Google Play Store
App Store

İmralı ziyaretinin yankıları sürüyor. Sürecin iktidarın yeni bir siyasal cephe açma hamlesi olduğunu söyleyen Siyaset Bilimci Korkmaz, “Risk, Anayasa sürecinin açılımla oldubittiye getirilip, otoriter yönetimin konsolide edilmesi” dedi.

Bilinmeyeni çok ‘açılım’ denklemi
Geçtiğimiz gün DEM Parti vekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan İmralı Adası’nda Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmişti. (Fotoğraf: MA)

Politika Servisi

Saray rejiminin başlattığı ‘çözüm sürecine’ ilişkin gelişmeler sürüyor. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ‘Abdullah Öcalan Meclis’te konuşsun’ çağrılarıyla başlayan süreç, geçtiğimiz günlerde DEM Parti heyetinin İmralı adası ziyareti ile somutlaşmaya başladı.

DEM Parti vekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder de yaptığı açıklama ile PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın sürece olumlu baktığını ve gerekli desteği vermek için hazır olduğunu iletti.

Yaklaşık 4 aylık süre içerisinde kayyumların arttığı, Anayasa tartışmalarının palazlandırıldığı, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha aday olacağı söylentileri arasında yürütülen süreç yeni bir evreye İmralı ziyareti ile girdi.

Muhalefetin ilk tepkisi şeffaflık uyarıları olurken iktidar bloku ise Öcalan’ın açıklamalarını olumlu karşıladı.

Saray cephesinden ilk değerlendirmeyi Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz yaptı. Yılmaz, burada yaptığı konuşmada, Bahçeli’ye desteklerini sundu. Konuşmasında terör vurgusu yapan Yılmaz şöyle konuştu:

"Sayın Bahçeli'nin perspektifi çok açık. Terörsüz ve huzurlu bir Türkiye. Sayın Cumhurbaşkanı'mızın ortaya koyduğu vizyonu da biliyorsunuz. Terörün varlığı demokratik siyaseti zehirliyor. Terörün başladığı yerde demokratik siyaset bitiyor. Terörün gölgesi siyasi partiler üzerinde olduğu sürece gerçek anlamda demokratik siyasetten bahsetmeniz mümkün değil. Önümüzdeki süreçlerde gelişmeleri hep birlikte takip edeceğiz"

BASINA ŞİMDİLİK BİLGİ VERİLMEYECEK

İmralı'da PKK lideri Abdullah Öcalan'ı ziyaret eden DEM Parti heyetindeki Van Milletvekili Pervin Buldan ve İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, de yazılı açıklamada bulundu.

Yapılan açıklamada, "Sürecin hassasiyeti nedeniyle, belli bir olgunluğa ulaşana kadar basına bilgilendirme yapamayacağız" denildi. Açıklamada, "Bu karar bir şeyleri saklamak anlamına gelmiyor; aksine yürüteceğimiz görüşmelere saygının bir gereği" ifadeleri kullanıldı.

UMUTLUYUZ AÇIKLAMASI

Açıklamada, "Ancak tek bir cümle kurmak gerekirse, önceki süreçlerden çok daha umutlu olduğumuzu söyleyebiliriz" vurgusu yapıldı. Öte yandan açıklamada "Yeni senede heyet olarak kapsamlı bir açıklama yapacağız" denildi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yücel de yaptığı basın toplantısında gelişmeleri değerlendirdi.  Çözüm yeri olarak TBMM'yi işaret eden Yücel, “Sayın Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder'in açıklamalarını takip ettik. Kendileri, bizden de randevu isteyeceklerini belirttiler. Biz, prensip olarak tüm siyasi partilerle diyalog zeminindeyiz. Başından beri çözüm yerinin TBMM olması gerektiğini, sürecin şeffaf yürütülmesi gerektiğini savunuyoruz. Ziyaret yapıldığı taktirde, daha detaylı bir görüşme olursa, bunu partimizin yetkili kurullarında görüşüp kamuoyuna tavrımızı detaylı bir şekilde açıklarız" ifadelerini kullandı.

1 Ekim’den bu yana gelinen süreci Siyaset Bilimci Seren Selvin Korkmaz değerlendirdi. Sürecin hala çok fazla bilinmezliğinin olduğunu söyleyen Korkmaz, “1 Ekim’den itibaren ‘yeni bir açılım’ sinyalleri veren Cumhur İttifakının bu yönelimi, yeni bir siyasal zemin inşasının bir yöntemi olarak karşımızda” ifadelerini kullandı.

“Dolayısıyla bugünden bakınca şunu söyleyebiliriz; Bahçeli ve Erdoğan’ın Kürt siyasi hareketine yaptığı çağrı da iki itici güç etkili oldu” diyen Korkmaz şöyle konuştu:

“Bunlardan birincisi Cumhur İttifakı’nın siyaset sahnesindeki sıkışmışlığı. 2023 ve 2024 seçimleri ile görünür bir biçimde oy kaybına uğrayan ve toplumsal desteğini yitirmeye başlayan bu ittifakın yeni bir hamle ihtiyacı doğdu. Cumhur İttifakı içerisinde de güç dengesinin değişmeye başlaması bu ihtiyaca yönelik adım atma gerekliliğini ortaya çıkardı.  İkinci itici güç ise geçtiğimiz yıldan bu yana Ortadoğu’daki dengeleri değiştiren gelişmeler oldu. Suriye’de kısa süre içerisinde gerçekleşen rejimin düşüşü bu süreci hızlandırdı. Bu durum iktidar blokunu içeride Kürtlerle anlaşma yoluna itti. Yeni bir siyasal zemin inşası da bu şartlarda yaratıldı aslında. Öcalan’ın bahsettiği Bahçeli ve Erdoğan paradigması da bir nevi burayı işaret ediyor.

OTORİTER REJİMİN YENİ HAMLESİ

Öte yandan 2010’larda başlayan çözüm süreci ile bugünkü süreç arasındaki en önemli fark ülkenin demokratikleşme sorunu olarak karşımızda. Geçmişte demokratikleşme ajandasıyla sunulan süreç bugün daha fazla otoriterleşen bir iktidarın yeni bir hamlesi olarak karşımıza çıkıyor.

Ülkenin en büyük sorunlarından olan Kürt sorununa siyah ya da beyaz bakmak doğru bir yaklaşım olmayabilir. Bu açıdan yaşanan gelişmelerde riskleri görmek ve süreci doğru yönetmek çok önemli. Bu noktada da süreç çok daha kırılgan bir noktada. Buradaki en önemli risk, olası bir anaysa değişikliğinin de paralel yürütülmesi. Bu anayasa süreci açılımla birlikte oldubittiye getirilip, otoriter yönetimi konsolide edecek bir duruma sebep olabilir.

Ayrıca içerisi kadar Ortadoğu planındaki bilinmezlikler de bir hayli fazla ve ‘Kürt sorununun çözümü’ Suriye’deki gelişmelerle hem iç içe geçmiş, hem de bu gelişmelere paralel yürüyecek bir süreç. Şimdiye kadar yaratılan dış tehdit algısı, 3’üncü dünya savaşı söylemleri seçmen davranışını ve algısını mobilize etmeyi kolaylaştıran araçlar. Öte yandan CHP başta olmak üzere muhalefet partilerinin bu yaklaşım konusunda eksik kaldığını söylemek mümkün. Muhalefetin iktidarın baskıcı politikaları karşısında süreçten de şüphe duyması haklı ancak Kürt sorununa dair bir henüz ciddi bir perspektifleri de yok. Alternatif geliştirilemeyen koşullar da iktidara bu anlamda alan açıyor.”