Futbol ailesinin en farklı üyelerinden biri Zlatan Ibrahimovic. Hayranı olan kadar, nefret edeni de çok. Demeçleri, performansları ve sıradışı hikayesiyle karşınızda: Ibrakadabra!

Fransa yine onu konuşuyor. Fakat bu sefer golleriyle değil, kaybedilen bir maçtan sonra ağzından dökülenler bir diyarı bayağı kızdırmışa benziyor.
PSG’nin Chelsea’yi elediği Şampiyonlar Ligi maçının ilk yarısında gördüğü kırmızı kartla başladı Zlatan Ibrahimovic’in geçen haftası. Atılması biraz ağır olsa da takım arkadaşlarını Londra’da 90 dakika kadar yalnız bıraktı. Deplasmanda atılan fazla golün anlamı belliydi; Katarlıların fendi Rus oligarkı sonunda yenmişti.

Son düdükten sonra rakip futbolcuları “bebek” ilan eden Ibrakadabra, asıl manşetleri pazar günkü Bordeaux karşılaşmasından sonra süslüyordu. 15 senelik kariyerinde böyle berbat bir hakem görmediğini ifade eden yıldız, kantarın topuzunu kaçırıyordu: “Bu boktan ülke PSG’yi hak etmiyor” diyordu.

Her ne kadar sonradan özür dilese de aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi Başkanı Marine Le Pen İsveçli golcünün defolup gitmesi gerektiğini söylerken, Gençlik ve Spor Bakanı Patrick Kanner de verdiği mesajlarda olayın takipçisi olacağını hissettiriyordu.

Şimdi birçokları ceza verilip verilmeyeceğine dair papatya falı bakıyor; filmin devamını heyecanla bekliyor. Müsaadenizle başa dönmeli ve öyküsünü özetlemeli...
1977’de İsveç’e göç eden Boşnak bir babayla, Hırvat bir annenin çocuğu olarak 1981’de doğmuştu bizimkisi. Onu bizlere takdim edecek Malmö’nün asıl takımında forma giymeden, ilk Balkan göçmenlerin kurduğu minik ekipte parlamıştı. İlk yarıyı dört farklı geriden kapatan Balkan, son çare olarak minik çocuğu sahaya sürüyor; ikinci devrede ortalığı kasıp kavuran velet sekiz gol atıyordu.

15’inde futbolu bırakmanın eşiğinden dönmüştü delikanlı. Okulu bırakmış, limanda çalışmayı kafasına koymuşsa da devreye giren ilahlar onu devam etmeye ikna etmişti. O zamanların asansör takımı kıvamındaki Malmö’de parlayan Zlatan’ın bir sonraki durağı Ajax’tı.

Amsterdam’da çabucak göze giren 1.95’lik forvet, boyundan beklenmedik tekniğiyle zayıf Hollanda Ligi’nin altını üstüne getiriyordu. İlk sezonunda duble sevinci yaşayan Ibrahimovic, EURO 2004’te sahne almıştı. Değme akrobata taş çıkartarak İtalya filelerini bulan forvet, yarı finalistin penaltı atışları sonucunda belli olduğu Hollanda maçında beyaz noktadan kaçırınca, ülkesini kahretmişti.

Yaklaşık iki ay sonra aynı ülkeler bu sefer hazırlık maçında buluşuyordu. Takım arkadaşı Rafael van der Vaart’ı kasten sakatlamakla suçlanan Zlatan, apar topar Juventus’a satılıyordu. Torino’da anında kendisine yer bulan golcü, ‘Yaşlı Kadın’a da iki şampiyonluk kazandırıyordu. Fakat bir anda Çizme’ye Calciopoli bombası düşüyordu.

İki şampiyonluğu silinen Juventus, bir anda kendisini ikinci ligde bulmuştu. İkinci küme tozu yutmam diyen Zlatan, ikametgâhı Milano’ya aldırmış, hatırı sayılır meblağ karşılığında Interli olmuştu. Güle oynaya mutlu sona koşan moda başkentinin mavi yakalıları, puan rekoru kırmış, üst üste 17 galibiyet alarak eşeğin kulağına kar suyu kaçırmıştı.

Inter Serie A’yı tahakkümü altına aladursun, üst üste üç şampiyonlukta tuzu olan İtalya’nın İsveçli Kralı, 2009 Temmuzu’nun sonunda asrın takasını müteakip İspanya’nın yolunu tutuyordu. Samuel Eto’o Milano’nun sembolü Duomo Katedrali ile tanışırken, Ibrakadabra Gaudi’nin şaheseri La Sagrada Familia’ya merhaba diyordu. Anlaşma masasında ayrıca Inter’in kasasına konan 45 milyon avro cabasıydı.

Katalanlar sorunlu yıldızından kurtulduklarına sevinirken, gelenin gideni arattığını hiç düşünmüyorlardı. İspanya’ya fırtına gibi başlayan santrfor, ilk lig maçında Gijon filelerini havalandırıyor, Real Madrid’i yıkan adam olarak manşetlere de çıkıyordu. Barcelona 38 maçta 99 puan toplayarak rekor kıradursun, bir şeylerin ters gittiği belliydi. Takım makine düzeninde tıkır tıkır işlerken Ibrahimovic, akordu bozuk bir keman gibiydi. 24 milyon avroluk satın alma opsiyonuyla birlikte Milan’a kiralanan forvet, aylardır Guardiola ile konuşmadıklarını söylüyordu.

Yedi yıldır şampiyonluğa hasret kalan camianın üzerinde adeta bir güneş gibi doğmuştu. O atıyor, kırmızı-siyahlılar puanları topluyordu. Sonra geçen yıl olduğu gibi sezonun ikinci yarısında sönen bir yıldızdı adeta. Akıl almaz fırsatlar harcayan, kırmızı kartlar görüp takımını yalnız bırakan bir oyuncuyu canlandırdığı piyesin sonunda Milan, 18. defa şampiyon olmuştu. Boş geçen bir sezondan sonra PSG’nin teklifi Fransa’nın yolunu tutmasına neden olmuştu.

Sonrası malumunuz; yine hasat zamanıydı; ligde üst üste gelen zaferleri, bir de kupa tatlandırmıştı. Geçen pazara kadar da her şey yolundaydı...

Zlatan... Yalnız sorunlu bir adam. Hesabı düz tutup Juve’de yaptıklarını da sayarsanız, çimlerde üç-beş-sekiz üç oynamış başka birisi yok. Üç ülkede, beş farklı takımla, üst üste sekiz şampiyonluğa ulaşan futbolcu, size hep kazanmayı vaat ediyor. Kim bilir belki Antik Yunan Tanrılarına benzer ‘ölümsüzlüğü’ ona fazla geliyor, sırtına yüklenmiş o çarmıhın altında ezilip gidiyor.