Binek hayvan olayının artık Türkiye’de bir son bulması lazım. Her yıl Adalar’da yüzlerce hayvan bu yüzden acılar içinde ölüyor. Bu hayvanların sırtından para kazanılmasına, bu hayvanların bir ticaret metası olmasına bir son verilmeli.

Bir atın acı öyküsü ve hayvan hakları kanunu

Pelin Sayılgan - HAYTAP Ankara Temsilcisi

Sabah gelen bir telefon üzerine HAYTAP ekibi olarak İncek Taşpınar köyüne gittik. Bir at kanlar içinde yerde çırpınıyordu. Bacağı kırılmış, kırık kemik bacağından dışarı fırlamış, muhtemelen can çekişirken metrelerce sürüklenmiş, yerler kan içindeydi. Bakanlıkla ve belediyelerle irtibat kurduk, kısa bir süre sonra Tarım ve Orman Bakanlığının yetkilileri geldi. Ardından Gölbaşı Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğü ve Çankaya Belediyesi de alanda yerini aldı. Polis, basın mensupları, vatandaşlar, atın sahibi, resmî görevliler...

Her kafadan bir ses çıkıyordu. Vatandaşlar atın sahibinin iyi bakmadığını, kışın da bu hayvanların ahırları olmaksızın açık arazide kaldığını, binek hayvan olarak kullanılıp, çocuklar üstüne bindirilip gezintiye çıkarılarak bu hayvanların sırtından para kazanıldığını söyleyerek atın sahibini suçluyorlar. Atın sahibi üç gündür yetkilileri aradığını, hiç kimsenin gelmediğini söylüyor. Vatandaş Bakanlık yetkililerine serzenişte bulunuyor neredesiniz diye, Bakanlık sahipli hayvanı tedavi etme gibi bir yükümlülüğünün olmadığını (mevzuata göre gerçekten de öyle) şu an da sahipli hayvana kötü muamele yönünde ihbar geldiği için olay yerine geldiğini ve 5199 sayılı Kanun’a göre hayvan sahibine idari para cezası keseceğini ve hayvana el koyduğunu belirtiyor. Belediyenin de hiçbir yetki ve sorumluluğu yok. Çünkü kanuna göre o hayvan bir can değil, sahipli bir mal. Veteriner arkadaşımız Bahri Terzi ve ekibi geldiler, hayvana ağrı kesici ve sakinleştirici yaptılar ve en azından zavallı hayvan bir nebze acıları dinerek can verdi. O çırpındıkça biz başını okşayıp çaresizce ağladık. Böyle olmamalıydı. Belki bu hayvan öldü ama bundan sonra aynı acıların yaşanmaması için çok ciddi yasal düzenlemelere ihtiyacımız var. Binek hayvan olayının artık Türkiye’de bir son bulması lazım. Her yıl Adalar’da yüzlerce hayvan bu yüzden acılar içinde ölüyor. Bu hayvanların sırtından para kazanılmasına, bu hayvanların bir ticaret metası olmasına bir son verilmeli.

Hayvan sahipleri tedavi masraflarını karşılamak zor geldiğinde bu hayvanları ölüme terk edebiliyor. Veteriner hekimin gözlemlerine göre hayvan son derece bakımsız, yaraları oldukça eski. Nasıl ki aslan, kaplan, timsah sahibi olmamız yasal değilse, binek hayvanların da bu kapsama sokulması lazım. Bu tür acil durumlar için belediyelerin ya da Bakanlığın büyükbaş hayvan taşıma araçlarının olması gerekli. Yaraları daha iyi durumda ve yaşama umudu olsaydı ve o hayvanın nakli gerekseydi kim bilir vinçlerin, kepçelerin içinde nakledilirken daha ne tür acılar çekecekti diye düşünmeden edemiyoruz. Bu ülkede eğer hayvansanız ölüm bir bakıma kurtuluş oluyor maalesef. Hayvana kötü muamelenin Kabahatler Kanunu kapsamından çıkıp Ceza Kanunu kapsamına girmesi gerektiğinin tekrar altını çiziyoruz. Sahipli sahipsiz hayvan ayrımı kalkmalı, hayvanlar mal olarak değil, can olarak muamele görmelidir. Yük hayvanları da insanların insafına bırakılmamalı, sömürülerine bir son verilmelidir.

15 yıldır Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılması için mücadele ediyoruz. En son Adalet Bakanlığı bir taslak hazırladı fakat maalesef taleplerimizi karşılamıyordu.

ADALET BAKANLIĞININ HAYVANLARI KORUMA KANUNU TASLAĞI VE HAYTAP’IN TALEPLERİ

1- Hayvan sahiplenecek kişilerin belli eğitim programlarına tabi tutulması ve sertifika alma zorunluluğu bu tasarıda yok.

2- Sahipli hayvanın sahibi tarafından kapalı bir mekânda tutulması hâlinde savcılıkça alınacak izinle kolluk kuvvetlerince söz konusu yere girip hayvana el konulması önemli bir ihtiyaç fakat maalesef taslakta yer almamakta.

3- Hayvanlarının bakımını ihmal eden veya onlara ızdırap çektirecek şekilde muamele eden hayvan sahiplerinin hayvan sahiplenmesi yasaklanmalı, bu konuların takibi re’sen savcılık tarafından yapılmalıdır; bu da taslaktaki bir diğer eksiklik.

4- Bizler pet shop’larda hayvan satışının tamamen yasaklanmasını istiyoruz, oysa Adalet Bakanlığının taslağında pet shop’larda satılığa çıkarılan hayvanların barındırılma koşullarının sağlık ve temizlik şartlarına uygun olmaması durumunda verilen idari para cezası artırılıyor sadece.

5- Yine, Adalet Bakanlığının hazırladığı taslakta, radyo ve televizyonlarda hayvanların korunması ve refahı amacıyla yayınlanması gereken eğitici programların yayınlanmaması durumunda öngörülen idari cezalarda bir artış yok. Mevcut para cezaları ise televizyon kanalları için reklam gelirleriyle rahatlıkla kapatabilecekleri çok komik meblağlar, dolayısıyla bu cezaların hiçbir caydırıcılığı yok.

6- Herhangi bir trafik kazası durumunda çarptığı hayvanı veterinere götürmeyen sürücü için sadece 1.500 TL idari para cezası öngörülmekte. Biz HAYTAP olarak bu durumda sürücünün ehliyetine bir yıl süreyle el konulması ve trafik cezasının kayıtlarına işlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

7- Adalet Bakanlığının taslağının olumlu bir yanı, hayvan dövüştüren şahıslar için hapis cezası öngörülmesi. Burada aklımıza takılan bir soru, bu yasağın folklorik amaçlı geleneksel gösterileri de içerip içermediği, zira 5199 sayılı Kanun bu tür hayvan dövüşlerine maalesef izin veriyor.

8- Buna ek olarak bir talebimiz de 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’na hayvan dövüş sitelerini yasaklayan bir hükmün konulması.

9- Yine, hayvanların çiplenme zorunluluğu Adalet Bakanlığının taslağında yer almayan çok önemli hususlardan biridir. Hayvanlara çipleme yapılmaması durumunda, terk edilen hayvanların sahiplerine, belediyelerce katledilen hayvanlardan sorumlu belediye görevlilerine herhangi bir yaptırım uygulamak çok zordur.

10- Sokak hayvanı sorununun en temel sebebi yurt dışından yapılan evcil hayvan ithalatıdır. İnsanlar barınaklardan ve sokaklardan hayvan sahiplenmeye teşvik edilmeli, evcil hayvan ithalatı bir müddet yasaklanmalıdır. Kısırlaştırma olmazsa olmazımızdır fakat tek başına sahipsiz hayvan sorunuyla baş etmede yeterli değildir.

11- Çocuklara hayvan sevgisi aşılama kisvesi altında işletilen hayvanat bahçelerini ziyaret eden her bilinçli çocuk burayı ağlayarak ve üzülerek terk etmektedir. Yaşam alanından koparılıp insan vicdanıyla bağdaşmayan koşullarda barındırılan bu hayvanlarla çocuklara ne hayvan ne doğa sevgisi aşılanabilir. Yeni hayvanat bahçesi ruhsatı verilmemeli, mevcut hayvanat bahçeleri kademeli olarak, zamanla doğal yaşam parkına dönüştürülmelidir, kısaca hayvanat bahçeleri tamamen kaldırılmalıdır.

12- Aynı şekilde hayvanlar için bir işkencehaneden ibaret olan kara ve su sirkleri ile yunus parklarının kurulması ve işletilmesi kesinlikle yasaklanmalıdır. Doğasıyla hiçbir şekilde bağdaşmayan akrobatik hareketler yapmaya mecbur edilen, açlıkla ve dayakla terbiye edilen bu hayvanlar genellikle doğal yaşam sürelerinden çok daha önce acı içinde hayatını kaybetmektedir.


13- Komşular arasında yaşanan uzlaşmazlık durumlarında mahkeme hiçbir kanıt aramaksızın apartman yönetim planına bakarak şikâyet konusu hayvanın tahliyesine doğrudan karar verebilmektedir. Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ni onaylamış olmamız, 1982 Anayasası’nın 90. maddesine göre uluslararası sözleşmelerin kanun hükmünde olması ve 5199 sayılı Kanun’da hayvanlarını terk eden kişilere cezai yaptırım getirilmiş olması bu uygulamayla çelişmektedir. Çevreye rahatsızlık verdiği mahkeme kararıyla ispatlanmadıktan sonra hiçbir hayvanın tahliyesine karar verilmemelidir.

14- En önemlisi, hayvanlara karşı işlenen işkence, tecavüz gibi suçlarda ceza alt sınırı 2 yıl olmalıdır ki para cezasına çevrilemesin. Ayrıca bu tip durumlarda savcılıklar re’sen harekete geçmelidir.