Bir aile albümü: Hamiyet
Tekin DENİZ
“Bir sinema bu dönen/Kapkara mizah değil/Erol Taş pamuk kalır yanında/Herkesin bir filmi var/Kendine göre geçen/Çalıyoruz biz de azcık zamandan…”
Her şeyi unutabilir miyiz? Sahiden çalabilir miyiz zamandan? Bir filmin, bir oyunun, bir repliğin içinden çıkıp, öylece unutabilir miyiz? Kenan Evren’in radyo ve televizyonlardan duyulan o boğuk, karıncalı sesi, gecekondulardan birikip taşan kimlik ve hak arayışları, merdiven altı atölyelerde, fabrikalarda çalışan işçilerin şaşkın, donuk ve yaşamdan mahrum bırakılmış yüzleri!... Bunların hepsi ama hepsi aslında kocaman bir aile albümü. Evet, bizim ailemizin o büyük albümü. Eksiksiz hepimiz, her şeyi ama her şeyi ne kadar da çabuk unutuyoruz. Sanki sadece 1 gün gibi geçmiş koskoca 44 yıl! Kenan Evren’in postalları, Demirel’in şapkası, Özal’ın orta direği, Ecevit’in güvercinleri…
Hamiyet isimli melodramı Açık Hava sahnesinde seyrederken aklımdan neler geçti neler. Hatırlamak insana hep bazı bedeller mi ödetiyor? Evet, ödetiyor. Düşün, düşün, düşün, insanın gözleri önünden hep o sahneler geçip gidiyor. Peyk grubundan çok bahsederlerdi bana, seyrederken anladım ki bu denli benimsenmelerinin nedeni, Ertem Eğilmez sesli bir samimiyet içermeleriymiş. Bir tiyatro oyunu değil de sanki bir dönem filmi çekilmiş! Öyle başka bir havası vardı. Ekip içinden de oyun özelinde “büyük şöhret” basamağına sıkıştırılmış bir yönelim yok. Ürettikleri ne varsa her şey yatay bir başarı ve dayanışma içeriyor.
SİYASET MEYDANI
Bir evin salonunda olduğunuzu düşünün, evet, seksenlerin ortasında, bir gecekonduda, hiç bilmediğiniz annenizin veya adı çok dillendirilen ama bir türlü yüksek sesle konuşulamayan o kadınlardan birinin sohbetinin açıldığını hayâl edin. İşte tam da o kadındır Hamiyet. İşçi eylemlerinde, hak arayışlarında, herhangi bir duygu, düşünce veya mal paylaşımında varlığı hep en arka sıralara atılan bir Hamiyet! İlk defa özgün bir fikrini bir cesaret söylediğinde, adı deliye çıkan Hamiyet! Görünüşte apolitik olan ama sürekli anlamaya, bilmeye ve “ben de buradayım!” diye bağırmaya çalışan, siyaset meydanının ta kendisi olan o Hamiyet! Canım Hamiyet!
Hamiyet karakterine can veren Aslı İnandık’ı uzun süredir takip ederim. Oldukça yetenekli, donanımlı, bakış sahibi bir aktris. Hiç süsüne kaçmadan, beylik laflar etmeden sahneye taşımış Hamiyet’i. Elbette bunda, rejisör koltuğundaki Işıl Kasapoğlu’nun da büyük payı var. Hiç kolay bir iş değil! Oldukça kısa bir sürede vücuda erdirmişler bu temsili. Sonra Sermet Yeşil, nefis bir Mürsel karakteri çizmiş bize. O avantacı, muktedir maşası tipi çok güzel aktarmış.
BİR UMUT IŞIĞI
Oyunun yazarı Deniz Madanoğlu, ekibin ruhuna uygun, yalın bir anlatımla bakmış döneme. Elbette Hamiyet’in neden delirdiğini, aslında nasıl öldüğünü, neden bu hâle düştüğünü daha detaylı da aktarabilirlerdi ama sorgulardaki işkenceler, cinayetler, darbe günlerinin Gayrettepe Şubesi vs seyirciye daha önce defalarca anlatıldı. O kadar büyük kötülükler yapılmış ki bunları bir şiddet pornosu içinde anlatmaktan kaçmak, daha büyük kitlelere ulaşması açısından da önemli olmuş. Ayrıca bence öyle dümdüz bir gerçeklikle de bakmamak gerek olaylara. Onu alıp, yaşamı daha güzel bir yer hâline getiren bir biçime, bir umut ışığına dönüştürmeli. Sait Faik de tam da bu yüzden: “Yaşamı daha güzel bir yer hâline getirmeyecekse, sanat neye yarar ki?” demiyor muydu zaten.
İrfan Alış, iyi ki boynu büküklüğü asmamış Hamiyet’in boynuna. İyi şarkılara, şiirlere, öte rüyalara vurgun düşten bozma bir kimlikle aktarmış onu bizlere!
Ah Hamiyet ah! Yanına bir adam koymadan göndermiyorlar hâlâ hiçbir kadını hiçbir yere! Bu replikler, şarkılar, bu alkışlar sanadır. Bu yazı da zaten senin şerefine!
Çok yaşa Hamiyet! Sen çok yaşa!
∗∗∗
Hamiyet’in takvimi:
12 Temmuz Cuma 21.15: Enka Açık Hava Tiyatrosu
30 Temmuz 21.00: İzmir Kültürpark Açıkhava