Ülkece geliştirdiğimiz en muhteşem şey büyük ihtimalle iktidar ve çevresinin çıkar ağı. Nerede bir şey oluyorsa zaten mutlaka bu durumdan cukkalanan bir tayfa oluyor. Kader kısmet, o tayfa da hep aynı ekipten oluyor. 5’li Daltonlar misali ekip var mesela. Dünyada en çok devlet ihalesi alan isimler arasındalar. Dünyada ihale almada lideriz ama nasıl oluyorsa hizmet olarak pek bir şey göremiyoruz. Yapılan çoğu mega proje kamu bankalarından acayip krediler alınarak yapılıyor. Malum şirketler zaten vergi filan da çok ödemiyor. Zaten genelde vergilerine de af geliyor, bir de üstüne “geçiş garantisi” adında yüzyılın deli Dumrul haracının güncel hali vatandaşın cebine elini sokuyor. Orada bir yol var uzaktan, geçmesek de görmesek de o yol bizim ödememizdir. Geçiş garantisi denen şey de insaflı bir bağlamda değil zaten. Mesela bir yoldan normalde ortalama 3 araba geçiyorsa, garantiyi 20 arabalık veriyoruz. Çünkü şirketler kazansın. İşçiler deseniz, o kısmı da bizim ülkede çok iyi. Öncelikle grev yasak. Hak aramak yasak. Hatta neredeyse ölmek bile yasak.

Hadi işçileri bıraktık kenara, geleceğimiz gençler ne durumda? Gençler bitmiş maalesef. Ülkenin en iyi üniversitelerinden birine ısrarla kayyum atandı. 6 ayı aşkın süredir kayyumlana kayyumlana bir hal oldu öğrenciler. İstemedikleri, tanımadıkları bir saçmalığın parçası oldular birden bire. Daha hayatlarının baharında bizi yöneten “idare”nin (çünkü gerçekten de bu sadece durumu “idare” edebilen bir sistem) vizyonsuz gelecek planlarında kendilerine bir yer bulmaya çalışırken manen boğuluyorlar. Ha zaten madden de aynı şey mümkün. Gazeteciyseniz, öğrenciyseniz her an boynunuza bir diz gelebilir. Devletin sizi korumak için görevli birimleri zaten sizin düşman olduğunuzu düşünüyor. Gün geliyor, okulunuzun içine bile giremiyorsunuz. Çünkü kayyumun kayyumları gençlerden ve ülkenin geleceğinden çok daha önemli.

Hadi diyelim düz vatandaşsınız. Artık sizin için durum daha da zor. Şaka maka eskiyi aratan zam yağmuru altında, verginin vergisini bile düşünen bir açgözlü idareyle, kendileri bir tekerleğini bile alamayacağımız koltukları ısıtmalı onlarca arabalık konvoylarda gezerken, size ancak çöp karıştırmak ve hâlâ hayatta kaldığınız için şükretmek düşer. Belki yakında şükür vergisi adı altında ülke vatandaşlarından hayatta kaldıkları için de bir vergi tahsil edilebilir. Nasıl olsa hiçbir şey kimsenin umurunda değil. Ülke güzel bir şekilde dibin de dibine otururken, sağdan soldan müsilajlayan, siyaset, mafya, rant, çöküntü ağları içinde vıcık vıcık bir geleceğe, her tarafımız örümcek ağı içinde ilerlemeye çalışıyoruz. Gerçekten de şükür vergisi iyi olabilir.

Hadi bir yandan bunlar olurken bir yandan da zamanda ileriye ama medeniyette geriye doğru hızlı bir şekilde ilerlememizi de kimse durduramıyor. Medeni kanuna atarlanan bıyıklılar, hak hukuk bilmeyen bıyıklılar, müziği yasaklayan bıyıklılar derken bir bıyık modasında sona doğru yaklaşıyoruz galiba. Çünkü bu kadar gerici bir yaklaşımın devamında artık yüz tüylerimiz kontrolden çıkacak ve ilkel mağara bireylerine dönüşeceğiz.

İlkellik demişken, dünyanın sayılı doğal güzelliklerine sahip medeniyetlere beşik olmuş şu güzel coğrafyayı da vahşiler gibi ısrarla katlettiğimizi de unutmayalım. Sadece doğa da değil, tarihimizi de, geçmişimizi de yok ederek geleceğe doğru geri geri ilerliyoruz.

Sonra ülkenizin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı çıkar, utanmadan ya da sıkılmadan, elektrik ve doğalgaza yapılan zamlara ilişkin konuşup. Zamların dışa bağımlılık nedeniyle gerçekleştiğini, “Türk ekonomisiyle ilgisi olmadığını” savunur. Aslında böyle bir yeterliliğe sahip bir bireyin bakan olması bile umut verici. Şükür vergisi bize şart.