“Polislerden çocuklara çığlık atma eğitimi.” Mevzu Ankara’da Yenimahalle Belediyesi’nin kreşinde geçiyor: Haber şöyle sunuldu; (FOX TV) “Polis memurları çocuklara tehlike anında yapılması gerekenleri anlatıp çığlık atmayı öğretti.” Bir çocuğun karşısına çıktığında bizzat tehlike unsuru olan polisler; bir salona doldurulmuş 4-5 yaşında çocuklara tehlike anında bağırmayı öğretiyor.

Polis: Biri sizi zorla arabaya bindirmek istedi; çığlık atın demiştim, di mi?

Çığlık eğitimi konusunda emir büyük yerden. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam aylar önce, tedbir niyetine: “Annelerin çocuklarına çığlık atmayı öğretmeleri gerekiyor,” demişti.

Çocuklar biraz büyüyüp sokakta sesini yükseltince, bizzat polis zoruyla arabaya bindiriliyorlar zaten. Gözaltına almak üzere, darp ederek, sürükleyerek, ters kelepçe takılarak, küfür, tehdit edilerek…

Polis kreşte çığlık atma eğitimi verirken, 4 - 5 yaşında bir çocuk soruyor:

-Neden biber gazı sıkıyorsunuz?

Ne diyelim, şimdiki çocuklar harika! Polis afallıyor, cevap bulamıyor: “Onu ayrıca ikimiz konuşalım!!!”  Çocuklar büyüyüp yüksek sesle soru sorunca, polisin “ayrıca ikimiz konuşalım” dediği durum, polis sorgusu olarak vuku buluyor…

2009 Ocak ayında, Urfa’da İbrahim Halil Çoban adlı 17 yaşında bir çocuk, internet kafeden çıkıp bisikletiyle evine dönerken polisin dur ihtarına uymadığı “gerekçesiyle” vuruldu. Polisin dur ihtarı, aslında vuracağının ihbarı, bunu her seferinde kanıtlıyorlar. İbrahim’in annesi, polisten merhamet beklemiyor zaten: “Madem durmadı, yakalayıp dövseydiniz, elini-ayağını kırsaydınız, illa vurmak istiyorsanız ayağına sıksaydınız ama öldürmeseydiniz.”

İbrahim’in öldürülmesinden 9 ay sonra polisler Urfa’da bir okula gitti. İlköğretim çağındaki çocuklara, “çocuk polis kimliği” dağıtmak üzere. (Samanyolu TV) Görüntü: Bir sınıfa girmiş, polis amca rolü yapan polisler… Çocukların dersleriyle ilgileniyor, defterlerine bakıyor, başlarını okşuyor, iki yanaklarından öpüyorlar. İzlerken, televizyon ekranına kolunu daldırıp çocukları oradan kurtarası geliyor insanın.

Polisler sınıfta konuşma yapıyor: “Çocuklarımıza küçük küçük öğütlerimizden ibaret olan çocuk polis kimliklerini vermek suretiyle geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza diyoruz ki, polisleri tanıyınız ve onun bir arkadaşınız olduğunu biliniz.” Mesleklerinin temel amacının suç meydana gelmeden harekete geçmek olduğunu söylüyorlar. (Vur emri bunun örneği mi?) Çocuklara polis amblemli çocuk polis kimliği dağıtırken, “Emniyet müdürümüz ailelere mektup yazdı” diye belirtiyorlar. Kimlikleri dağıtan,  çocuklara mektubu da verip, “Bunu da babana ver” diyor. Haberin sonunda, çocuklar bir araya toplanmış, ellerindeki polis kimlikleri havada sallattırılarak, bir karne coşkusu portresi yaratılmaya çalışılmış. Polisler çocuklarla birlikte kameraya el sallayarak: “Polisleri tanıyınız ve onun bir arkadaşınız olduğunu biliniz” der gibi gülümsüyor!

Daha 9 ay önce dur ihtarına uymadığı ‘için’ bir çocuğun polis tarafından öldürüldüğü şehrin çocukları o akşam emniyet teşkilatı tarafından, evlerine polis kimlikleriyle yollandı. Bu da yetmedi, bu çocuklara, ailelerine “Anne, baba; emniyet müdürü size mektup gönderdi” dedirtildi…

Bu memlekette polis tarafından yüzlerce çocuk öldürüldü.

Bu yazıyı polisin başından gaz fişeğiyle vurduğu Berkin Elvan’ın ölüm yıldönümünde yazıyorum… Polisin başından gaz fişeğiyle vurduğu Abdullah Cömert’in doğum günü haftasında, polisin döverek ölümüne sebep olduğu Ali İsmail Korkmaz’ın doğum günü olan 18 Mart’a bir hafta kala…

Polis çocuklar için bir güvenlik değil tehdit unsuru. Gezi Direnişi sırasında, İstiklal Caddesi’nde bir kadının ağlayan 2-3 yaşlarındaki çocuğuna şöyle bağırdığına tanık oldum: “Sus, yoksa polis çağırırım, sana gaz sıkar!” Önceden anneler çocuklarını öcü ile korkuturdu, şimdi polisle korkutuyorlar.