“Öyle lamı cimi yok ufaklık; paramı son kuruşuna kadar geri istiyorum!” Sözümün bitmesini beklemeden, “Sen bir bardak soğuk su iç üstüne!” diyor. “Ne olduğunu ne biliyorsun da anlamadan böyle konuşuyorsun? Önce bi sorsana neyin nesi?” “Söyle o zaman...” diyor. “Bizim vergiler...” diyorum. “Vergi borcumuz mu var?” “Hayır!” “Ha sen devlete ödemeni tamı tamına yapıyorsun...” “Evet de, bu paralar nereye uçuyor? Örneğin sporda, ne kadarı nereye gidiyor?” “Sorun ne?” “Hazirandan temmuza 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası, şimdi de ağustos ayında Olimpiyatlar...” “Güzel güzel izliyorsun...” “Tırtın izin verdiği ölçüde...” Tırt ne?” “Yayınları zar zor yarım yamalak gerçekleştiren TRT için söylüyorum. Ve yetersizlikleri nedeniyle bu kurum için ödediğim paralarımı geri vermelerini istiyorum...” “Yani vergi iadesi? Sen ciddi misin?” “Şaka yapan bir durumum mu var ufaklık!... Bakanlık bütçelerinde en dikkat çekici artış Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda olmuş bu yıl. Bakanlık bütçesi 171 milyondan 603 milyona yükseltilmiş. Yüzde 252’lik artışın mal ve hizmet alım giderleri içinde yer alması devletin özellikle ‘şehir stadyumlarını yapmak için bütçe ayırdığı’ biçiminde yorumlanıyor... Neye şaşırdın?” “Yüzde 252 artış, dudak uçuklatıcı!” diyor. “Gelelim benim ağzımdaki uçuklara.

Onca insan katılıyor, onca para gidiyor ve Avrupa Futbol Şampiyonası’nda sıfırsın ve Olimpiyatlarda 79 milyon olarak düşünüldüğünde hemen hemen yoksun. Özenci (amatör) etkinlikler olsa neyse, ne var ki spor düzenlemeleri tepeden tırnağa uğraşmanların (profesyonel) elinde. Ortadaki çıldırtıcı rakamlar işin tecimsel boyutlarını gözler önüne sermekte. Olimpiyatlardaki en iyiler, özellikle dallarında birinci olanlar ülkelerinin adlarına da güçlü vurgu yapıyor. Yarışma’nın bir anlamı da bu. Bunların dolayımında, ırkçılık, milliyetçilik, ulusalcılık, devlet gibi konulara değinebiliriz. Zygmunt Bauman şöyle diyor: “(...) Milliyetçiliğin harekete geçirici gizilgücü devlet politikasına uyacak bir biçime sokulur: Milliyetçi duyguları ve yurttaşlık bağlamında kendini devletle özdeşleştirmeyi pahallıya mal olmayan, ama saygın askeri, ekonomik ya da spor alanındaki başarılarla, bunun yanında kısıtlayıcı göç yasaları, zorla uygulmaya konan “sınır dışı etme” ve halk çapında heterofobiyi (başkalık korkusu) sık sık yansıtan ama her zaman artıran başka önlemlerle güçlendirme yoluyla. Ulusun ölümsüzlüğü ve devlet gücünün varlığını sürdürmesi, kişinin artık saklamasına izin verilmeyen tek bir görevde karışıp birleşir...(Ölümlülük, ölümsüzlük ve diğer hayat stratejileri/Çeviren: Nurgül Demirdöven)” “Ohoo...” diyor ufaklık ben susunca. “Haklısın, belki doğru, yerinde bir alıntılama olmadı...” diyorum. “Yok, o değil de...” diyor. “Ne?” “Sen anlattıklarınla spordan uzaklaşıyorsun...” diyor. “Doğrudur, çünkü böylece spor da benden uzaklaşmış oluyor...” “Alnında boncuk boncuk ter damlacıkları var” diyor, şiir okur gibi bir sesle sevecen. “Yaz sıcağı!” diyorum. “Valla babacık çocuk gibisin... Neyse, bir bardak soğuk su getireyim sana”...