinin öne çıkmasıyla karakterler biraz daha geride. İlk kitaptaki ironik dil de meseleyi destekleyen, atmosferi şekillendiren yeni bir dile bırakıyor. Böylece yazar, kendine yeni bir yatak bularak gürül gürül akan yeni bir hikâye yakalamayı başarmış.

Herkese seslenen bir kitap

On öyküden oluşan kitap, birinci tekil şahısın ağzından anlatılmakta; bu tekil anlatıcıdan çıkarak kurduğu dil evreninde okuru direkt öykü atmosferinin içine sokmayı başaran yazar, diyalog oluşturmadaki gücüyle okuru öykü boyunca diri tutmayı başarıyor. Oyunlar üzerinden kurguladığı öykülerinde de diğer öykülerinde de merak unsurunu eksik etmiyor ve daima yeni kapılar aralıyor. Mevsim Yenice’nin bir diğer başarısı da öykülerini evrensel zeminde kurması. Tim Parks’ın “Bir kitap gerçekten iyiyse dünyanın her yerinde herkese seslenecektir” sözü, bu öykülerde karşılığını buluyor. Gerek oluşturulan mekânlar, gerek kullanılan isimler son derece iyi düşünülmüş. Bu kitaptaki kimse hiçbir yere ait değil…

Baba-oğul meselesini ve çocuğa verilen değer karmaşasını işlediği Bilinmeyen Sular öyküsü, itibar kaybını merkeze alarak bir ressamın hayatı üzerinden kurguladığı Bataklık Balığı öyküsü de ait olamama kavramı üzerinden derinlikli okumaların yapılabileceği öyküler. İlk kitabında olduğu gibi her öyküsü nitelikli okura kendini yeniden açacaktır. “Çünkü itibar da dedi, tıpkı bu fincan gibi sessizce yere düşer, paramparça olup dağılır.” Ressamın yaptığı tablolara kahve dökülmesi, tükenmişlik sendromu, hayal kırıklığı ekseninde öyküye yerleştirilmiş tüm motifler, yazarın meselesini destekliyor. Bataklık balığı resmindeki unsur ülkesinin itibarına yapılmış bir göndermeyken, Azize Brigid bir başka gönderme. Mitler, inanışlar Mevsim Yenice öyküsünü daima besliyor ama öykünün içinde çığlık çığlığa bağırmıyor. Tekme Tokatlı Şehir Rehberi’ndeki Açık Arttırma öyküsünde olduğu gibi Bilinmeayen Sular’da da Bataklık Balığı öyküsü yazarın meselelerine tablo altı öykülerden bakmaya devam ettiğini de gösteriyor. Bu da öyküsünü katmanlı okumalara açık hale getiriyor ve değerini artırıyor.

Kırk Saniye; ait olamama kavramının incelikle işlendiği iyi bir öykü. Basit gibi görünen bir meselenin etrafında yazarın ustalığını, odaklandığı meselelere farklı perspektiflerden bakabildiğini gösteriyor. Bir çocuğun kuşları çatıya hapsetmesi, yeni bir mekâna alıştırdığını sanması ve acı bir son… Zorla itaat ya da aitlik; hiç düşünemeyeceğin bir sürece evrilir. Yamaç, öyküsünde eskiye dair anıların yeniden yaratılması durumunda ne olacağı irdeleniyor. Fotoğraflar geçmişe dair bir aidiyet taşırken, değişim anıların yeniden hikâye edilmesi üzerinden veriliyor. İnsanın kendine yeni bir geçmiş yaratması da aidiyetle ilişkilendiriliyor.

Dostlar Böyle Yapar Çünkü, gitmekle kalmak arasındaki çizgide ilerlerken; Bir Yere Kadar öyküsü hafızanın yer değiştirmesine vurgu yapıyor. Aitlik kavramı bu sefer bellek üstünden irdeleniyor. C Blok Daire 10’da yeni bir yere tutunma çabası, tayin olmuş bir görevlinin ve gidilen yerden başka bir yere göçen çocuğun gözünden veriliyor.

Son öykü ise insanın Tanrı ile hesaplaşmasının öyküsü. İnsan, bu dünyaya ait midir yoksa ait olduğu yerden uzak mı düşmüştür sorusunun cevabı yüzyıllardır tartışmalıdır. İnsanın, ait olduğu yahut sürüldüğü yerde Tanrı tarafından gözetlenmesinin öyküsü Göründüğünden Daha Uzak olarak karşımıza çıkıyor.

Katmanlı öyküler

Mevsim Yenice; aitlik meselesine farklı pencerelerden bakıyor ve her pencerede oraya özel bir atmosfer oluşuyor. Diyalogları, öykü dili son derece başarılı. Her öykünün motifleri incelikle yerleştirilmiş; ne sırıtıyor ne de bas bas buradayım diye bağırıyor. Daha önceki öyküleri gibi katmanlardan oluşmakta ve okur atmosfere girdiği an öyküler de kendini açmaya başlıyor.

Öykülerin müzik ve resimle olan bağları apayrı bir inceleme konusu olsa da sanatın tüm dallarına göndermeler yapmasıyla ayrı bir okuma deneyimi sunuyor. Her öykünün başında Pink Floyd’dan alıntılar mevcut. Bu parçalar salt bir alıntıdan ziyade öykülere açılan bir kapı. Şarkıların aralanmasıyla başlayan öykü atmosferi son bulduğunda kitabın bir dinleme listesi oluşuyor. Kitap kapansa da müzik hiç susmuyor, atmosfer kaybolmuyor. Pink Floyd gibi köklü bir grup arkada çalarken, öyküler bir başka boyutta yeniden canlanıyor.

Görünen o ki Bilinmeyen Sular’ın meselesi aidiyetsizlik olsa da Mevsim Yenice sağlam kurgusu ve duruşuyla Türk edebiyatına kök salmaya başlamış yazarlardan. Ve bu kök her geçen gün daha da derine gidiyor.