Kel Hasan Efendi’den, İsmail Dümbüllü’ye ardından sırasıyla Münir Özkul, Ferhan Şensoy ve Rasim Öztekin’e emanet edilen ve Türk Tiyatrosu’nda güldürü geleneğinin nişanı olan “Kavuk”, Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda düzenlenen özel bir devir teslim töreniyle Rasim Öztekin tarafından Şevket Çoruh’a teslim edildi.

Bir baba kavuk

Tekin DENİZ

Kavuk meselesi, tiyatro adına en çok konuşulan konulardan biri. Peki, kimdir bu kavuklu?

Kavuklu, orta oyununun başkarakteridir. Karagöz oyunundaki Karagöz gibi ana bir karakterdir. Kavuklu tipinin ilk hali ise Nekre’dir. Nekre, gülünç sözlerle, çeşitli hünerli hareketlerle seyirciyi güldüren karaktere verilen isimdir. Nekre tipini, Kavuklu haline getiren kişi ise Attar Şükrü Efendi namında bir zattır. Kavukluların en meşhuru ise Kavuklu Hamdi’dir. Kavuklu Hamdi, aynı zamanda, İsmail Dümbüllü’nün ustası olan Kel Hasan’ın da ustası Abdi Efendi’yi, bu sanata teşvik eden kişidir.


KAVUK DEVRİ GELENEĞİ

Kavuklu Hamdi’nin bir ustası yoktu. Çocuk yaşta görerek ve duyarak öğrendi bu sanatı ve büyük ün yaptı. Çırağı Abdi Efendi ise Kavuklu rolüne çok çıkmazdı. Daha çok sahnedeki halini kendisinin icat ettiği İbiş tipini canlandırıyordu. Abdi Efendi, sahneden çekilirken, bir ardıl olarak Naşid’i seçti. Başındaki keçe külahı da çıkarıp ona verdi. Kayıtlı olarak bildiğimiz tek devir budur. Naşid de ustası Abdi Efendi gibi kavuklu rolüne pek çıkmıyordu. Daha çok mukallitlik, yani taklit yapıyordu. Asıl ününü taklitteki ustalığı ile kazanmıştı.

Kel Hasan da Abdi Efendi’nin yanında yetişti. Fakat kıdem ve yaşça Naşid’in önündeydi. Bu yüzden Abdi’den sonra baş komik, yani kavuklu o oldu ama kendisine Abdi Efendi’den bir kavuk devredildiğine dair kayıtlı bir bilgi ya da belge yok.

Dümbüllü, Kel Hasan’ın yanında çıraktı, Naşid’in yanında ise, kalfalık ile ustalığın karıştığı sulardaydı. Yani ona verilen kavukta aslında hem Kel Hasan’ın hem de Naşid’in izleri vardı. Yazık ki bu zorlu uğraşa kimse sahiden uzun soluklu gönül vermemiş.

Bu yüzden de Dümbüllü, “Mademki artık kimse hakkıyla yapmıyor, emek vermiyor, öyleyse benimle birlikte mezara girsin” diye vasiyet etmiş.
Münir Özkul’a söz konusu hatıranın verilişi, Sadık Şendil gibi önemli isimlerin, İsmail Dümbüllü’ye gidip kavuğun Münir Özkul’a Kanlı Nigâr oyunu öncesinde vermesini istemeleri ile oluyor. Dümbüllü ise bu emaneti hak edecek bir çırağın yetişmediğini söyleyip reddediyor. Israrlar büyüyünce, Dümbüllü nezaketen bir Pişekâr takkesini alıp Özkul’a veriyor.

bir-baba-kavuk-783591-1.


Münir Özkul, bir geleneksel oyuncusu değildi. Kitaplı tiyatrodan geliyordu. Bir komedyenden çok bir dram artistiydi. Halkımız bu yüzden onu komik sahnelerden çok dram rollerindeki oyunculuğu ile hatırlar. Yaşar Usta, Tomas Fasulyeciyan ve Mahmut Hoca karakterlerinin en akılda kalan sahneleri de Münir Özkul’un dram rollerindeki güçlü oyunculuğunun birer eseridir.

Peki, Münir Özkul’a verilmediyse nerede bu kavuk?

Dümbüllü ailesi ile konuyu bizzat konuştum. Kavuğun kendilerinde olduğunu söylediler. Dümbüllü, kavuğun kendisiyle birlikte gömülmesini istemiş ama Diyanet yetkilileri, dinen uygun değil diyerek onay vermemişler. Dümbüllü’nün cenazesinde, kavuğu, tabutun başına koymuşlar. Sonra aile alıp muhafaza etmiş. Kimseye de verilmemiş. Söz konusu hatıranın, Münir Özkul’dan Ferhan Şensoy’a devrine gelince, şahsi kanaatim, bunun daha çok bir minnet borcu olduğudur. Zira zor zamanlarında Münir Özkul’a destek oldu Ferhan Şensoy. Onu, ustası bildi. Sahnede alkışlattı. Fakat bu usta biliş, daha çok saygı ve sevgi temelliydi. Yani bildiğimiz anlamda çıraklık etmek, çok daha başka bir konu. Ferhan Şensoy, Münir Özkul’un yanında yetişmedi. Zaten tanınmış bir aktördü.

Haldun Taner ekolünden geliyor Ferhan Şensoy. Haldun Taner’in attığı temel harcını yoğurup bir Ferhan Şensoy dili, bir Ferhan Şensoy Tiyatrosu yarattı. Mezara girecek olan kavuğu, kendisine verilen hatıra üzerinden yaşattı, bir büyük konu haline getirdi, bir anlamda ona can verdi. Ferhan Şensoy’u bir kavuklu olarak düşünecek olursak, Pişekâr’ını da Rasim Öztekin olarak kabul etmemiz gerekir.

Kavuklu ölünce ya da çekilince, kavuk Pişekâr’a kalır. Rasim Öztekin’in sağlık sorunları olmasaydı, geleneksel tiyatromuza atıfların yapıldığı oyunları sahneye koymak ve halkımıza sevdirmek için ter dökebilirdi. Bu hatıranın Şevket Çoruh’a verilmesi de bence çok güzel bir karar. Şevket Çoruh, 30 küsur yıldır tiyatro yapıyor ve bu hatıranın ona verilmiş olması, sadece Kadıköy’de bir tiyatro açmış olmasıyla ilgili değil. Duruşu, tavrı, üretme gayreti, ustalara saygıyla dolu yaşamıdır onu bizlere sevdiren. Savaş Dinçel ve Müjdat Gezen terbiyesinden geçmiş, yarınlara faydalı eserler bırakmak için didinip duran bir aktördür kendisi. Sahici bir emekçidir.


Şimdi ne yapmalı? Şevket Çoruh’a destek vermeli. Onun yanında durmalı. Ülkemizde kültür sanat işleri zaten maalesef sadece üç beş kişinin ferdi gayretleri ile yürüyor. Ben derim ki eldeki bu üç beş kişiyi de magazinselleştirip soğutmayalım kendimizden. Münir Özkul’lar, Ferhan Şensoy’lar, Rasim Öztekin’ler, Şevket Çoruh’lar kolay yetişmiyorlar. Değerlerini bilelim.

Yaşasın tiyatro!