ABD’de 3 Kasım’da yapılan başkanlık seçimi, seçim iki dereceli olduğundan 14 Aralıkta kesinleşti. Bu tarihte, seçici delegelerin ya da ikinci seçmenlerin çoğunluğunun oyunu alan Biden başkan seçildi.

İki dereceli olması nedeniyle ilkel bulunsa da ABD başkanlık seçimi sürecinin kimi yönleri katılımcı demokrasi, hukukun üstünlüğü, kurumlaşma açılarından açıklayıcı özellikler taşıyor.

Kaldı ki 1945’ten sonra Soğuk Savaş’ın ileri karakoluna dönüştürülen Türkiye’nin bu savaş 1990’da sona erdikten sonra da yakasını bırakmayan ve hafta içinde yönetim değişimi sırasında yeni bir yaptırım kartı çıkaran ABD’de olan-bitenin yakından bilinmesi de önemlidir.

Eşit yarıştan

Yaklaşık bir yıl önce yola çıktıklarında ABD Demokrat Parti’nin Başkan adaylığı adayları tam 20 kişiydiler. “Eşit olarak” TV’lerde tartışma programlarına katıldılar; kimi eyaletlerde önseçimde, kimilerinde de eğilim yoklamalarında yarıştılar. Aday adaylarından ikisi ilginçti; biri kendisini sosyalist olarak tanımlayan ve önseçim başarılarıyla adaylığını son ana kadar taşıyan Senator Bernie Sanders; bir diğeri de yarışı ilk aşamalarında bırakmak zorunda kalan, eşcinsel olduğunu hiç saklamayan Pete Buttigieg’di.

Yaz ortalarında yapılan Demokrat Parti kongresinde aday seçilen Jeo Biden Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump ile başkanlık için yarıştı. Her iki aday TV tartışma programlarına “eşit koşullarda” katıldılar. Kimse ile eşit olmadığını asla saklamayan ve bunu politikalarına da yansıtan Trump, seçim sonuçlarını bir türlü kabullenemedi; oylarının çalındığını, seçimlere hile karıştırıldığını ısrarla öne sürdü; taraftarlarının sokağa çıkmalarını istedi. Yine de kurumsal yapı çalıştı ve seçim sonuçlandı.

Aslında Trump’ı, halkın oylarına sahip çıkması; merkezi yönetimin oyuncağı olmayan ve sağlıklı işleyen yerel yönetim yapısı; bağımsız ve tarafsız hukuk düzeni ve onları sürekli olarak, Başkan’ın değil, halkın yararına mercek altında tutan özgür basın ve yayının kararlı demokratik tutumu durdurdu.

Eşcinsel bakan adayına

20 Ocak’ta göreve başlayacak olan Başkan Biden bakanlarını değil, bakan adaylarını saptıyor ve Senato’ya öneriyor. Bakan olma Senato’nun onayına bağlı.

ABD siyaset sisteminde Senato’nun çok önemli bir yeri var. Senato, her eyaletten seçilen ikişer üyeden oluşur; böylece de 50 eyaletin her biri, üst yasama organında eşit temsil edilir. Başkan’ın bakan, büyükelçi, ve yargıç/savcı vb. seçimleri Senato’nun onayıyla kesinleşebilir. Bu nedenle Senato’da çoğunluğu kazanan parti ülke yönetiminde belirleyici oluyor.

Senato onayı deyip de geçmeyin, kamuya açık, yeminli ve önerilen aday ile ilgili tüm gerçeklerin enine boyuna konuşulup, tartışıldığı, kimi kez günler süren bir süreçtir.

Senatonun onayını alan kişinin niteliği değişir; kişi adıyla sanıyla artık “kamu çalışanıdır”; bilgisi, birikimi ve kişiliğiyle yalnızca toplumuna hizmet eder; kendisin aday gösteren başkanın hizmetçisi, sözcüsü ya da kulu olmaz.

Bu arada belirtelim, siyaset sisteminde senato ve milletvekili adaylarını başkanların belirlemesi ve böylelikle kendisine bağımlı kılması gibi tamamıyla demokrasi dışı bir uygulama yoktur ve olamaz!

Biden’ın, önseçimlerde yarıştığı, eşcinseli Ulaştırma Bakanlığına; kızılderili ya da ABD yerlisi bir kadını İçişleri Bakanlığı’na; aday göstermesi özgürlükçü kesimlerden büyük övgü aldı. Bunların yanında Milli Savunma Bakanlığı için siyahi bir generali aday yapması, aday zenci olduğu için övgü alırken bu göreve bir sivili önermediği için ağır eleştiri alıyor.

Çok değil yaklaşık 250 yıl önce, üstelik bizim Patara/Likya yönetiminin eyaletlerin yönetimde eşit temsili ilkesinden de yararlanılarak hazırlanmış olan ABD Anayasası’nın kurumsal yapısı, tüm yetersizliklerine karşın, yalnızca Trump gibi aşırı sağcı demokrasi düşmanlarının saldırılarını kolayca savuşturarak demokrasiyi ve özgürlükleri korumakla kalmıyor, kadından çevreye hemen her konuda ilerici ve çağdaş adımlar atılmasının da altyapısı oluyor.

Kısaca, başka başkanlığa bakınca bizdeki demokrasinin ne kadar aldatmaca ve sahte olduğu daha da açıklık kazanıyor.