Hayat, genç yaşta, hiç bilinmeyen bir şehirde salya sümük ağlaya ağlaya kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan insanlara hiç yardımcı olmaz. Ve hatta ne zaman böyle, hayata acemi biri ayak bassa bilmediği bir şehre, bütün zorluklar ve yalnızlıklar bir olup bir “hoş geldin” derler misafirine.

 

Bir yerlerde bir yanlış yaptık biz gibi geliyor bana. Bir yerlerde atladığımız bir şeyler olmuş olmalı. “Bu dönemlerinin tadını çıkar, ilerde çok arayacaksın” cümlesi sana da bir küfür gibi gelmişse, geliyorsa bu yazı senin için. Otur boylu boyunca düşün şimdi. Televizyonda "Sınava girecek gençlere haftada bir balık, günde bir avuç ceviz yemelerini öneriyoruz” diyenleri dinlemedik diye mi böyle olduk bilmiyorum ki. Oğlunun üniversite sınavında nasıl ilk bilmem kaça girdiğini anlatan insanların başarılarının reklamını izlerken dalga geçtik, onların mı laneti var üstümüzde kim bilir? Çocuk halbuki özel beslenmemiş (balığı hiç eksik etmezmiş yine de haftada bir), sosyal hayatından ödün vermemiş, sporunu bile yapmış. Aklı bizim gibi beş karış havada değilmiş. Sınavda da tek bir yanlış yapmış sadece. Çocuk mutlu, ailesi gururlu, dershane deli gibi reklam yapmış. Herkes halinden memnun. Şimdi kim bilir ne yapıyorlar. Bir dershane duvarında başarı tablosunda vesikalık fotoğraflarını görenlere kendilerini bizim gibi mi hissettiriyorlar? Sizin de yüzünüz başarı tablolarında sadece bir ışık yansıması sonucu beliriyorsa hiç üzülmeyin. Türevlerden, integrallerden ve hayattan bıkmanız, bir gün hiç aklınızda yokken bir sabah programını basıp ortalığı dağıtmayı istemenizin nedeni kanınızın deli aktığı bir dönemde olmanız ya da hormonlarınızın size oynadığı bir oyun yüzünden değil. «En kötü dönemimi yaşıyorum, hayat çekilmez» dediğinizde «bunlar en güzel yılların» diyenlere kulak asmayın. Bana kalırsa gerçekten de en kötü döneminizdesiniz. Ne çocukluğun bilinçsizliği, ne yetişkinliğin oturaklılığı. Çocuk gibi muhtaç olsan güvende hissedeceksin kendini ailenin kanatları altında, yetişkin olsan istediğinde gitme özgürlüğüne sahip olacaksın. İkisi de değilsin.

şimdi isteklerinin çoğunu sadece hayal edebildiğin bir dönemdesin. Hani senin de içinde “bir yerlerde gürül gürül bir hayat akıyor, ben burada, dört duvar arasında bütün bir gün berbat şeyler öğrenmeye, başkalarının istedikleri gibi giyinmeye ve davranmaya zorlanıyor ve o gürül gürül akan hayatı kaçırıyorum” hissi kemiriyorsa, zamana sırtını dayamaktan başka çaren yok. Çünkü gerçekten de gürül gürül akan bir hayat var ve sen gerçekten de bir şeyler kaçırıyorsun. Ama yine de kabullenme. Yaşını bil, asi ol. Bu yaşta efendi olan ilerde kötü yollara düşer. Kapıları bu yaşta çarpa çarpa kapatmazsan istemediğin şeylere, ilerde açmak isteyeceğin bir kapı bile bulamayabilirsin. O yüzden sen, değişen vücudun, karışan kafan, saçmalayan hormonların bir yana dursun sırtla üzerine gelen hayatı ve kendi yolunu çiz. Başka şehirlere, ülkelere, insanlara git zamanı gelince. Yolların sana öğrettiğini kimse sana öğretemez, bunu aklının bir köşesine yaz. “Sana güveniyorum, başkalarına güvenmiyorum” ve “hobi olarak yap” dünyasından koşarak uzaklaş. Bizim gibileri dinle, aynı yanlışları yapma, kendi yanlışlarını yap. üç kulhuvallah bir elhama güvenip sınavlara girme. Eğer bir gün yabancı bir şehirde, bir yabancıyken, salya sümük ağlarken bulursan kendini, o günü, o halini hiç unutmayacağını hatırla. Aklın beş karış havada olsa da ayakların o gün sağlam basmaya başlayacak yere. Ve sen düştüğünde tek başına kalkmayı öğreneceksin.

Bu arada bence biz kahve ve sigara yerine gerçekten de balık ve cevize ağırlık verseydik çoğumuz bugün başka yerlerde olabilirdik. O yüzden bizim gibileri örnek almaya kalkma.