İnsan doğasını mutlak biçimde tanımlamak mümkün değil. İnsan doğasını tanımlama çabası bile insan doğasına etki edebilecek bir fenomen, dolayısıyla bu tanım çabası da ıslak sabunu tutmaya çalışmaya benziyor

Bir bebekten seçmen yaratan karanlık

İLKER KÜÇÜKPARLAK*

Zafer konuşmasının selam gönderme faslı bitebildikten sonra Başbakan’ı sevgi tohumları ekmekten bahsederken dinledim Konya’da. Hani Ankara Katliamı’nın saygı duruşunun ıslıklandığı Konya’da. Elbette sevgiden, tohumdan veya ekme fiilinden ne anladığımız kendisiyle farklı olmalı diye düşündüm.

Zafer konuşmasını dinlerken başka şeyler de takıldı aklıma. Suruç ve Ankara’da iyice derinleşen pek çok travmatik olay yaşanıldı kısa süre içerisinde. Bu tür toplumsal travmaların iyileşebilmesinin ön koşulları güvenliğin tesis edilmesi ve sorumluların hesap vermesidir. 1 Kasım sonuçları toplumsal travmaların mağduru olan kesimlerce nasıl yorumlandı acaba? “Canlı bomba eylem yapmadan tutuklayamayız” söylemi onaylanmış mı oldu? Eğer böyle algılandıysa Suruç ve Ankara mağdurlarının retravmatize olma olasılıkları gayet yüksek.

Eğer seçim sonuçlarında büyük bir oynama yapılmadıysa Haziran-Temmuz arasında AKP oylarında büyük bir artış olduğunu söyleyebiliriz. Haziran’da AKP’ye oy vermeyen yaklaşık 4 buçuk milyon kişi AKP’ye oy vermiş gibi görünüyor. Bu 4 buçuk milyon insanın davranışını nasıl açıklayacağız? İstikrar? AKP’nin tek parti uygulamalarının getirdiği noktadayız. Kararlı biçimde çatışmayı körüklemenin istikrarı var elimizde ki oya tahvil olabileceğini pek zannetmiyorum. Seçmen istikrardan memnun olduğu için değil çatışmasızlık arzuladığı için AKP’ye yönelmiş gibi duruyor. Ayrıca bu durumun göründüğünden çok daha derin temelleri var. Evrimsel psikolojiden bahsediyorum…

İnsan dışı primatlarda da sosyal hiyerarşi sistemleri mevcut. “Despotik” olarak alandırılan sistemlerde (prototipi Japon makakları- M. fuscata) bir alfa baskın birey ile diğerlerinin baskınlığı arasında dev bir fark var. Diğerlerinin baskınlığı o kadar düşük ki kendi aralarında fark oluşamıyor bile. “Egaliteryan” olarak adlandırılan sistemlerde ise (prototipi kısakuyruk makakları- M. arctoides) yine bir alfa dominant olmasına karşın alfa ile diğerlerinin baskınlığı arasında devasa bir fark yok. Ayrıca sosyal hiyerarşi daha geçişken bir yapıya sahip, kurulan ittifaklar ve hatta dişilerin desteği sonucunda sosyal hiyerarşide yükselmek mümkün.

Uzaktan bakıldığında egaliteryan grubunun daha çatışmalı olduğunu görürüz. Geçişken sosyal hiyerarşi bireylerin sürekli birbirlerini tartması ve birbirlerine üstünlük sinyalleri göstermesi hatta fiziksel hasar vermesi ile sonuçlanır. Despotik gruplar ise oldukça sakindir. Eskaza iki birey arasında bir gerginlik yaşanacak olsa alfanın gelip ikisini de pataklaması hiç de şaşırtıcı olmaz. Alfanın despotluğundan sinmiş olma grubun bireylerinin kendi aralarında çeşitli kombinasyonlarla çatışmalarına engel olmuş olur yani.

İnsan doğasını mutlak biçimde tanımlamak mümkün değil. İnsan doğasını tanımlama çabası bile insan doğasına etki edebilecek bir fenomen, dolayısıyla bu tanım çabası da ıslak sabunu tutmaya çalışmaya benziyor. Yine de metaforumuz olan sabunu tutamayışımız aslında bize kıymetli bir tanım sunuyor; sabun kaygandır. Değişkenlik -ve dolayısıyla da uyum sağlama yeteneği- insanın doğasıdır diyebiliriz. Bunu şunun için açıklama gereği hissettim: İnsan toplulukları süreğen bir çatışma yaşamaktansa despotik biçimde yönetilmeye meyledecek özellikler barındırıyor olabilir.

12 Eylül’ün tüm yıkıcılığına rağmen toplumun azımsanmayacak bir kesimini nasıl rahatlattığını hatırlayalım. 1982 referandumunda %91 evet oyunun bir kısmı zarfların şeffaf oluşuyla ilişkili olabilir, hepsini zarflarla ilişkilendirmek insanın böyle bir despotizmi nasıl olup da arzulayabileceğine ikna olamamaktan kaynaklanıyor sanki.

Evet, ortada bir kavga varken kendini bu kavganın bir tarafı olarak algılamayan, dolayısıyla da kavgadan hasar görmekten iyice imtina eden bir kesim beliriverdi bu seçimde. Tuttu kavganın kazanmaya daha yakın kısmına destek verdi. Zorbalık huzursuzluğa galip gelsin istedi.
Nasıl olup da kavganın bir tarafı olduğunu idrak edemediği ise tarihsel travmaların hiç işlenemeyişi ve belleksizleştirilme ile ilgili. Onu da başka yazıya saklayalım.

Son olarak bizzat insan doğasının tanımlayamayışına neden olan o değişkenliğin kendisi aslında doğasının mutlak bir belirlenime neden olmamasına neden oluyor. Dolayısıyla insan aslında tarihsel bir özne olma olanağına sahip. Yazıdaki evrimsel psikoloji referansı tam ters bir yönden de olsa “fıtrat”a gönderme işlevi görebilir, görmesin. Insanı insani olana karşı uyarmaya çalışıyorum çünkü başka türlüsü de mümkün.

Kaynaklar:
Sapolsky, R. M. (2005). The influence of social hierarchy on primate health. Science, 308(5722), 648-652.
Matsumura S. (1999). The evolution of “egalitarian” and “despotic” social systems
among macaques. Primates. Jan;40(1):23-31.

*Psikiyatrist