Filmlerin yaratıcıları yer aldığı en önemli yarışma platformunda bir jüri başkanının yapmış olduğu konuşma ile “bazı gürühlar”, “ucuz eleştiri”, “gündelik siyasetin nesnesi haline getirilmeye çalışıldığı” gibi sert bir üslup kullanması sorunludur. Yapmış olduğu eleştirinin muhatabı kimdir? Filmleriyle yarışmada yer alan ve ödül verilmeyen diğer sinemacılar mı?

Bilmemek, bilememek, bilinmezlik üzerinden 56. Altın Portakal Film Festivali

Emine Uçar İlbuğa

Kuşkusuz Antalya Altın Portakal Film Festivali hem Türkiye’nin en uzun soluklu hem de en tartışmalı festivallerinden birisi. Festivalin değişen belediyelerle yaşadığı sorunlar, siyasilerin festival üzerinden yürüttüğü politikalar, her yeni yönetimle getirilen yenilikler ya da geriye dönüşler gibi, her yıl seçilen jüriler, jürilerin aldıkları kararlar, festivale davet edilen konuklar ve gösterime giren filmler nedeniyle çoğu zaman festival öncesi ve sonrası tartışmalar sürüp gitmektedir. Bu yazıda festivalin olumlu yanlarına olduğu gibi, aynı zamanda sorunlu yanlarına da dikkat çekmek istiyorum.

Dört salonda festival

Öncelikle bu yıl Festival Direktörü Ahmet Boyacıoğlu ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in festival başkanlığında 56. Altın Portakal Film Festivali’nin uzun zamandır festivalden uzak kalan Antalyalıları “Öze Dönüş” adı altında korteji, halka açık açılış ve kapanış törenleri, film gösterimleri ve sonrası yapılan söyleşileri ile yeniden heyecanlandırmayı başardığını belirtmek gerekir. Ancak festivale Antalyalı sinemaseverlerin yoğun ilgi göstermesi konusuna bir başka perspektiften de yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Festivalin daha ilk gününde çoğu filmler için biletlerin bitmesi ve film gösterimleri boyunca sadece yarışma filmlerine değil, kısa ve belgeseller gibi, söyleşiler için de oluşan uzun kuyruklar festivale gösterilen ilginin yoğun olduğu anlayışını desteklemektedir. Bu göreceli doğru filmlerin gösterildiği sinema salonları üzerinden değerlendirildiğinde ise farklı bir resim ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu yıl filmlerin gösterimi sadece Migros AVM’de yer alan Cinemaximum’da iki küçük salon ile AKM’de Aspendos ve Perge salonları ile sınırlıydı. Dolayısıyla galaların Aspendos’ta söyleşi, kısa film ve belgesellerin Perge salonunda, filmlerin tekrarları, özel gösterimler ve yabancı filmlerin de Cinemaximum’da gösterimlerinin yapılması biletlerin erken bitmesine neden oldu. Antalya gibi iki milyonu aşkın bir nüfusa sahip kentte film gösterimleri ve etkinlikler sadece dört sinema salonunda gerçekleştirildi.

Dört film öne çıktı

İkinci olarak festival jürisinin filmlerin değerlendirilmesinde aldıkları subjektif kararlar üzerinden yürütülen tartışmalar konusu. Tartışma festival kapsamında yer alan diğer uluslararası, kısa, belgesel, Film-Yön ve Siyad jürilerinin kararlarından ziyade ulusal jürinin kararları ve festival gecesinde jüri başkanının yapmış olduğu konuşma üzerinde yoğunluklu olarak yürütüldü. Genel olarak Adana Altın Koza ve Antalya Film Festivali kapsamında ulusal sinema seçkisine bakıldığında Türk sineması adına kısır bir döngüye girildiği, filmlerin önemli bölümünün vasatın altında kaldığı ve ele aldıkları konuyu filmsel bir dile dökmekte zorlandıkları görülmektedir. Buna karşın bu festivalde Leyla Yılmaz (Bilmemek), Ümit Ünal (Aşk, Büyü vs.), Kıvanç Sezer (Küçük Şeyler) ve Onur Ünlü (Topal Şükran’ın Maceraları) gibi yönetmenlerin filmleri içeriği, senaryosu, oyuncu yönetimi, kurgusu ve estetik dili ile öne çıkan filmlerdi ve bu filmlere izleyicilerin gösterdiği ilgi de bunu açıkça gösterdi. Çünkü her festivalde film gösterimi sonrası salonda ve söyleşilerde filmlerin izleyicilerde uyandırdığı olumlu ya da olumsuz duygulanımın dışavurumu görülür. Ve bu ilgi birebir olmasa da çoğu zaman jürinin kararları ile örtüşür.

Zeki Demirkubuz’dan ters köşe

Buna karşın ödül töreninde açıklanan sonuç hem eleştirmenleri hem izleyicileri şaşırttı. Çünkü heyecanla ödül töreni sonuçlarını bekleyen film ekiplerini hedef alan bir konuşma ve ödüllerin beklentilerin çok altında olan bir filme büyük bir övgü ile dağıtılması, hatta gece yarısı festival yönetmeliğinde değişiklik yapmaya kadar gidecek bir ısrar üzerinden aynı filmin diğer dallarda da ödüle layık görülmesi birçok film yazarı, eleştirmen ve izleyiciyi rahatsız etti, şaşırttı ve sosyal medya, gazete köşeleri, youtube kanallarında bu yönde haklı eleştiriler de yerini buldu. Bu eleştirilerin odak noktası ise jüri başkanı Zeki Demirkubuz’un bu kararla birilerini ters köşe yapmasıydı. Ne yazık ki bu konuda herhangi bir açıklama şu ana kadar yapılmadı, ancak bu bir film festivali ise kişisel hesaplaşmalar ve kişisel çatışmaların yeri olmamalıdır. Çünkü büyük emeklerle yapılan filmlerin yaratıcıları ve emekçilerinin yer aldığı en önemli yarışma platformunda bir jüri başkanının yapmış olduğu konuşma ile “bazı gürühlar”, “ucuz eleştiri”, “gündelik siyasetin nesnesi haline getirilmeye çalışıldığı” gibi sert bir üslup kullanması sorunludur. Yapmış olduğu eleştirinin muhatabı kimdir? Filmleriyle yarışmada yer alan ve ödül verilmeyen diğer sinemacılar mı?

Jürinin değerlendirme ölçütleri

Üçüncü olarak festivalde yer alan filmlerin hem jüri hem de farklı platformlarda yapılan değerlendirme kıstasları da önemli bir sorun. Bir filmin eleştirisi eğer jüri başkanının “yaşamın doğasını, geçmişi, geride bıraktıklarımızı, ölümü, mezarı hatırlatan, bir parça olsun kendimize gelmemizi sağlayan, zaman ruhunun izini süren, aşkın bir film izledik. Gözlerimiz yaşardı, boğazımız düğümlendi ve çok heyecanlandık” ifadesinde yer verdiği gibi tamamen subjektif ve filmin jüri üyeleri üzerinde yarattığı duygusal etkilenim mi filmin değerlendirilmesinde önemli? Festival jürisinin filmleri değerlendirmesinin başka ölçütleri yok mudur?

Kadının sesi yok

Ayrıca geçen yıl Cannes Film Festivali’nde başlayan ve daha sonra Berlin, Venedik gibi uluslararası festivallerin de dahil olduğu sinema sektöründe cinsiyet eşitliğinin sağlanması kapsamında sürdürülen 5050X2020 hareketi olarak Cinsiyet Eşitliği ve Katılım Taahhütnamesi Altın Portakal Film Festivali tarafından da imzalanmış ve bu bilgi festival öncesi basın üzerinden duyurulmuştu. Ne yazık ki atılan bu imzaya karşın 56. Altın Portakal Film Festivali kapsamında kadınların sinema alanında güçlendirilmesi yönünde anlamlı bir desteğin jüri tarafından dikkate alınmaması, Türkiye’de insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları vs. birçok alanda uluslararası platformlarda atılan imzalarda olduğu gibi bir karşılığının olmaması üzücü. Bununla birlikte yönetmeni gibi, film ekibinin de önemli bölümünün kadınlardan oluştuğu Leyla Yılmaz’ın Bilmemek adlı filmi (Burada Maryna Er Gorbach ve Mehmet Bahadır Er’in birlikte yönetmenliğini üstlendikleri Omar ve Biz filmini de anmak gerekir) İzleyici Ödülü almıştır. Bu ödül jüri yerine izleyicilerin kadınların sinema alanında desteklenmesine katkı sunması bakımından önemlidir ve verilen ödülü daha değerli kılmaktadır.

‘Öze Dönüş’ en büyük kazanım

Sonuç olarak 56. Altın Portakal Film Festivali tüm eleştirilere ve sorunlara karşın Türkiye’nin en uzun soluklu festivalidir. Siyasi nedenlerle Menderes Türel döneminde 54‘üncü ve 55‘inci Uluslararası Antalya Film Festivali‘nde ‚Ulusal Yarışma‘ kategorisinin kaldırılmasının ardından, İstanbul‘da yönetmen Kaan Müjdeci öncülüğünde, birçok sinemacının da özverili desteğiyle bir gün mutlaka öze dönüş umudu taşıyarak düzenledikleri ‚Ulusal Yarışma‘ nın Antalya’da yeniden başlaması gibi, festivalin eski heykeline ve festivalle özleşmiş ismine kavuşması bu yılki festivalin en büyük kazanımı olmuştur.
Yazıyı Ümit Ünal’ın Sinan Yusufoğlu ile independentturkish.com sitesinde yapmış olduğu röportajda jüri üyelerine ilişkin değerlendirmesi ile bitirmek istiyorum: “Kararlara itirazım yok. Ama defalarca jüri üyesi olmuş ve iki kez jüri başkanlığı yapmış biri olarak şunu söyleyebilirim: Sanatçı işini yaparken öznel olmak zorundadır, nesnel sanat olmaz. Ama jürilik gibi bir kamu görevi üstlendiğinde nesnel olmaya gayret etmelidir. Kimi sanatçılardan kurulu jüriler bunu başarır, kimi feci şekilde sınıfta kalır.”

cukurda-defineci-avi-540867-1.