Adil Okay eski bir mahpus, şimdi şair ve yazar. Son romanı ‘Arkası Yarın’da, iktidarı, iki insan arasındaki iktidar ilişkisinden anlatmaya başlıyor. Tam adı, ‘Arkası Yarın / Bir Ayrılık Hikâyesi’ olan romanında Okay, siyasi kimliğiyle birlikte mikroiktidarın kılcal damarlarına dalıyor, memleketin halinin, bir kadın ile bir erkeğin ilişkisine nasıl yansıdığını anlatıyor.

Kitaplarını da hapishanelerdeki mahpuslara yolluyor (Kurdukları ‘Görülmüştür’ inisiyatifinde hapishane edebiyatını ve dergileri yayınlıyorlar, mahpuslara mektup gönderilmesini organize edip kampanyalar düzenliyorlar).

Adil Okay, bugüne dek kitaplarını farklı birçok hapishanedeki mahpuslara gönderdi. Örneğin, Arkası Yarın’ı, Tekirdağ, Bandırma ve Sincan hapishanelerindeki tutuklu ve hükümlülere yolladı, kitaplar hiçbir sansüre uğramadan mahpuslara verildi.
Haydar Demir de bir mahpus. Şimdi Bafra T Tipi Hapishanesi’nde, en yakın şartlı tahliye yılı 2030.

Okay, kitabını Haydar Demir’e de gönderdi. Ama Arkası Yarın, bu kez sansüre takıldı. Kitap şimdi hapishanenin Emanet Eşya Deposu’nda.

Neden? İçinde, şimdiye dek yazılmış milyonlarca romanda olduğu gibi kadın-erkek ilişkileri anlatıldığı için.

Ya da Bafra T Tipi Hapishanesi Eğitim Kurulu Başkanlığı’nın tabiriyle, “...kitabın 40-50, 77, 116, 154, 155 ve 162. sayfalarının içeriği bariz olmak üzere ‘tamamının’ müstehcen yazı ve yorumlar kapsadığı anlaşılmış olup...”

Eğitim Kurulu, müstehcenlikten ne kastettiğini ve edebi bir eserin müstehcenliğini nasıl bir edebi değerlendirmeye tabi tuttuğunu açıklamıyor. Gerekçenin bundan sonrası, yönerge ve yönetmeliklerin maddeleriyle devam ediyor. Bunca bürokrasiden tek seçilen kelime, ‘müstehcenlik’.

Haydar Demir, bu karara itiraz etti, Bafra İnfaz Hâkimliğine başvurdu.

İnfaz Hâkimliği ise “gereği düşünüldü” diyerek Demir’in itirazını reddetti. Bu kez kitabın mahpusa verilmemesinin nedeni olarak, “ceza infaz kurumunun yönetimi ve asayişi ile ilgili tedbir niteliğinde alınmış bir karar olduğu anlaşılmakta…” denerek “müstehcenliğin, bir güvenlik meselesi olduğunun” altı çizildi. İnfaz Hâkimliğinin kararında ayrıca 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 62/3. maddesine atıf yapıldı: “Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.”

Hâlihazırda kanunda müstehcenliğin, hapishane güvenliği ile yan yana anıldığını, hâkimlik bir kez daha hatırlatmış oldu.
Haydar Demir, bu karara da Ağır Ceza Mahkemesinde itiraz etti. Bu itirazı da reddedildi.

Demir, itiraz dilekçelerinde, kitabın yasaklanmasına şaşırmadığını yazmıştı: “Kadını metalaştıran, Evrim Teorisini ders kitaplarından çıkaran bir devlet zihniyetinin yanında, Adil Okay’ın yazdığı ‘müstehcen’ kitabın bana verilmemesi çok mu! Müstehcenlik nedir, ne değildir, nerede başlar, nerede biter, kimlerdir bunun karar vericileri?”

Adil Okay da yasağa aynı şekilde tepki gösterdi: “Velev ki erotik roman yazdım, Haydar Demir’in dediği gibi, buna kim karar verecek? Edebiyattan, sanattan, estetikten anlamayan kadın ve adamlardan oluşan mahkeme heyetleri, cezaevi okuma komisyonları mı?”

Belli ki ona da iktidar karar verecek, sadece politik alanı baskılayan değil, bu baskıcı tutumla el attığı tüm alanları politik hale getiren iktidar. Bu karar da bize, özgür düşüncenin her türlüsünün mevcut düzeni tehdit ettiğini hatırlatmasıyla, memleket arşivindeki yerini aldı.

*Haydar Demir’in mektup adresi: T Tipi Kapalı Cezaevi, C-4. Bafra/Samsun.

*‘Arkası Yarın, Bir Ayrılık Hikâyesi’, Adil Okay, Ütopya Yayınevi, Ankara, Mayıs 2017.