Derim ki biz de boş durmayalım. Tabii bir bomba sergileyecek halimiz yok; ayrıca silah sergileri hiç de yakışık almıyor. Yine de harekete geçip, biz de bir şeyler sergilemeliyiz. Örneğin, kaldığı kadarıyla ihtiyat, itidal, özeleştiri. Nihayet uçağı düşürülen değil, uçak düşüren bir ülke konumundayız

Bir Atom Sergisi ve ‘Psikopatlar’ Dünyası

Siz hiç “yıldız”ı nükleer bomba olan bir sergi gezdiniz mi? Ben gezmedim; hatta böyle bir şey duymamıştım bile. Yine de oldu; böyle bir sergi açıldı. Hem de üç ay önce; Moskova’da..

Olaydan Le Monde’un sergiyi gezen muhabirinin gazetesine yolladığı “Moskova mektubu” vesilesiyle haberdar olmuştum. Ve tabii çok da şaşırmıştım. Le Monde muhabiri de, herhalde aynı şaşkınlıkla, 1 Eylül tarihli haberine “Starı bomba olan bir sergi” diye bir başlık atmıştı.

•••

Yazıya göre, sergi, Rusya Federal Atom Enerjisi Ajansı (ROSATOM) tarafından, ülkenin “70 yıllık nükleer sanayii retrospektifi” olarak tasarlanmış ve tam da Putin’nin Birleşmiş Milletler de bir konuşma yapacağı gün açılmış. Rusların “Kouzka Anası”, Amerikalıların da “Çar Bomba” adını verdikleri bu bomba, Hiroşima’ya atılanın 3 600 katına varan tahrip gücüyle, dünyanın en korkunç bombası sıfatına hak kazanmış. İlk kez Arktika’da, bir takım ada üzerinde denendiği zaman, Rosatom’a göre 95 km çapında ve 67 km yüksekliğinde bir mantar oluşturmuş.

•••

İşte Ruslar üç ay önce Moskova’nın en büyük salonunda bu bombayı sergilediler. Tam da Ukrayna krizinin sıcak anlarında.. Üstelik o sırada Armia’da toplanan uluslararası askeri-teknik forumda, nükleer güçlerine “en sofistike savunma sistemlerini bozacak” kırk kadar yeni kıtalar arası füze katacaklarını dünyaya ilan ederek.. Birkaç hafta sonra da, Kırım dolayısıyla, “üstümüze varmayın, yakarız!” tehdidini savurarak..

•••

Yanlış anlaşılmasın, Kassandra’lık yapmıyorum; Rusya’yla kriz yaşadığımız bu günlerde “aman dikkat, bir Rus savaşı çıkabilir” demiyorum.. Zaten Lavrov da söyledi; savaş yok dedi..

Yine de!

Yine de korkuyorum.

Putin’in, Erdoğan’ın söylediklerinden değil de daha çok bizim basında okuduklarımdan korkuyorum. Tam da “yavaş ol! tırmandırma!” nutukları atılırken, kalemi barut kokan yazarlarımızın salladıkları tehditlerden korkuyorum.

Düşünüyorum da, yoksa Beştepe yine iki ayaklı bir senaryo mu sahneliyor? Bir yandan uluslararası aktörlere “yatışma” ve “moderation” mesajları yollarken, öte yandan da yandaş kalemlere “atış” emri mi veriyor? Ve görüyoruz ki onlar da atıyorlar; hem de fena atıyorlar. Başka türlü kim böylesine saldırgan yazılar yazabilir ki? İşte size son günlerde yandaş medyada çıkan yazılardan bazı başlıklar: “Aferin Türkiye’ye!”.. “Erdoğan duruşu, yükselen Türkiye, yeni One Minute”... “Rusya Sırtımızdan Hançerledi!”.. “Putin Rusya’yı sonu belirsiz serüvenlere sürüklüyor”.. “Rusya’nın kibri 2016’da felakete dönüşebilir”... “Kabadayının Gururu”.. “Suriye Rusya için sonun başlangıcı olabilir”..

Sanırsınız ki Rusya bizim uçağımızı düşürdü!?

•••

Elbette hepsi bu kadar değil; yine de sanırım bir fikir vermiştir. Üstelik bu meydan okumalara son günlerde dışarıdan da destekler var.. Bunlar arasında dikkatimi, özellikle Hürriyet’te Ahmet Hakan’ın, “kurtar bizi Putin Reis” diye yalvaranlara “Moskova’nın otoriter psikopatından medet ummaktasınız” diye ahlak dersi veren yazısı çekti.
Bir an düşündüm. Herhalde “psikopat”ların sadece Moskova’da olmadığını Ahmet Hakan da bilir. Bunlar çeşit çeşit. Zaten Michel Foucault da yıllar önce “her ülkenin kendine özgü delileri vardır” demiş ve bizleri aydınlatmıştı. Bu durumda herkes kendi “deli”lerinin yanında mı olmalıydı? Belki Hakan da bunu söylemek istiyordu. Vaktiyle CHP’liler de Adnan Menderes’e psikopat demişlerdi ve kıyametler kopmuştu. DP vekilleri hemen Meclis’i terk etmişlerdi.

•••

Ama yine de dikkat!

Günümüzde deliler çeşitli olduğu gibi, bunların ellerindeki oyuncaklar da çeşitli. Üstelik “deli”lerle şaka olmadığını da herkes biliyor. Bakınız Moskova’daki “deli”, kalktı elindeki oyuncağı sergiledi. Bütün dünyayı da bunları görmeye davet etti.

Peki biz ne yapabiliriz? Bir kaç köşe yazısıyla işin içinden çıkabilir miyiz?

Sanmıyorum.

Derim ki biz de boş durmayalım. Tabii bir bomba sergileyecek halimiz yok; ayrıca silah sergileri hiç de yakışık almıyor. Yine de harekete geçip, biz de bir şeyler sergilemeliyiz. Örneğin, kaldığı kadarıyla ihtiyat, itidal, özeleştiri. Nihayet uçağı düşürülen değil, uçak düşüren bir ülke konumundayız. Ve de uçağın teslim olacak pilotunu öldürenleri koruyan da Türkiye Cumhuriyeti.. Cenazeyi törenle teslim etmeden önce, hiç olmazsa tekbir getirerek bir savaş suçu işleyenleri kınamak gerekmez miydi? Ve en iyi “yatıştırma politikası” da bu olmaz mıydı? Davaları çok farklı olsa da, bizde bir Tahir Elçi’nin öldürülmesi ne etki yaptıysa, Rusya’da da bir yarbay pilotun ölhürülmesinin aynı etkiyi yapacağı hiç mi hesap edilmedi?

Kısaca “ulul emr”den birileri yön verdiği kalemleri dizginlesin; yoksa başka birileri çıkıp bu kez ortalığı bir başka türlü karıştırabilir. Dedik ya, etraf psikopatlarla dolu. Üstelik yıllar önce bunlardan birine Stanley Kubrick Dr. Strangelove adını vermiş ve filmini de çekmişti. Sakin olmalıyız; sakin, serinkanlı ve öz-güvenli.